Karaburun Bilim Kongresi’nden notlar

“Bilim itaatsiz olana ihtiyaç duyar.” şiarıyla bundan dört yıl önce yola çıkan Karaburun Bilim Kongresi, bu yıl 3-6 Eylül tarihleri arasında “80’den sonra…” başlığı ile gerçekleşti.

Bu kongreyi diğer bilim kongrelerinden ayıran en önemli şey, bir şirket veya STK sponsorluğunda değil de; sendikaların, meslek odalarının ve belediyelerin desteği ile gerçekleştiriliyor oluşuydu.

Kongre birçok farklı alandan akademisyen, aydın ve öğrenciyi bir araya getirerek, gündelik hayatın sorunlarına dair politika üretmenin bir aracı oldu.

Kongre, içinde bulunduğumuz krizin niteliğini, Türkiye’yi ve dünyayı nasıl etkileyeceğini tartışan bir oturumla başladı. Bu bağlamda; 80 sonrası Türkiye’de uygulanmaya başlanan neoliberal politikaların; eğitim, sağlık ve emek süreçlerine olan etkisi tartışıldı. Bunun dışında, kriz ve kadın emeği, kentsel dönüşüm, Kürt sorunu ve anadilde eğitim gibi oturumlar da vardı.

Konu, 80’le sosyalist aydınların hesaplaşmasına geldiğinde ise, solun kendisini eleştiri süzgecinden geçirdiğini söylemek pek olanaklı değil. Aynı tutum dönemin sol hareketlerinin incelenmesinde de geçerliydi. 80’ler sosyalistlerin yalnızca mağdur oldukları bir dönem olarak değerlendirildi; sol, kendi hatalarını görmezden geldi. Bu anlamda da, kendini eleştirmeyen bir solun, 80’lerden sonra tahlili elbette ki eksik kaldı. Öte yandan bütün bu tartışmaların sonunda, “ne yapmalı?” sorusunun cevabı belirsizliğini korudu.

Sizlerle kongreyi birlikte izlediğimiz bir arkadaşımızın düşüncelerini paylaşıyoruz.

Merhaba,

1 Eylül’de arkadaşlarımızla beraber bizi uzun bir yolculuk bekliyordu o sabah. İçimizde tatlı bir heyecandan öte yüzümüze yansıyan korku yer alıyordu. Kongre İzmir’de olacaktı ve biz Diyarbakır ekibi olarak kongrede bulunacaktık. İzmir – Diyarbakır arasında aldığımız yolda herkes gibi ben de bizi karşılayacak olanların tavırlarını kafamda tasarlıyordum. Ezelden beri yaşanmışlıklarımızın arasında doğu ve batının uyuşmazlığı yer alıyordu. Ve bu defa yazılacak senaryoda aynı sahneler oynanırken ben oyuncu olmak istemiyordum.

Kongrenin konusu: 80’lerden sonra Türkiye’ydi. Hepimiz 80 ve sonrasındaki değişkenler üzerinden konuşulacağını sanıyorduk. Ancak konferanslarda ardı ardına açılan konular 80’ler üzerine yoğunlaşmayı sağladı.

Seminerlerin birinde konuşmacı bir yazar: “Bildiğim ve gördüğüm gerçekleri 301 yasasından ve gazetelere manşet olma korkusundan ötürü dillendiremiyorum.” demişti. Ve ben de söz alarak: “Silahı kalem olan bir yazarın bildiklerini korkularının ardına saklayarak ve söyleyememesi beni hayrete düşürdü.” dedim. Şimdi düşünüyorum da biz korktuklarımızı ne zamana kadar içimizde büyüteceğiz. Kaleme almaktan çekindiğimiz gerçekler yanı başımızda durmasına rağmen nereye kadar görmezden geleceğiz.

Kongreyi organize eden ve kongre için emeği geçen herkese teşekkür ediyorum, her şey kelimenin tek anlamıyla mükemmeldi. Dicle Üniversitesi’nden bir öğrenci

Yazan: A. Ela Toprak (29 Eylül 2009)

Yorumlar kapalıdır.