Mücadeleler nasıl birleşir?

Kamu emekçilerinin bir günlük iş bırakma grevi ile ivme kazanan sınıf mücadelesi, Tekel işçilerinin Türkiye’nin dört bir yanından gelerek Ankara’da başlattığı mücadeleyle yeni bir dinamik kazandı. Tekel işçileri, cüretleriyle Ankara’yı mesken eylediler eylemesine ama Türk-iş yönetimi de her ne kadar direnişi sahipleniyor gibi görünse de direnişi kırmak için elinden geleni yapıyor. Bir yolunu buldukları anda da durduracaklar.

Tekel’in özelleştirilmiş bir kamu işletmesi olması da bürokrasinin bu rolü, gereğince oynadığını gösteriyor… Peki ya işçiler?.. Onlar bu soytarılığa bir kez daha izin verecekler mi?

Sosyalist basın tekel işçilerine övgüler diziyor, nasihatler veriyor. Ama Tekel işçisi sendika bürokrasisine inanmak istiyor. Dün AKP’ye oy vermiş Tekel işçileri, bugün kapılarına gelen CHP’lileri ve MHP’lileri alkışlıyor. Sendikacılar ve polis hep bir ağızdan, aman devrimciler gelmesin, provokasyon olmasın diyor. Artık bu oyuna gelmemeliyiz. AKP’nin, CHP’nin, MHP’nin ve diğer burjuva partilerinin birbirinden farkı olmadığının farkına varmalıyız. Hangisi hükümetken emekçiden yana bir düzenleme yaptı?

Bürokrasi mücadeleyi birleştiriyor mu?

Günlerdir direnişini sürdüren Tekel işçileri için bürokrasi ciddi çabalar sarf ettiği izlenimini yaratıyor. Öncelikle pek çok ilden kaldırdığı otobüsler ve de bir saatlik iş bırakma eylemi gibi direnişe verdiği destek uyarınca, bürokrasi bu mücadeleyi kendi mücadelesi olarak gördüğünü söylüyor.

Peki, bürokrasi bu “mücadeleci” kimliğini nasıl oldu da birden bire kazandı? Hangi dağda kurt öldü? Yoksa biz bunca zaman bürokrasiye haksızlık mı ettik?

Tekel direnişi üzerine düşünmek için biraz geçmişe gidelim. Türkiye’deki özelleştirme karşıtı mücadeleler içerisinde yakın geçmişteki en güçlü örnek olan SEKA işçilerinin 51 günlük direnişini hatırlayalım. SEKA işçileri fabrika içerisinde kayıp vermeksizin bir örgütlülük başlatmışlardı. Ancak direniş, diğer iş yerlerinden destek alınamaması sonucunda, SEKA örgütlülüğünün son bulması ve SEKA’nın özelleştirilmesi uyarınca yenilgi ile sonuçlanmıştı.

SEKA direnişi özelleştirme karşıtı mücadeleler içerisinde ciddi bir öneme sahipti. Bu mücadele saldırının ilk adımı olduğu için özelleştirilmeyi bekleyen Pet-kim, Tekel, Telekom vs. gibi işletmelerin de kaderini doğrudan etkiliyordu. Bu yüzden SEKA direnişi diğer işçilerin katılımlarını da gerekli kılan bir mücadeleydi.

Bu durumda soruyoruz; bugün Tekel direnişi için destek bekleyen, iş bırakma eylemlerine çağrıda bulunan sendika bürokratları SEKA direnişi sürecinde basın açıklaması gibi suni yöntemler dışında herhangi bir destek vermişler miydi direnen işçilere? Yoksa SEKA işçilerini ve sınıfın örgütlülüğünü doğrudan doğruya yenilgiye mi sürüklemişlerdi?

Olan biten oldukça açık! Bürokrasi SEKA direnişini yalnızlaştırarak, yenilgisinin önünü açmıştı. Çünkü burjuvazi için SEKA direnişinin kırılması ciddi bir önem taşıyordu ve de SEKA direnişinin asla politikleşmemesi gerekirdi. Bunun için de burjuvazi en büyük desteği yine bürokrasiden almıştı.

SEKA direnişinin bizlere bıraktığı ve hatırlamamız gereken bir ders daha var. Direnişleri süresince destek olmadığımız emekçiler kaybettikçe, sıra bizim mücadelemize geldiğinde biz de yeterli destekten mahrum kalıyoruz. Yani mücadeleleri birleştirmek için dayanışma ağlarını şimdiden örmedikçe, kendi yenilgilerimizi de hazırlıyoruz.

Diyelim ki, SEKA çok gerilerde kaldı ve bir hatadır, yapıldı. Peki, aynı bürokratlar daha bir ay öncesinde gerçekleşen kamu emekçilerinin grevini niçin desteklemediler? Ya da sonrasında başlayan demir yolları grevini niçin selamlamadılar? Mücadelede olan pek çok iş yeri ile niçin hâlâ doğrudan bağlar kurmuyorlar?

Bürokrasi militan olmayan işçi istiyor

Tüm bunlara rağmen bürokrasi ne oldu da aniden mücadeleci ve sınıfın örgütlülüğünü bütünleştirici bir tavır alıyor izlenimini yaratmaya başladı?

Cevap çok basit! Bürokrasi kendi gücünü tabanından alır. Tabanı güçlü oldukça egemenler ile, tabanı için değil ama, kendisi için pazarlık yapabilme şansına sahip olur. Bu yüzden Türk-iş ve diğer sendikalar eriyen tabanlarından ötürü etekleri zil çalarak hükümete karşı güç gösterisi yapmaya çabalıyorlar. Ancak bunu yaparken de işçi sınıfının kontrolünü ellerinden kaçırmamak için yine tüm önlemlerini alıyorlar.

Sadece Tekel işçilerinin direnişinde değil, itfaiye işçilerinin polis şiddeti ile karşılaştıkları eylemde de bürokrasinin tavrı bu olmuştu. Burada da bürokrasi bir yandan, taşeronlaşma ile kendi tabanının sendikasızlaştırılması ve de güç kaybetmesi tehlikesi ile karşı karşıya kalmakta, bir yandan da işçilerin inisiyatif alıp kendi mücadelesini siyasi talepler ile güçlendirmesini de engellemeye çalışmakta.

Bu doğrultuda eylem sürecinde bürokrasi sürekli olarak işçilere “militan değiliz”, “terörist değiliz” dedirtip, mücadelelerini yalnızca kendi iş yerlerinin mücadelesi ile sınırlamaya çalışıyor, ayrıca Kürt halkına karşı zehirli şoven fikirlerini işçilere de aşılıyordu.

Bunun dışında Türk-iş son olarak Tekel işçilerini desteklemek için Cuma günleri bir saatlik iş bırakma eylemlerini başlattı. Türk-iş kendisine bağlı pek çok iş yerindeki direnişler ve Tekel direnişi için derhal taleplerini belirtip bir genel grev başlatacağı yerde bir saatlik iş bırakma eylemi ilan etti. Üstelik bu bir saatlik iş bırakmanın hiçbir hazırlığı yapılmamıştı. Dahası ilan edildikten sonra dahi bu eylemin yaygınlaştırılması ve diğer direnişçi işçilerin taleplerini de kapsaması için hiçbir çalışma gündeme gelmedi.

Tüm bunlara rağmen gerçekten de mücadeleci olan ve de ellerindeki imkânları emekçilerin çıkarları için kullanan sendikalar hâlâ mevcut. Sözümüz asla onlara değil. Ancak yukarıda saydığımız örnekler ile bürokrasi, tüm bu çalışmalar sırasında kendi sözünden çıkmayan işçiler istiyor. Mücadeleci işçiler arasında organik bir bağın oluşmasından korkuyor ve bunu engelliyor. Dahası, Kürt halkının taleplerine sırtını dönerek işçiler arasındaki ayrılığı körüklüyor.

Kazanabilmek için mücadeleleri birleştirmemiz gerekiyor. Bunu yapabilmek için de bürokrasinin sözünden çıkmayan işçiler değil, sınıf bilinçli işçiler olmamız ve bizzat sorumluluk alarak mücadelenin birleştirilmesine katkı sunmamız gerekiyor.

Mücadeleyi birleştirebiliriz, başarabiliriz

Bunun için şimdilik elimizdeki en büyük olanak, Türk-iş’in gönülsüzce başlattığı ve yetersizliği açık olan bir saatlik iş bırakma eylemidir. Bu eylemler sürecinde, gerekli hazırlıkları yapmaya başlamak, mücadelenin birleştirilmesinin öneminden bahsedip bunu bir saatin ötesine taşımaya çabalamak birinci ödevimiz olmalıdır.

Ve direnen işçiler olarak gerçekten mücadelelerimizden sonuç almak istiyorsak mücadelelerimizi birleştirmek zorundayız. Nasıl mı olacak? İşte yöntemi… Örneğin Tekel işçileri asgari ücrete daha yüksek zam talep edecekler. Tekel işçileri, herkes için insanca ücret, kamu emekçilerine grev hakkı derken, kamu emekçileri de artık yeter, özelleştirmeler dursun, atılan işçiler geri alınsın, Tekel işçilerinin ücretlerinde ve sosyal haklarında hiçbir kayıp olmasın diyecekler. Tekel işçileri özelleştirmeler dursun diyecekler, özelleştirilmek üzere olan Şekerpınar Şeker fabrikası işçileriyle mücadelelerini birleştirecekler. Genel Maden-İş Başkanlar Kurulu Ankara’ya yürüyüş kararı alamasa da, işçiler biz yürüyeceğiz diyecekler. Özelleştirmelere, zorunlu emekliliğe, ağır çalışma koşullarına karşı Ankara’ya gelecekler. Erdemir işçileri de onlara ses verecek. Yüzde 35 maaş indirimine artık dur diyecekler. Bununla yetinmeyip yanı başlarındaki tersane işçilerinin mücadelesine omuzdaş olacaklar. O işçilerle dayanışacaklar. Çocuklarımız üç kuruşa madenlerde ölmesin diyecekler. Kemalpaşa’daki grizu patlamasının hesabını soracaklar. Arçelik, Profilo, Fiat, Ford, Brissa fabrikalarında ücretsiz izinlere karşı greve çıkacaklar.

Sinter, Kent A.Ş, Esenyurt Belediye işçileriyle, Sabiha Gökçen, Entes ve diğer sendikalı-sendikasız tüm işyerlerindeki işçilerle ortak mücadele komiteleri oluşturacağız. İşsizler de bu mücadeleyi destekleyecek. Ülke çapındaki mücadeleleri birleştirmek için bir ulusal komite ve ayrıca yerel komiteler oluşturacağız. Çalışan işçiler olarak direnenler için her ay 5 TL bağışlayacağız. Paralarla direnişler güçlendirilecek. Patronlar nefessiz
bırakılacak. Bugüne kadar patronlar konuştu, sendika bürokratları konuştu, bundan sonra biz işçiler konuşacağız diyeceğiz. Kendi kararlarımızı kendimiz alacağız. Bununla da yetinilmeyecek Barış ve Demokrasi Partisi’ne (BDP) dönük baskı ve baskınlara karşı Kürt halkıyla dayanışacağız, mücadelelerimizi ortaklaştıracağız.

Tek kaynağımız mücadele halinde olan işyerleri de değil. Yüzlerce işyerinde henüz mücadele başlamamış olsa da, onlar da burjuvazinin tehdidi altındalar. Onların da desteğini alacağız. Bizim birleştirdiğimiz mücadeleye dâhil olmalarını isteyeceğiz.

İşte, böylesi bir mücadelenin önünde ne sendika bürokrasisi durabilir, ne polis, ne hükümet. Çok mu zor? Evet, zor, ama imkânsız değil. Bunu geçmişte de yaptık, yine yapabiliriz. Krizin başından beri mücadeleler birleşmeli diyoruz. Mücadeleler birleştikçe daha da büyür diyoruz. Aynı yukarıda örneğimizdeki gibi… Bugün Türkiye’de birçok işyerinde mücadele var. Dayanışma zayıf, güçler birleşmediği için yerel ve sendika bürokrasisinin kontrolünde. Elbette güven sorunu var, elbette önderlik sorunu var, ancak bunu aşabilecek güç ve deneyime sahibiz. Bu yüzden burjuvazinin yalanlarına değil, kendi sınıfımızın gücüne güvenmeliyiz. İşçi kardeşim, işsiz kardeşim gel mücadelelerimizi artık birleştirelim. O zaman işçi sınıf nasıl bir güç haline geliyor, nasıl patronlar, sendika ağaları kaçacak delik arıyor, hep birlikte görürüz.

Direnişçi İşçiler İstanbul’da yan yana

İstanbul’da direnişte olan işyerlerindeki işçiler bir süredir mücadelelerini birleştirmek için yan yana geliyorlar. Henüz embriyon halindeki çalışma sonucunda direnişçiler ortak bir forum düzenleme kararı aldılar. 26 Aralık’ta Sinter Metal, Esenyurt Belediyesi işçileri, Entes, Halkalı Kâğıt işçileri Esenyurt’ta bir araya geldiler. Sabiha Gökçen işçileri katılma kararlarına rağmen yetişemediler.

Her şeyden önce bir süredir devam eden bu çalışmanın devam ettirilmesi çok önemli. Aylardır ekonomik ve ailevi sorunlarla boğuşan işçilerin Esenyurt’a ve diğer toplantılara katılması bile çok önemli bir adım. Bu olumlu çalışmayı ısrarla sürdürmek ve daha da geliştirmek gerekiyor. Mücadeleci şube yöneticilerinin, sosyalistlerin bu çalışmalara güç vermesi gerekiyor.

Bu örnek bile gösteriyor ki mücadeleler birleştirilebilir. Gazetemiz okurlarının aylardır sürdürdüğü çalışmaların da bir sonucu aslında bu toplantılar. Elbette irade işçilere ait! Şunu ifade etmeliyiz mütevazı çalışmalarla bile yan yana gelebiliyorsak çok daha büyük birliktelikler neden mümkün olmasın. Bizce mümkün ve bu konuda elimizden gelen çabayı göstermeye devam edeceğiz.

Direnen işyerleriyle dayanışmayı yükseltelim

İrili ufaklı onlarca direniş var. Bir grup sosyalistin dışında kim işçilerle dayanışma içinde? Kim canı yanmadan işçi kardeşinin yanında yer alıyor. Erdemir işçisi yanı başında direnen tersane işçilerini neden görmezden geliyor? Ya da Tekel işçileri Sinter’e bir selam göndermiyor. Neden Dudullu Organize Sanayi’nin içerisinde direnen işçi kardeşlerimizden bir merhabayı bile sakınıyoruz.

Krizin tüm bilançosu bizim üzerimize yıkıldı ve yıkılmaya devam ediyor. Onlarca yara aldık ve hiçbiri henüz sarılmış değil. Dahası, burjuvaların saldırıları bitmedi, daha da artacak. Bu yüzden direnişte olmayan işyerlerinin, direniş halindeki işyerlerine destek olmaları büyük öneme sahiptir. Saldırıların bir sonraki hedefi çalışmaya devam eden işçiler olacak. Sıra bize geldiğinde, eğer bugünkü direnişler zafer kazanmamış olursa bizim mücadelemiz çok daha zorlu olacak.

Peki ya sosyalistler, neden dayanışmayı daha da arttırmıyorsunuz? Mücadele etmek lazım dediniz, işte işçiler, mücadeledeler. Sizin kontrolünüzde olmayınca, ya da işçi kazanamayınca bir mücadeleyi neden desteklemiyorsunuz?

Derdimiz kimseye akıl vermek değil. Derdimiz sınıf mücadelesine güç vermek, örgütlülüğü daha da arttırmak. İlk sayımızdan beri gücümüz oranında tüm direnişlerle dayanışma içerisinde olmaya çalışıyoruz. Şuna inanıyoruz, kendi canımız yanmadan da direnen işçilerle dayanıştığımız gün mücadeleler çok daha güçlü olacaktır. Bunun için sınıfımızın gücüne güvenmemiz gerekiyor.

Yazan: Fuat Karahan (Sedat D. ile beraber), 26 Aralık 2009

Yorumlar kapalıdır.