1 Mayıs ve parti inşası

Sendika bürokratları ile rejim arasındaki ve içindeki manevraların sonucunda, ya da daha doğrusu bunların sayesinde, 1 Mayıs günü İstanbul’da Kadıköy-Taksim mitingleri yarılması yaşandı. Bu yarılmanın niteliği ve nedenleri İşçi Cephesi’nin 5. sayısında yeterince işlendi, ben ise bu konunun kendini Troçkist olarak adlandıran kesimde yol açtığı polemiğe değinmekle yetineceğim.

Polemiğin, her şeyden önce, komik bir yanı var. 1 Mayıs günü Taksim’in fethini yeğleyen bazı dostlar, Kadıköy’deki Türk-İş mitingine katılanları “uvriyerist” (bizim dilde “işçici” ya da “işçi kuyrukçusu”) olarak eleştirdiler. Eskiden Stalinistler Troçkistleri “küçük burjuva entelektüelleri” diye suçlarlardı, şimdi ise eski ve yeni türden Stalinist devrimci demokrat kesimlerden militan cezbetmeye çalışan bir kısım Troçkist diğerlerine işçi kuyrukçusu diyor. Nereden nereye gelmişiz… Sol hareket galiba gerçekten bir yeniden şekillenme sürecinden geçiyor. Umarız, devrimci demokrat “öncüyü” kazanarak Troçkist parti inşa etmeye çalışan dostlarımız Stalinistleri bizim “uvriyerist” olduğumuza ikna etmeyi becerirler de “entelektüel” yaftasından kurtuluruz.

Aslında konunun “uvriyerizm”le bir ilgisi yok, sorun bir başka yerde yatıyor. Ama gene de bu noktaya değinmeden geçmeyelim. Uvriyerizm, çoğunluk işçilerin ya da işçi örgütlerinin kararlaştırıldığı bir miting alanına gitmeyi tercih etmek değil, bir bütün olarak sınıf mücadelesini salt işçilerin kendi sorunları ve talepleriyle sınırlayan bir politik eğilimdir. İşçi sınıfının mücadelesini bir anlamda fabrikanın ya da işkolunun sınırları içine ve genellikle de ekonomik talepler çerçevesine hapseder. Lenin, ekonomizme karşı mücadelesinde, bunu şöyle sentezleştirir: “Kim, işçi sınıfının dikkatini, gözlemini ve bilincini, tamamıyla ya da hatta esas olarak işçi sınıfı üzerinde yoğunlaştırıyorsa, böylesi, sosyal demokrat [bugünkü deyişle, komünist] değildir; çünkü kendini iyi tanıyabilmesi için, işçi sınıfının, modern toplumun bütün sınıfları arasında karşılıklı ilişkiler konusunda tam bir bilgisinin, sadece teorik bilgisinin değil, hatta daha doğru olarak ifade edelim, teorik olmaktan çok, siyasal yaşam deneyimine dayanan pratik bilgisinin olması gerekir.” (Ne Yapmalı?) Uvriyerist ve/veya ekonomist eğilimlerin var olup olmadığını değerlendirirken, Lenin’in yukarda belirttiği tanımı esas almak, bunun için de kendini komünist olarak tanımlayanların programı ile propaganda ve ajitasyonlarının içeriğinden hareket etmek gerekir. Belirli bir 1 Mayıs günü, önlenemeyen ayrılıklardan ötürü düzenlenen iki farklı mitingden hangisine katılmış ya da destek vermiş olduğundan değil. İC’yi uvriyerist kampa yerleştiren dostlarımız bunu yaptıklarında, daha ciddi bir tartışmaya girebiliriz.

O halde sorun nerede yatıyor? Bizce, parti inşası anlayışında. İC’nin parti stratejisi, işçi ve emekçi kitlelerin nesnel koşulların dayattığı güncel talepler ve sloganlar doğrultusunda seferberliği ve devrimci partinin bu seferberlikler içinde inşa edilmesi anlayışına dayanır. Ve bize göre bugün, milyonlarca işçinin işini yitirmekte ve on binlerce emekçi ailenin derin bir yoksulluğa ve sefalete sürüklenmekte olduğu ekonomik kriz koşullarında ve hükümetin işçi ve emekçi düşmanı yeni liberal politikaları karşısında, temel görev, işçi sınıfının işten atılmalara karşı direnişinin yaygınlaştırılması, birleştirilmesi ve Genel Grev doğrultusunda örgütlenmesi olmak durumundadır. Bu görevin önündeki engellerin başında ise, proletaryanın ihtiyaçlarından çok kendi toplumsal ve ekonomik ayrıcalıklarını korumak amacıyla “toplumsal barış” şiarına yapışarak işçi hareketini frenleyen ve bölen sendika bürokrasileri gelmektedir. O halde devrimci Troçkistler bugünkü politik çalışmasının eksenini, “İşten Atılmalar Yasaklansın” ve “Genel Grev” talep ve sloganını işçi hareketine taşımak, yaygınlaştırmak, bunların etrafında seferberliklerin oluşmasına katkıda bulunmak, ve elbette bu doğrultuda sendika bürokrasisine karşı mücadele etmek oluşturmaktadır. İC, Kadıköy’e bu anlayışı uyarınca ve bu amaçlarla gitmiştir.

Buna Karşılık 1 Mayıs günü Taksim’in “fethi” neyi temsil ediyor? Kuşkusuz 1 Mayısların Taksim’de kutlanması, alanın adının tekrar 1 Mayıs’a çevrilmesi son derece önemli bir demokratik mücadele görevidir. Keşke sendika bürokrasileri arasındaki manevraların üstesinden gelebilseydik ve tüm sendikaların Taksim’de toplanmasını sağlayabilseydik. Ama bu olmadı ve DİSK ve KESK yönetimleri kendi gündemlerini sınıfın acil ihtiyaçlarından ayırdılar, ve bu yüzden kendi üyelerinin bile büyük bir çoğunluğunu 1 Mayıs günü seferber edemediler. Onların bu tutumu Türk-İş bürokrasisini daha da rahatlattı ve Kadıköy’de üzerlerindeki basıncın azalmasını sağladı.

Kendi var olma nedenlerini ve gündemini her istediği zaman işçi ve emekçi yığınların acil ihtiyaçlarının yerine ikame etmeyi yöntem haline getirmiş olan devrimci demokrasi, DİSK ve KESK yönetimlerinin kararları ne yönde olursa olsun, 1 Mayıs günü Taksim’e çıkmayı hedefleyecekti. Öyle de yaptı; bu ön görülebilir bir durumdu. Bir kesim Troçkistin onlara katılması ise bambaşka bir anlayıştan kaynaklanıyor. Bu kesim, devrimci partinin inşasını işçi ve emekçi kitlelerin seferberliklerinde değil, devrimci demokratların militan hareketliliğinde arıyor. İşçi Cephesi, kitle seferberliklerine Geçiş Programını, onun talep ve sloganlarını taşıyarak devrimci partiyi inşa etmeye çalışırken, bu kesim inşa faaliyetini “öncü solcular” arasında gerçekleştirmeye yöneliyor. Bu birbirinden tamamen farklı iki ayrı parti inşası stratejisidir ve gündemleri de birbirinden çok ayrıdır.

Bu ayrılık dünya ve Türkiye Troçkizmi’nin bir gerçeğidir ve ne yazık ki, on yıllara yayılan köklü bir kopuşmadır. Belki sınıf mücadelesi ileride bu ayrılıkları giderecektir, ama bir yandan da gerçekçi olmak durumundayız. Troçkizmin programının “yeni öncülerin politik duyarlılıklarına uyarlanması” stratejisini izleyen pek çok Troçkist parti bugün Sürekli Devrim programından ve IV. Enternasyonal’in yeniden inşası çabasından koparak seçim platformları haline dönüşmüş durumdadır. Son 20-30 yılın deneylerinden dersler çıkarabilmeliyiz.

1 Mayıs günü Troçkistler arasında beliren Taksim-Kadıköy ayrılığı da, uvriyerizm veya işçi kuyrukçuluğu gibi nedenlerin değil, devrimci partinin inşası stratejisindeki köklü ayrılığın bir ürünü olmuştur. Sorun bu paradigma çerçevesinde tartışılmadığı sürece, söylenen hiçbir şey safsatadan öte bir anlam taşımayacaktır.

Yazan: Muhittin Karkın (12 Mayıs 2009)

Yorumlar kapalıdır.