Mimar Sinan Üniversitesi’nde Avrupa’daki öğrenci işgalleri konuşuldu

17 Aralık tarihinde Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin Beşiktaş’taki Fen-Edebiyat Fakültesi’nde bir kulüp “Avrupa’daki Öğrenci İşgalleri” başlıklı bir söyleşi düzenledi.

Sunumu yapan arkadaşımız önce bu işgallerin nasıl ve neden başladığıyla ilgili bilgi verdi. Eğitim sisteminde Bologna Süreci’ne girilmesinin eğitimi nasıl özelleştirdiğini, nasıl üniversitelerde bilim yapmanın değil sermayedarlar için çalışacak potansiyel işgücü yaratmanın hedeflendiğini söyledi. O gün öğrendik ki bu sorunları yaşayan sadece biz değiliz, dünyanın çoğu yerindeki üniversiteliler de aynı dertten muzdarip.

Öğrencilerin talepleri:

1)Bankalara ve iş çevrelerine değil üniversitelere daha fazla kaynak aktarılması,

2)Üniversitelerin demokratik tarzda yeniden örgütlenmesi,

3)Çalışmalardan ziyade iş çevrelerinin ihtiyaçlarına göre düzenlenmiş Bologna tarzı yükseköğretim sisteminin yenilenmesi,

4)Avrupa Birliği vatandaşı olmayan öğrenciler ve uzun süredir öğrenim gören öğrenciler için harçların kaldırılması,

5)Üniversite personeli alımında kadın kotası konulması.

Bu talepler çerçevesinde birleşen öğrenciler şu anda Avrupa ve Amerika’da 90 üniversiteyi işgal etmiş durumdalar. Bu oldukça yüksek bir rakam ve önemli bir eylemlilik halini gösteriyor.

Burjuva medyadan hiç duyamayacağımız bu bilgileri öğrendiğinde söyleşideki çoğu arkadaşımızın aklına şu soru takıldı: Bu işgaller nasıl işliyor ve biz Türkiye’de bununla ilgili ne yapabiliriz? Çünkü biliniyor ki Türkiye’de de üniversiteler küresel sermayenin hizmetine sokulmaya çalışılıyor, yönetmeliklerle üniversite özerkliği kaldırılıyor. Önümüzde 2012 yılında tam anlamıyla uygulanmaya başlanacak Bologna Süreci duruyor. Üniversitelerde danışma kurulları oluşturuluyor (Bu kurulların başında eğitimle ilgili insanlar değil büyük şirket sahipleri olacak). 2009 yılı başında üniversite harçlarına yüzde 500’e varan zamlar getirilmek istendi (Bu isteğe ulaşamasalar bile yüzde 8’lik zam kabul görmüştü, kabul görmek zorunda kalmıştı). Üniversitelerdeki öğretim üyelerini sözleşmeli anlaşmadan kadrolu çalışmaya geçirmemek için yasa ve yönetmeliklerde değişiklikler yapıldı (anti 50/d’cilerin protestoları oldukça ses getirmişti fakat kesin sonuçlar hala alınamadı). Yapılmak istenen bu değişikliklerin hiçbiri bu süreçten bağımsız gelişen olaylar değil.

Tartıştık ve fark ettik ki Avrupa’da işgalle açığa çıkan bu süreç Türkiye’de bir eylem ile (örneğin 25 Kasım gibi) veya başka bir yöntemle gerçekleştirilebilir. Farklı koşullarda farklı fırsatları değerlendirip bizi talebe ulaştıracak en uygun yolun bulunması önemli olan. Bu noktada şunu anladık, başlangıç için gereken farkındalık ve bilinç. Yıldız Teknik, Marmara, Bahçeşehir ve Boğaziçi gibi üniversitelerden gelip sunumu dinleyen arkadaşlarla birlikte tam da bu ilk aşamanın ilk ayağını oluşturuyoruz. İşgal bilgilerinin başka üniversitelerdeki öğrencilerle paylaşılması ve ‘Neler yapılabilir’ sorusunun gündeme getirilmesi ilk adımın atılması demek.

Avrupa’da eylemliliklerini koruyan öğrencilere şu ana kadar üniversite emekçileri, öğretim görevlileri, sendikalar, sol partiler, bazı veliler ve lise öğrencilerinden destek gelmiş. Ayrıca bazı yerlerde öğrenciler kendi mücadeleleriyle işçi mücadelelerini ortaklaştırma çabası içerisindeler. Farklı ülkelerde işgallerini sürdüren öğrenciler her hafta bir kere ya toplu telefon görüşmesi ya da toplu mesajlaşma yoluyla birbirlerini bilgilendirmekte ve mümkün olduğu kadar ortak hareket etme çabası gütmektedirler. Mücadelenin ortaklığı sağlanabilirse kazanımların gerçekleşeceği kuşkusuzdur.

Yazan: İC – Haber, 25 Aralık 2009

Yorumlar kapalıdır.