IMF, DB Protestoları Üzerine Bazı Hatırlatmalar…

Geçmişe dair herkesin hafızasına yerleşmiş görüntüler vardır. Benim aklımda kalan olaylardan biridir küçük kasabamızdaki 1 Mayıs gösterisi. 12 Eylül 1980’den kısa bir zaman önceydi. Mahalle arkadaşlarımızla o gün bilyelerimizi bırakmış, kasabanın meydanındaki camiinin avlusundaki çeşmenin tepesine çıkmıştık. Her yerin sarı kırmızı olduğu müthiş bir bayram günüydü. O birliktelik ve coşku kuşkusuz 12 Eylül askeri darbesi ile silindi gitti; ama benim hafızamda hep çok güzel bir gün olarak kaldı…

Unutamadığım bir diğer önemli olay ise Zonguldak madencilerinin yürüyüşüydü. Madenciler yürüyordu, Zonguldak’tan Ankara’ya doğru. Yer gök inliyordu ve kasabımıza yaklaşmışlardı. Heyecanla yorganlar temizlendi, çarşaflar yenilendi. Oysa evimiz küçüktü ve zaten iki aile bir arada kalıyorduk. Buna rağmen onları misafir etmekten memnun olduk. Hoş rahmetli babaannem yeterince hazırlanamamaktan şikâyetçi oldu; ancak o da misafirlerinden memnun ayrılmıştı. O gece evimizde misafir ettiğimiz işçi ve devrimciler beni de derinden etkilemişti. Ki o yürüyüş sayesinde ben ve birçok arkadaşım devrimci fikirlerle tanıştık. Zonguldak madencilerinin etrafında tüm kasaba kenetlendik. Yürüyüş jandarma barikatlarına takıldığında da kuşkusuz büyük üzüntü duyduk.

Bahsi geçen seferberliklerin tamamında işçisi, devrimcisi, genci, yaşlısı, çocuğu bir yanaydık. İşte beni de bu yazıyı yazmaya iten bu durumdu. Zira IMF, DB protestoları sırasında devrimcilere ve emekçilere dönük saldırganlık, ve hatta linç girişimleri geldiğimiz noktanın dünden ne kadar geride olduğunu hatırlattı.

Kuşkusuz bu tablonun oluşmasından burjuva devlet sorumludur. Meşrulaştırdığı şiddeti ve linç kültürü ile devrimcilere karşı olan tepkiyi körükledi. Ancak bu yazıda eleştirmek istediğimiz sosyalistlerin program anlayışları ve onun sonucu olan eylem çizgileridir. Yani sosyalist solun emekçiden kopuk eylem anlayışının (kuşkusuz bu tarzı savunmayan gruplar da var) bizi ulaştırdığı vahim sonuçlardır.

Ne demek istediğimizi belki sözlerimiz yeterince ifade etmiyor olabilir. Ancak aynı protestolardan hafızamızda kalan başka bir fotoğraf durumun net bir ifadesi. Girişte bahsettiğim iki anı gibi bir çarpıcı fotoğraf da IMF, DB protestolarında yaşandı. Sinter Metal işçilerinin dayanışma gecesinde, Zanon Seramik fabrikasından gelen sınıf kardeşimiz, Sinter Metal işçileri, Sabiha Gökçen işçileri ve bazı fabrikalardan işçi ve öğrenciler birleşerek protestolara katılmaya karar verdiler. Krizin başından beri söylediğimiz “Mücadeleler birleşmeli!” fikrinin küçük bir provasıydı bu birliktelik kararı. Üstelik okyanus ötesinde mücadele eden bir fabrika da aramıza katılmıştı.

Oysa bu heyecan verici durum, Taksim alanına bile giremeyen işçilerin geldikleri gibi fabrikalarına dönmeleriyle sonuçlandı. Geri dönüşte işçilerin o yorgun ve umutsuz ifadeleri aslında bugün yaşadığımız sorunun doğal sonucuydu. Program anlayışlarına uygun olarak sadece yıkmak üzere hareket eden anarşistlere benzer biçimde ellerinde taşlarla sağa sola saldıran devrimci gençler tabandan kopuk eylem tarzının bizleri emekçilerden daha da uzaklaştırdığının farkında mıdırlar acaba? Kimileri bunu militan mücadele ya da burjuvaziyle bir savaş olarak görebilir. Bizler de sokaklarda verilen mücadelenin sınıf mücadelesinin bir parçası olduğunu biliyoruz ve zaten eleştirdiğimiz şey emekçilerin burjuvaziyle yaşadığı sokak mücadeleleri değil. Kastettiğimiz kitleden kopuk bir dizi devrimcinin şiddeti; ve bu şiddet maalesef emekçilerin öfkesini bilemiyor, aksine emekçilerin biz sosyalistlere olan güvenini sarsarken burjuva propagandayı güçlendiriyor.

Peki ya DİSK yönetimine ne demeli? Bu tarz eylemlerle kendi siyasi propagandasını güçlendirmek yerine tabanındaki emekçileri bilinçlendirmeye çalışsa, mücadeleyi daha da geliştirmez mi?

1 Mayıs değerlendirmemizde alan tartışmalarının bir alan değil, parti inşası sorunu olduğunu söylemiştik. Sözümüzün yine arkasındayız! Ayrım, sınıf seferberlikleri içinde devrimci bir işçi partisi inşa etmek isteyen program anlayışıyla, kitleden kopuk gençliğin öncülerini kazanmaya dönük program anlayışı arasındadır. Kuşkusuz 150 yıllık Marksist-Leninist geleneğin program ve eylem anlayışında ısrar etmeye devam edeceğiz. Bunun için bizi eleştirenler de olacaktır. Tercihimiz işçi sınıfının sorunları-talepleri üzerinden ve tüm ezilenleri işçi sınıfının bayrağı altında toplamaya çalışan bir parti inşası mı, ya da çıkmaz sokak mı? İsteyenler o çıkmaz sokağa girebilir. Biz kendi yolumuzdan yürümeye devam edeceğiz…

Yazan: Fuat Karahan (20 Ekim 2009)

Yorumlar kapalıdır.