Sinter’den: “Sonuçta ekmek kavgası bu!”

Sinter’den bir kadın işçi ile süre giden direniş üzerine konuştuk.

Sinter’de yaşadığınız süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bizim açıkçası sendika diye bir şey bildiğimiz yoktu. Bilgimiz yoktu ama bilen arkadaşlar bayağı uğraşıyorlardı. Sendikayla bir örgütlenme yaptılar aramızda. İspiyonlandık tabii! İlk başta 35 kişi filan çıkarıldı. Ertesi gün (Cuma), bizimle bir toplantı yapıldı krizden dolayı değil, performans yüzünden diye bahane uydurdular. Cuma akşamı biz buradan çıkışta direkt sendikaya gittik, imzamızı attık. Pazartesi günü işe geldik ama kapılarda zincir demir hep kapatmışlardı. İçeriden mikrofonla sadece isim okundu, kriz dolayısıyla bu insanları kapının önüne koydu yani. Biz de tabii fabrikayı işgal ettik; iki gün boyunca fabrikanın içindeydik, sendikadan sorumlu kişiler gittiler konuştular filan daha sonra biz fabrikayı terk ettik. Çarşamba gününden itibaren de geldik burada başlangıcımızı yaptık, kapı önünde direndik. 30 gün boyunca da direniyoruz. Güzel de geçiyor, destekler filan da var…

Bir kadın işçi olarak başından beri bu direnişin içindesiniz. Bu durum çevrenizde nasıl karşılanıyor? Aileniz, arkadaşlarınız bu sürece nasıl bakıyor?

Ailem iyi karşılıyor. Yani benim ailemle bir sorunum yok. Açıkçası şöyle bir şey, ben aileme danışmadan hiçbir şey yapmazdım, her şeyi bir kere aileme sorar ondan sonra yapardım; ama bana bu sendikayı söylediklerinde tamam dedim adımı yazdırdım hiç ailem aklıma gelmedi. İmza attık, ailem olgunlukla karşılıyor. Ben diyorum gideceğim, orada direneceğim; sonuçta orada direnenlerden benim neyim eksik ki? Karşı çıkmıyorlar, hatta annem sabahları beni kendisi kaldırıyor geç kalmayayım diye.

Kadınların mücadeleye dâhil olması çok önemli…

Bugün bazı kadın arkadaşlar geri çekiliyorlar, bazıları da var gelemiyorlar. Onların sorunları ne diye biz bir oturup toplantı yapacağız. Kadınlar olarak içimizde konuşacağız, hani elimizden gelen bir yardım varsa onlara her türlü biz destek vereceğiz. Yani maddi yönden veremeyiz bizim de durumumuz açık, ama manevi olarak her türlü desteği vereceğiz. Aileleriyle konuşulması gerekiyorsa buradan bir iki erkek alırız yanımıza, gider aileleriyle konuşuruz, ikna etmeye çalışırız. Büyük ihtimalle de ikna ederiz, yani, sonuçta ekmek kavgası bu!

Aynı zamanda burada çalışan bir çok işçinin annesi olsun eşleri olsun aslında onlar da ister istemez bu mücadelenin içine dâhil olmuş oluyorlar onlarla bir ilişkiniz var mı? Birlikte bir şeyler yapmaya çalışıyor musunuz?

Ailelerle mi yoksa…

Ailelerle evet, sonuçta burada çalışan birçok insanın geçindirmek zorunda olduğu bir ailesi var.

Çoğu kadının diyeyim ben size, bir kısım kadının eşi burada bizimle kapı önündeler onlarla her türlü bizim diyalogumuz var. Ama diğer türlü insanlarla diyalog yok, hiçbir şekilde onlarla konuşmuyoruz. Evli olan arkadaşlarımızın hani eşinde bir sorun varsa eşi izin vermiyorsa gidip eşiyle konuşulacak, eşini ikna çabasına başlayacağız. Bir şekilde de onu ikna ederiz, yani o kadar da güvenirliğimiz vardır herhalde.

Bunu başardığınıza göre onu da bence başarabilirsiniz. İnandığınız bir şeyi yapıyorsunuz, bir beklentiniz var, sonuçta haklarınız gasp edildi. Bunun için mücadele ediyorsunuz onun için çok rahat bir şekilde diğer çevrenizi de katacağınızı düşünüyorum ben.

Biz, salı günü (20 Ocak) Bakırköy’e gittik bayanlar dayanışma koluyla ilgili. Konuşma yaptık orada, buranın durumunu anlattık. Ben zaten şunu da istiyorum, tamam bizim fabrikada kadınlar çok az parmakla sayılacak kadar; ama diğer yönden de kadınlar gelip burada destek verseler daha güzel olur. Yani ben oradakilere de söyledim ben oradaki kadınları burada da görmek isterim.

Çünkü bu kadın arkadaşlara bir cesaret vermiş olacak. Bu anlamda da çok değerli.

Şu bir gerçek, her şeyin faturasını genelde kadınlar çekiyor, yani kriz oluyor acısını kadınlar çekiyor, bir şey oluyor acısını kadınlar çekiyor, yani kadınların çok acı çektikleri yönler var. Biz bunları ortadan kaldırmak istiyoruz; hem birlik-beraberlik açısından hem de kadınları güçlendirmek için bir kadın olarak benim arkamda bir sürü kadının olmasını isterim.

Burada çalışan birçok arkadaşınızın eşleriyle iletişimde olmanız çok önemli; çünkü eve para götürülemediği vakit dediğiniz gibi acısını çeken onlar oluyor, evi çekip çeviren, yemeğiyle vesairesiyle uğraşan kadın…

Zamanında bizim annelerimiz de aynı durumdaydı. Onlar hani sendika nedir bilmiyorlar ama, bir şekilde bir şeyler için mücadele ediyorlar. Eskiye bakarsanız atalarımıza, dedelerimize savaşta mermi taşıyan insanlar annelerimizdi, ninelerimizdi yani kadınlardı sonuçta. Kadınların burada önemli bir faktörü var onu biz öne çıkartmaya çalışacağız başarılı da oluruz yani.

Bazı şeyleri yaşayarak gördünüz

Diyorum ya sendikanın ne olduğunu biz bilmiyorduk tam olarak ama elimizden gelen birşey varsa…

En azından bir adım attınız bu çok önemli bu adımı başarmak bu gücü kendinizde hissetmek çok önemli

Mesela ben Bakırköy’e gittiğimde yeni duydum Emine Aslan diye bir kadın tek başına mücadele eden, 117 gün yani, onu görünce insan daha umutlu oluyor.

Kaç yıldır burada çalışıyorsun?

Ben 11 aydır buradayım; ama birçok şeyi gördüm. Yani, bizim burada bir birlik beraberlik yoktu. İşyerine geldiğiniz zaman bu birlik beraberliği göremezdiniz. En çok maaşlar yatmadığı zaman bağırıp çağırırlardı, yönetimden bir kişi gelir iki cümle kurar tamam biter, olay kapanır, o kadar. Adam sana belli bir tarih verir, şu gün yatacak der, o gün yatmasa bile kimsenin sesi çıkmaz.

Peki, sonra ne oldu? Bugün bir direnişin içindesiniz. Nasıl bu aşamaya gelindi?

Sonrası şöyle… Zaten bazı kişiler bu işi kurcalıyormuş; ama hani hangi sendikaya gitsek diye tereddütte kalmışlar. Birleşik Metal-İş Sendikası’nı bulmuşlar, gitmişler, görüşmüşler, tamam gelin yapalım denmiş. Bu sefer biz gizli gizli, hani patronlar duymadan alttan alta her şeyi yapalım dedik. Herkese yaymaya başladık yavaş yavaş. Ama tabii her yerde oluyor, hain insanlar ispiyonladı. İspiyonlayan da çok güzel bir şekilde ispiyonlamış. Millet nerede oturmuş, hangi kafeye gitmiş, neler konuşulmuş… Pazartesi geldik kapının önündeyiz…

Ama bizim en büyük hatamız bana göre fabrikayı bırakmamalıydık, yani içeriden çıkmamalıydık. Şu an sevkiyat var, yani çalışan arkadaşlar var içeride. Üretim yapılıyor, sevkiyat gidiyor, onları engellesek zaten hiçbir şey yapamazlar da bakalım yeri gelir onu da engelleriz.

2 gün içerideydiniz ondan sonra ne oldu da fabrikanın önünde devam ediyorsunuz şimdi?

5 saat boyunca sendikalı görevlilerle konuşuldu orada ne konuşuldu ne görüşüldü tam olarak bilmiyorum ama sonuçta yer adamın mülkü; fazla da işgal edemeyiz. 48 saat müdahale edebiliyorsun başka yok. Biz de 48 saati doldurmuştuk zaten dışarı çıkmak zorundaydık. Şimdi burada direnişi sürdürüyoruz.

Yorumlar kapalıdır.