Toplumun ortak derdi ve paydası: Yoksulluk!

Biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar, denir. Eşitsizliğin, adaletsizliğin yarattığı zelzele böylesine yıkıcı, böylesine güçlü ifade edilegelmiştir. Biri yerken öbürünün aç biilaç hali dünyanın direğini kırar, vicdanını köreltir, dengesini yerle bir eder. O yüzden bu topraklarda “Komşusu açken tok yatan bizden değildir” denmiştir. “Kul hakkı”nın yenmesi telafisi olmayan en büyük günahlardan sayılmıştır. Hakkı hukuku gözetip paylaşmayı, dayanışmayı övüp teşvik eden; hırsızlığı, sömürüyü, eşitsizliği, oburluğu ayıplayan bu anlayışlar kıymetlidir.

Peki, pratikte olan nedir? Baştan ayağa sömürüye dayalı eşitsiz ve müsrif bir düzen! Bütün marketler, raflar, zenginlerin kilerleri, buzdolapları ağzına kadar dolu iken milyonlar aç, milyonlar yoksul. Türkiye’nin doğal zenginlikleri kapitalist barbarlık altında yerle bir edilmiş olsa dahi tarlalar, çiftlikler, denizler, göller, gıda üretim merkezleri yine de Türkiye’yi birkaç kez doyuracak kadar ürüne ve sürekliliğe sahip. Merkezi bir planlama ve emek eksenli bir politika ile doğayla uyumlu, sömürüyü sona erdirecek bir ekonomik üretim ve bölüşüm de mümkün. Ama buna rağmen bugün bir avuç yağmacı kapitalist deveyi havuduyla yutarken milyonlar aç ve yoksul yaşamaya devam ediyor.

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıkladığı 2024 yılı “Yoksulluk ve Yaşam Koşulları İstatistikleri” işte bu eşitsiz ve yağmacı tabloya biraz da olsa ışık tutuyor. Rapor, yoksulluğun ve yoksunluğun giderek genelleştiğini ve derinleştiğini gösteriyor. Rapora göre her yedi kişiden biri (yüzde 13,7) sürekli yoksulluk içinde yaşıyor. Her üç kişiden biri (yüzde 29,3) yoksulluk ve sosyal dışlanma riski altında bulunuyor. Tatil yapma, sağlıklı beslenme, ısınma, barınma ve eskimiş eşyaları yenileme imkânlarının düşüklüğü de yoksulluğun ve yoksunluğun derinliğine işaret ediyor. Dört kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı üzerinde yaşaması için 90 bin lira gerekirken asgari ücretin 22 bin 104 lira, en düşük emekli aylığının 14 bin 469 lira olması zaten her şeyi yeterince izah ediyor. Bu, hiç kuşkusuz bir sömürü ve bölüşüm sorunudur.

Bu sömürü ve bölüşüm sorunun sorumlusu, Türkiye’yi sözümona 23 yıldır “bir lokma bir hırka” inancıyla yöneten iktidardır. Bölüşüm dengesi AKP hükümetleri döneminde hiç olmadığı kadar bozulmuş durumda. Türkiye’nin sadece yüzde 14’ü dertsiz, tasasız, mutlu mesut yaşıyor. Kuşkusuz buna razı da mahkûm da değiliz.

Başta asgari ücret ve emekli aylıkları olmak üzere tüm ücretler yoksulluk sınırının üzerine taşınmalıdır.

Ücretler ve aylıklar her üç ayda bir gerçek enflasyon oranında yükseltilmelidir.

İşten çıkarmalar yasaklanmalıdır.

Başta işsizlik fonu olmak üzere kaynaklar emekçiler için kullanılmalıdır.

Mutlak suretle artan oranlı servet vergisi uygulanmalıdır.

Bu taleplerin uygulanabilmesi için işçiler, emekçiler, ezilenler mücadelelerini birleştirmeli, bir emek ittifakı altında ortak hareket etmelidir. Sendika bürokrasilerinin sinik ve işbirlikçi tutumlarını aşmak, mücadeleci sınıf sendikalarını güçlendirmek ve sonuç alıcı etkin mücadeleleri mümkün kılabilmek için öncü işçilere ve sol-sosyalist sınıf örgütlerine büyük görev ve sorumluluk düşüyor.

Yorumlar kapalıdır.