Bir tahliye parodisi

Şort giydiği için Ayşegül Terzi’ye belediye otobüsünde “senin yaşamaya hakkın yok” diyerek tekme atan saldırgan 3 kere göz altına alınıp 1 Kasım 2016’da tekrar tahliye edildi. Bu karar bir kadının tek başına yolda yürürken, bisiklete binerken ya da çalışma ortamında görevini yaparken, yani erkeklerle bir araya geldiği tüm sosyal ortamlarda maruz kaldığı sözlü tacizin, bakışlarla rahatsız edilişin ve toplumsal baskının bir sonraki aşaması olan şiddet ve tecavüzün yargı tarafından da onaylandığının ispatıdır. Peki nasıl oldu da toplum kadına bu kadar öfke duyar, şiddeti sıradan bulur ve üstüne üstlük yargı da bunları destekler oldu?

Çünkü evlenmemiş kadın salık verildiği gibi evlenip en az üç çocuk yapmamıştır. İş arayan “kadın iş aradığı için işsizlik yüksek”tir ve zaten “kadınlar için tek kariyer annelik”tir, “evdeki işleri ona yetmelidir”. Sokakta erkeklerle beraber eylem yapan kadın “kız mıdır, kadın mıdır?” belli değildir ve neden eylem yaptığından önce onun bekareti konuşulmalıdır. “Kadın iffetli olmalı, mahrem namahrem bilmeli, herkesin içerisinde kahkaha atmamalı ve bütün hareketlerinde cazibedar olmamalıdır”. “Tecavüzcü, kürtaj yaptıran tecavüz kurbanı kadından daha masumdur”. “Hamile kadınların sokakta gezmesi doğru değildir”. Hepsinden öte zaten en başta, “kadın ve erkek eşit olamaz”. Bu ve bunun gibi AKP iktidarı söylemleriyle ahlak sınırlarının, kadın kimliğinin yeniden tanımlandığı ve daima aile içinde kurgulandığı, kadınların evdeki ücretsiz emeğini destekleyen ideolojik zemininin hazırlandığı apaçık görülmektedir.

Kadın evlenmeyip çocuk yapmadığında, sokakta geç saatte tek başına gezdiğinde, mini etek veya şort giydiğinde, çalışıp ev işlerini aksattığında, boşanmak istediğinde, yani kadın ailenin sürekliliğini sağlamak üzerinden ve yeni üretilen “ahlak” sınırlarında hareket etmediğinde, erkekler kadınların özlük haklarının üzerinde karar verme yetkisi olduğunu hissediyorlar.

Sonuç olarak bir kadının hayatı erkek-egemen sistemin elinde basitçe kurgulanır, hatta sona erdirilebilir hale geliyor ve yasama, yürütme, yargı, yani bizzat devletin kendisi bunu onaylıyor. Bu noktada yaşamımıza ve yaşam tarzımıza daha fazla müdahale edilmemesi için mücadele etmeli, sesimizi daha çok duyurmalıyız.

Yorumlar kapalıdır.