Nahide Opuz davası…

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) aile içi şiddet konusunda Türkiye’ye karşı açılmış ilk davayı sonuçlandırdı. Mahkeme, Türkiye’nin şiddet gören bir kadını, savcılığa başvurduğu halde, kocasından koruyamayarak ayrımcılık yaptığı kararına vardı ve Nahide Opuz’a 36 bin 500 Avro ödenmesi kararlaştırıldı.

Bu kararın ardından, Başbakan da dâhil olmak üzere, pek çok bakan ve milletvekili tepki gösterdi.

Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Başkanı Güldal Akşit, “Olay 2002 yılında yaşandı, fakat o yıldan bu yana kadın hakları konusunda hükümet olarak çok şey yapıldı, duyarlılık arttı, polislere ve askerlere eğitim verildi. Tek talihsiz olaya göre değerlendirip ceza öngörmek Türkiye’ye haksızlıktır” şeklinde açıklamalarda bulundu. Her şey bu kadar yolunda gidiyorsa, her gün karşılaştığımız kadına yönelik şiddette azalma olması gerekmez mi?

Nahide Opuz, yıllarca kocası tarafından dövülmüş, otomobille ezilmek istenmiş, bıçakla yaralanmış, ölümle tehdit edilmişti. Her saldırıdan sonra savcılığa başvurmasına rağmen kocası ya delil yetersizliğinden serbest bırakılmış ya da para cezasına çarptırılmıştı. Sonunda çareyi kaçmakta bulan Opuz, İzmir’e kaçmaya çalışırken, annesini eski kocasının tabancasından çıkan kurşunlarla kaybetmişti. Bu olaydan sonra eski eşi Hüseyin Opuz 6 yıl cezaevinde yatıp çıktı. Nahide Opuz, 2002 yılında AHİM’e eski kocasına karşı devletin kendisini “etkili bir şekilde koruyamadığı” gerekçesiyle dava açtı.

Evet, 2002’den bu yana bir takım düzenlemeler yapıldı, fakat yeterli değil. Kadına yönelik işlenen suçların bir kısmı töre kapsamına alınıp ağırlaştırılmış cezalar verilirken, bir kısmı ise namus kapsamına alınıyor ve cezalar tahrik indiriminden azaltılıyor. Bu farklılığa karar verenlerse hâkimler, dolayısıyla onların sübjektif ahlak anlayışları… Üstelik uygulamaların denetimi sağlanamıyor. Olaylar yargıya gidene kadar pek çok engelle karşılaşılıyor. Örneğin; koruma altına alınan kadınların adresleri eşlerine polisler tarafından veriliyor. Ya da polise, savcılığa başvuran şiddet gören kadın, kocasıyla zorla barıştırılıp evine gönderiliyor. Bunların yanı sıra, kadınların hayatlarını yeniden örgütlemelerine yardım edecek kurumlar olan Kadın Sığınma Evleri ne yeterli, ne de denetimi sağlanıyor.

Hukuki düzenlemeler ne kadar yapılırsa yapılsın, devletin bakış açısı değişmedikçe bu tür suçların önlenmesi mümkün görünmüyor. Devlet kendi bakış açısını, ahlaki değerlerini ve ataerkil planlamalarını topluma ve yargıya dayatıyor.

Üstelik kadına yönelik şiddet, yalnızca Türkiye’ye mahsus bir sorun değil; dünyanın hemen her ülkesinde benzer vakalar yaşanıyor. Erkek egemen bir dünyada yasa koyucular, sorunu önlemekten çok umursamaz bir tavırla üstünü örtmeye, tekil unsurlara indirgemeye çalışıyor.

Bu karar yalnızca Türkiye için değil, Avrupa için de çok önemli. Avrupa’da ilk kez bir devlet AİHM önünde kadına ayrımcılıktan hüküm giydi. Bu karar bundan sonraki başvurular için örnek teşkil edecek. Fakat Nahide Opuz davayı kazandığı halde hâlâ tehlike altında! Çocuklarını yıllardır göremiyor, yalnız, kaçarak yaşamak zorunda bırakılmış.

Kendisini koruma altına alamayan -bunu tercih etmeyen- bir devlet yapısının umursamazlığıyla, adına yaşamak denirse yaşamaya, mücadele etmeye çalışıyor. Erkek egemen sistemin yalnızca kadın olduğu için açtığı yaralarla…

Münferit mi demiştiniz? O zaman birkaç hatırlatma…

2004 – Kadıköy’de iki çocuk annesi T.K. eşi tarafından öldürüldü. T.K. şiddet mağduruydu, dava açmıştı ve mahkeme de kocasının kendisine 200 metreden fazla yaklaşmasını yasaklamıştı. Ancak T.K.’yı evinin girişinde ‘yasaklı kocası’ bıçakladı.

2006 Aralık – Derya Samancı Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi son sınıf öğrencisiydi. Ayrıldığı erkek arkadaşının ölüm tehditleri üzerine defalarca polise ve savcılığa başvurdu ancak korunamadı. Üsküdar’da öğretmenlik yapan eski sevgili, Derya’yı bıçaklayarak öldürdü.

2009 Mayıs – Erkek arkadaşını ziyarete gittiği sırada, yakınlarının saldırısına maruz kalarak önce 6. kattan aşağı atıldı. Ağır yaralanan 17 yaşındaki N.E. Siirt Devlet Hastanesi önüne geldiğinde hastane önünde toplanan öfkeli akrabalar sedyedeki N.E.’ye saldırdı. Güvenlik görevlilerinin engellemediği saldırganlar N.E.’yi beş yerinden bıçakladı.

2009 Mayıs – Ağrı’da 23 yaşındaki Y.A.,eşinin kendisini başka bir erkekle aldattığını düşünmesi üzerine yardım için Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü’ne bağlı huzurevine sığınmıştı. Buraya gelen ve yetkililerle konuşan eşi Bayram Akakuş, yetkililerin de ısrarı üzerine Y.A.’yı eve gitmeye ikna etti. Ardından, toplanan aile meclisi kararı ile iki çocuk babası Bayram Akakuş eşinin sol kulağı ile burnunu kesti. Daha sonra bir otomobile bindirilen Y.A. götürüldüğü Tendürek Dağı eteklerinde kocası tarafından karnından şişlenerek ölüme terk edildi.

Yazan: Özüm Tanır (29 Haziran 2009)

Yorumlar kapalıdır.