Katledilişinin 69. yılında Troçki

Ekim devriminin ve devrimci proletaryanın tarihsel önderlerinden biri olan Lev Troçki’yi, 20 Ağustos 1940 günü, bir Stalin ajanı kafasına buz kıracağı ile vurarak katletmişti. Karşı devrim tarafından katledilişinin ardından; geride Marks, Engels ve Lenin’in mücadelelerinin mirasçısı olan 4. Enternasyonal’i, kendisinden sonraki devrimci işçilere rehberlik edecek olan Sürekli Devrim kavrayışını ve de bizlere mücadele perspektifini sunan Geçiş Programı anlayışını bırakmıştı.

Troçki’nin Hayatım adlı otobiyografisinden bir alıntı ile, onun yaşamına kısaca bir göz atalım:

“Doğduğum gün, Ekim Devrimi ile aynı güne rastlar … Ben kendim, Ekim günlerinden üç yıl sonra [bunun] farkına varmıştım. … Sekiz yıl orta-öğrenim gördüm. Okuldan çıktıktan sonra ilk defa bir yıl hapse girdim. Çağdaşlarımın çoğu gibi, benim üniversitelerim de hapishane, sürgün ve mültecilik oldu. Çarlık yönetiminde iki seferde dört yıl hapis yattım. İlkinde iki yıl, ikincisinde bir kaç hafta sürgünde kaldım. İki sefer Sibirya’dan kaçtım. İki sefer yurtdışına kaçtım, hepsi on iki yıl kadar yurt dışında kaldım, Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde ve Amerika da: İki yıl 1905 ayaklanmasından önce ve bunun bastırılmasından sonra da on yıl. Savaş yıllarında Hohenzollern’lerin Almanya’sı beni gıyaben hapse mahkûm etti(1915), ertesi yıl Fransa’dan İspanya’ya sürüldüm, Madrid’de kısa bir süre hapiste yattıktan ve Cadix’te bir ay polisin gözaltında kaldıktan sonra Amerika’ya gönderildim. Şubat Devrimi günlerinde orada idim. New York’tan yurduma dönerken Mart 1917’de İngilizlerin eline düştüm ve tam bir ay Kanada’da bir toplama kampında esir kaldım. 1905 ve 1917 devrimlerine katıldım, 1905’te ve sonra 1917’de Petersburg Sovyeti başkanı idim. Ekim devrimi içinde çalıştım. Sovyet Hükümeti üyesi oldum. Dışişleri Halk Komiseri olarak, Alman, Avusturya-Macaristan, Bulgar ve Türk delegeleriyle Brest-Litovsk barış görüşmelerini yürüttüm. Savaş ve Deniz Halk Komiseri olarak Kızıl Ordu’nun örgütlenmesi ve Kızıl Filo’nun yeniden kurulması için beş yıl çalıştım. 1920 yılında, onca işin arasında, çığırından çıkmış olan demiryollarını çekip çevirmek de bana düşen görevlerden biri olmuştur.

İç savaş yılları bir yana bırakılırsa, yaptığım iş, parti savaşçısı olarak çalışmak ve yazmaktı. 1923’te devlet, bütün kitaplarımı basmaya başladı. Daha önce basılmış olan askerlikle ilgili beş ciltten başka, on üç cildim yayınlandı. “Troçkizm”e karşı açılan savaşın pek kızıştığı 1927’de kitaplarımın bastırılması da durduruldu. Ocak 1928’de, şimdiki Sovyet Hükümeti beni sürgüne yolladı, bir yıl Çin sınırında kaldım, 1929 Şubatı’nda dolaylı veya dolaysız yoldan, işçi sınıfı düşmanlarıyla Rusya’dan çıkarıldım. Bu satırları İstanbul’da yazıyorum. (…)

Öğrenme hevesim hiçbir zaman geçmedi ve ömrümde birçok kez boyunca Marksizm’in bayrağı altında savaştım. Eğer, baştan başlamak gerekseydi, hiç bir iki demeden gene aynı yolu tutardım.”

Stalinist karşı devrimin tek günahı, Lenin’in yoldaşlarını katletmek olmadı. O, aynı zamanda, proletaryanın dişi ve tırnağı ile elde ettiği pek çok kazanımı ve devrimleri de yozlaştırdı ve sonunda yok olmaya mahkûm etti.

Ancak her şeye rağmen karşı devrim başarılı olamadı. Troçki’nin ölümü ve hatta işçi devletlerinin kazanımlarının boğazlanması dahi, proletaryanın öncüsünün ideolojisini, yani Troçkizmi tarihten silmeye yetmedi.

Başta Nahuel Moreno olmak üzere pek çok Marksist önder, işçi sınıfının içerisinde yürüttüğü enternasyonalist çalışma ile, Leninizm ve Troçkizmin, yani işçi sınıfının kurtuluş yolunun fikrinin bugünlere taşınmasını sağladılar. Dahası sınıf mücadelesine müdahalelerde bulunup dersler çıkartarak, biz devrimci işçilerin mücadelelerine ışık tuttular.

Bugün, dünyanın dört bir yanında, küçük propaganda çekirdekleri halinde olsunlar, partileşmekte olsunlar ya da kitlesel bir işçi partisi halinde olsunlar, mücadelesini sürdüren pek çok Troçkist yoldaşımız bizlerle beraber Troçkizmi yaşatmaktadırlar.

Özellikle de günümüz kriz koşullarında, biz işçilerin pek çok tarihsel kazanımının kaybedildiği ve her zamankinden daha büyük bir mücadele dinamiği taşıdığı şu günlerde, Troçki yoldaş bizlere yol göstermeye devam ediyor.

Ek: Bugün Troçkist Olmak, Yazan: Nahuel Moreno (Ağustos 1985)

Genel olarak söylenecek olursa, Troçkist olmak sosyalizmin, Marksizm’in ilkelerini savunmak demektir. Gerçekten Marksist olmanın ne anlama geldiğinden başlayalım. Mao ya da Stalin’e yapılmış olduğu gibi bir kült yaratmak durumunda olamayız. Troçkist olmak, Troçki’nin her yazdığını ya da her söylediğini aynen kabul etmek değil, tıpkı Marks, Engels ve Lenin gibi onu da eleştirmek ve aşmak anlamına gelir. Çünkü Marksizm’in amacı bilimsel olmaktır ve bilim bize mutlak gerçeklerin bulunmadığını öğretir.

Olumlu anlamıyla Troçkist olmak, üç net analiz ve programatik tutuma yanıt getirmektir. Birincisi, dünyada ya da herhangi bir ülkede kapitalizm var oldukça, eğitimden ya da sanattan giderek yaygınlaşan açlık ve yoksulluk gibi en genel sorunlara kadar uzanan konuların hiçbirine gerçek ve köklü çözümlerin getirilemeyeceğidir. Aynı şey olmasa da buna bağlı bir başka kriter de, kapitalizme karşı, o yıkılana değin acımasız bir savaş vermek ve onun yerine tüm dünyada yeni bir ekonomik ve toplumsal düzen kurmaktır, ki bu düzen sosyalizmden başka bir şey olamaz.

İkinci sorun, burjuvazinin mülksüzleştirildiği yerlerde işçi demokrasisinin uygulamada olmaması durumunda sosyalizmin inşasının olanaklı olamayacağıdır. Dünya işçi hareketinin en büyük belası, bu ülkelerdeki ve işçi örgütleri, sendikalar, partilerdeki bürokrasi ve totaliter yöntemlerdir. Kendini işçi devleti ya da örgütü olarak tanımlayan bu devlet ve örgütler bizzat bürokrasi tarafından yozlaştırılmış durumdadır. En geniş demokrasi olmadığı sürece sosyalizmin inşasını başlatmak olanaklı değildir, zira bu salt bir ekonomik inşa değildir. Bu analizi yapan yalnızca Troçkizm’dir. İşçi demokrasisinin kurulabilmesi için bu devletlerde ve sendikalarda devrimin gerçekleştirilmesi gerektiği sonucunu çıkaran yegâne akım da odur.

Üçüncü yaşamsal nokta, bir grup dev uluslararası şirketin egemenliği altındaki dünya ekonomik ve toplumsal gerçekliğinden gerekli sonuçları çıkaran yegâne akımın Troçkizm olmasıdır. Bu ekonomik ve toplumsal olguya ancak bir dünya örgütü ve uluslararası politikalarla yanıt verilebilir. Her şeyin bizzat kendi ülkelerinde çözümlenebileceğini düşünen ulusalcı akımların cirit attığı bu dönemde, sorunların dünya ekonomisi düzeyinde ve tüm dünyada yeni bir düzenin, sosyalizmin kurulmasıyla çözümlenebileceğini savunan tek akım Troçkizm’dir. Bu hedefe yönelik olarak, sosyalist bir Enternasyonalin örgütlenmesine dayalı sosyalizm geleneğine dayanmak gerekir; dev çokuluslu şirketlerin devrilmesini ve ancak dünya ölçeğinde gerçekleşebilecek olan sosyalizmin kurulmasını olanaklı kılabilecek strateji ve taktikleri ancak böyle bir Enternasyonal geliştirebilir. Eğer ekonomi dünya ölçeğinde ise, işçi sınıfının da bir dünya örgütü ve dünya politikaları olmalıdır. Tek tek ülkelerde gerçekleşen devrimlerin uluslararası ölçekte yaygınlaşabilmesi ve işçi sınıfının kendi kaderini kendi ellerine alabilmesi amacıyla daha yaygın demokratik haklara ulaşabilmesi de ancak böylece olanaklıdır. Bütün bu nedenlerle günümüzde bir dünya örgütüne sahip olanlar yalnızca Troçkistlerdir, küçük ve zayıf bir örgüt, ama var olan yegâne Enternasyonal, Dördüncü Enternasyonal. Kendinden önceki Enternasyonallerin geleneğini devralan ve yeni olgular karşısında onu Marksist bir tarzda güncelleştiren, uluslararası mücadelenin vazgeçilmez aracı olan Dördüncü Enternasyonal…[1]

Yazan: İşçi Cephesi (2 Ağustos 2009)

[1] Bu döküman, Nahuel Moreno ile 1985 yılının Ağustos
ayında gerçekleştirilmiş bir röportajın kısa bir bölümü.

Moreno, gerek Latin Amerika Troçkizmi’nin, gerekse dünya devrimci mücadele sürecinin en önemli kişilerinden biridir. Moreno’nun burada bahsetmiş olduğu Dördüncü Enternasyonal, 1982 yılında kurulmasına kendisinin öncülük ettiği LIT-CI (Uluslararası İşçi Birliği – Dördüncü Enternasyonal) isimli uluslararası örgüttür. Ne yazık ki, Moreno’nun ölümünden sonra, çeşitli sebeplerden dolayı, LIT-CI da işçi sınıfının devrimci dünya partisi olma özelliğinden uzaklaşmıştır.

Yorumlar kapalıdır.