Sendikalar da mı seçimleri bekliyor?
Sonda soracağımı başta sorayım: 1 Mayıs’ta “birlikte değiştireceğiz” diyen sendika konfederasyonları şu an neredeler? Birlikte neyi değiştiriyorduk?
Gıda ve yakıt fiyatları artıyor, alım gücü düşüyor, işsizlik ve güvencesizlik daha da artıyor. İşçi ve emekçiler büyük bir yıkımla karşı karşıyalar. Buna karşın, iki büyük işçi sendikaları konfederasyonunda anlaşılması zor bir bekleyiş hâkim. İşçi ve emekçilerin ücretlerinde, alım gücünde, çalışma koşullarında muazzam bir gerilemenin olduğu şu dönemde, göstermelik/sembolik kalan açıklamaların ötesine geçen bir faaliyet söz konusu değil.
Türk-İş bürokrasisinin asgari ücret görüşmeleri sırasında da bir kez daha açığa çıkan iktidar yanlısı ve sınıf uzlaşmacı pozisyonu zaten malumumuz. Asgari ücret zammının belirlenmesinin hemen sonrasında “Asgari ücret zammı beş aylık kaybı bile karşılamadı” tespitini yapan DİSK ise tepkisini belli ki yazılı açıklamaya sığdırmakla yetiniyor. İki gün sonra ise TÜİK önüne koyduğu eylemde, sorunun kaynağı da muhatabı da sanki TÜİK’miş gibi, onu gerçek rakamları açıklamaya davet ediyor. Gerçek rakamların, gerçek enflasyonun açıklanması elbette önemli, ancak sendikanın asgari ücret açıklandıktan iki gün sonra tercih ettiği eylemin içeriği de biçimi de DİSK bürokrasisinin sınırlarını ve pozisyonunu ortaya seriyor.
Bunun bir tercih olduğunu tespit etmek gerek. Ekonomik krizin sonuçları yoksulluğu ve güvencesizliği katmerlemişken; iktidarın ve patronların emek ve sendika düşmanı tutumları yoğunlaşmış, çıplak birer politika halinde ortadayken; sendikaların, bürokratları tarafından savunma pozisyonunun bile gerisinde konumlandırılmaya çalışılması; üstelik bunu birçok işyerinde işçiler oldukça kısıtlı olanaklarla sendikalaşma ve insanca ücret mücadelesi verir ve bunun sonuçlarıyla yüzleşirken yapabilmesi açık bir tercihtir.
Tüm sınırlılıklarını ve maruz kaldıkları sistematik sendika düşmanı politikaları elbette görmezden gelmiyoruz. Ancak her ne koşulda olursa olsun, işçi ve emekçilerin son dönemlerin en büyük yıkımı ile karşı karşıya kaldığı bu süreçte konfederasyonların bu denli sessiz ve edilgen kalması, işçi ve emekçilerin tepki ve taleplerini örgütlemekten bu kadar imtina etmesi kabul edilemez.
Anlaşılıyor ki onlar da düzen muhalefetinin çağrısını dinleyerek seçimleri beklemeye karar verdiler. Oysa 1 Mayıs’ın hemen ardından da sormuştuk: “Sendikalar, ittifaklara göre pozisyon almayı beklerse; işçi ve emekçilerin bugünkü acil ihtiyaçlarını odağına alan bağımsız sınıf perspektifine dayalı bir mücadele hattı nasıl örülecek?” Bağımsız sınıf perspektifi ihtiyacını odağına alan bu soru, belli ki sendika bürokrasisinin gündeminde değil, işçi ve emekçiler için ise hayati niteliğini koruyor. Ekonomik kriz karşısında, yoksullaşmaya, işsizliğe, güvencesizliğe karşı acil bir eylem programı ve birleşik mücadele ihtiyacımız her geçen gün daha da kritik hale geliyor. Sendikalar ve emek örgütleri bu mücadelede en önemli araçlarımızdan biri. Bu nedenle, onları bürokrasinin edilgen ve sınıf uzlaşmacı çizgilerine teslim etmeden, işçilerin denetim ve yönetiminde bu sürece bağımsız sınıf politikası perspektifiyle müdahil örgütler haline getirebilmek için de mücadeleden vazgeçmemeliyiz.
Yorumlar kapalıdır.