Suriye’de düğümlenen süreç
Mecliste yeni yasama yılı başlıyor. Şimdiye dek çeşitli demokratik kitle örgütü ve STK temsilcilerini, kayıp yakınlarını dinlemiş olan komisyonun olağan koşullarda, gerekli yasal düzenlemelere dair bir hazırlık yapması ve bunu meclisin gündemine taşıması gerekiyor. Bu gerçekleşecek mi göreceğiz. Suriye’deki düğüm, Ankara’daki yolu tıkıyor gibi.
Her ne kadar zaman zaman farklı telden çalıyor görünseler de ne Bahçeli’nin ne Erdoğan’ın meselenin kısmen de olsa demokratik bir neticeye hızlıca kavuşturulması yönünde bir arzusu var. Görünürdeki tutum farklarının da, zaman kazanmaya kararlı ortakların iyi polis-kötü polis oyunundan fazlasına delil olduğuna inanmak için sebep yok.
Kürt siyasi hareketi de sorunların ve dolayısıyla çözümlerin esasına yönelmektense etrafında gezinmeye dayalı bu sündürme politikasına kuvvetli bir karşı koyuş geliştiremedi. Meselenin düğümlendiği yer Suriye olmasına rağmen, orada yürümekte olan süreç ile Türkiye içindeki süreci birbirinden ayrı ele alma yaklaşımı öne çıktı. Suriye’de akan zamanın Rojava’nın fiili statüsünü pekiştirme ve ona resmiyet kazandırma yolunda Kürtlerin lehine işlediği ve öyle de işlemeye devam edeceği hesap ediliyordu.
Fakat Erdoğan’ın son ABD ziyaretinde açığa çıkan manzara, bu emperyalist güç ile Tek Adam rejimi arasındaki dönemsel çelişkilerin pekâlâ aşılabileceğini ve sahadaki güçlerin mevcut konumlanışlarına dayanarak ilerletilecek bir politikanın sınırlarının ufukta belirdiğini düşündürüyor. Elbette Kürtler de başından beri bu ihtimalin farkında. Özgüçlerinden başka dayanacakları güç kalmadığında girilmesi muhtemel bir çarpışma uğrağına olabildiğince hazırlıklı girmek istiyorlar. Görünen o ki Trump bölgede taşların az çok yerine oturmasını istiyor ve Suriye Kürtleri için de karar anı yaklaşıyor.
Tıpkı “çatışma” durumunda olduğu gibi mevcut “çatışmasızlık” durumunun da bir çözümü müjdelemekten uzak olduğunu görüyoruz.
Rejimin, ulusların kendi kaderini tayin hakkını tanımak bir yana asgari bir demokratikleşmenin gereklerini yerine getirmeye dahi yabancı olan baskıcı karakteri ve Kürt siyasi hareketinin devrimci, kopuşçu bir hat yerine gerek silahla gerek demokratik araçlarla her daim reformist-pazarlıkçı bir yolu yeğliyor oluşu, bu süreci de 50 yıllık savaşın bugüne dek birbirini izleyen sayısız zikzaklarından bir diğeri haline getirirse sürpriz olmaz.
Rejim, ana muhalefet partisini seçime girse de kazanamayacağı hale getirene dek hırpalamak, bunu yaparken de Türk ve Kürt emekçilerin demokrasi talebiyle birleşik bir seferberliğe girişmesinin önünü kapatmak olarak özetlenebilecek yol haritasını takip etmeyi sürdürüyor. Fakat planını tamamına erdirmek için hâlâ zamana ihtiyacı var. Kürt siyasi hareketi de Rojava için zaman kazanmak, tutsak önderliği için daha fazla meşruiyet alanı açmak, çeşitli yasal tavizler elde etmek için çabalıyor, eleştirilerini dile getirse de oyunu bozan taraf olmak istemiyor. Bahçeli’nin meclisteki çıkışıyla başlayan bir yıllık sürecin ilerleyişi bir barışın başlangıcından ziyade yeni çatışmalardan önce verilen bir molanın içinde olup olmadığımızı düşündürüyor.
Yorumlar kapalıdır.