İktidarın yıpratma savaşı…

İktidarın CHP’ye yönelik baskı ve yıldırma operasyonları devam ediyor. CHP’li belediyelere dönük yolsuzluk operasyonları Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne dek ulaştı. Henüz Mansur Yavaş’a dönük bir soruşturma söz konusu değil. Bununla birlikte soruşturma, muhalefetin en güçlü cumhurbaşkanı adayı olarak öne çıkan Ekrem İmamoğlu’nun ardından Mansur Yavaş’ın da olası cumhurbaşkanlığı adaylığının önünü kesecek bir noktaya gidebilir. CHP’nin hem büyük kurultayının hem amiral gemisi sayılabilecek İstanbul il örgütünün kongresinin yargı kıskacına alınmış olması bu ihtimali artırıyor. İktidar CHP’ye yönelik bir yargı darbesinin söz konusu olmadığını, bütün bu yasal süreçlerin CHP’nin iç krizinin bir yansıması olduğunu iddia ediyor. Erdoğan’ın deyimiyle hem partide hem belediyelerde CHP’liler birbirlerinin kuyusunu kazıyor. Kale ona göre içeriden çöküyor…

Pratikte olan ise iktidarın bu iddiasının tam tersine işaret ediyor. Ekrem İmamoğlu’nun tutuklandığı 19 Mart’tan bu yana CHP hiç olmadığı kadar kenetlenmiş ve seferber olmuş durumda. Son altı aydır her hafta birkaç miting düzenleyen CHP hem olası bir mutlak butlan kararını geçersizleştirecek olağanüstü genel kurulunu yaptı hem de CHP İstanbul il kongresini düzenleyerek kayyum müdahalesine karşı hamlesini gerçekleştirdi. Bunlar CHP’yi yargı kıskacından kurtarır mı? Muhtemelen hayır! Bununla birlikte birkaç CHP’li dışında yargı müdahalesine meşruiyet atfeden hiç kimse yok. Sadece geniş muhalefet cenahında değil iktidar saflarında da CHP’ye yönelik yargı müdahalesinin izahı ve savunusu demokratik teamüller içinde giderek güçleşiyor. Kamuoyu yoklamaları da iktidarın değil muhalefetin tezlerinin daha fazla kabul gördüğünü gösteriyor.

CHP’ye yönelik iktidar eliyle yapılanlar her açıdan büyük bir yıpratma savaşı. Hedef belli: Dikensiz gül bahçesi yaratmak! Ve zaman muhtemelen olası seçim tarihine ayarlı olarak ilerliyor. O güne kadar iktidar sandıkta istediği sonucu garanti edebilme adına elinden geleni ardına koymayacak. Bununla birlikte sürecin yıpratıcılığı tek taraflı olarak ilerlemiyor. Ekonomideki maliyet ve dış politikadaki artan bağımlılık bir yana süreç rejim içi yetki ve karar ayrılıklarını da ortaya seriyor. Yüksek Seçim Kurulu (YSK) ve yargı arasındaki yetki ve karar ayrılığı bu durumun son örneği oldu. Mahkeme CHP İstanbul ilk kongresinin yapılamayacağı kararını verirken ve polis marifetiyle bu yönde harekete geçilmişken YSK tam tersi bir kararla kongrenin yapılabileceğini açıkladı. Ve kongre mahkemenin aksi yönündeki kararına rağmen YSK’nın dediği şekilde gerçekleşti. YSK verdiği kararla sadece mahkemenin aksi yönünde bir karar vermiş olmadı. Aynı zamanda seçimlerle ilgili yetkinin yargıda değil kendisinde olduğunu da ilan etmiş oldu.

Kuşkusuz bu gelişmeler dikkate değer ama gereğinden fazla anlam ve önem atfetmemek gerekir. Çünkü değişimin ve dönüşümün anahtarı rejim içi güç dengelerinde ya da burjuva siyasetin rekabetinde bulunmuyor. Günün sonunda belirleyici olan, başta işçi sınıfı ve emekçiler olmak üzere sol muhalefetin örgütlülüğü ve toplumun siyasi demokrasiye sahip çıkma iradesi olacak. İçinde bulunduğumuz antidemokratik ortam, zamanında gerekli emek ittifakı örgütlülüğü sağlanamadığı, birleşik ve kitlesel seferberlik ortaya konulamadığı için oluştu. Emekçiler ve ezilenler için mevcut cendereden sınıf seferberliği dışında bir başka çıkış yok.

Yorumlar kapalıdır.