Brezilya 2010 seçimleri: Lula ile Ze Maria arasında FARK VAR!
2010 yılı Brezilya açısından yeni bir seçim dönemi anlamına geliyor. İlk olarak 2002 yılında Brezilya’da kronikleşen kriz ve yeni liberal politikaların mağduru geniş emekçi yığınların açık desteği ile iktidara gelen PT (Brezilya İşçi Partisi) lideri Lula ilk icraat olarak işçi sınıfının değil, burjuvazinin desteğine yönelik bir çizgiye oturmuştu. IMF karşıtı söylemlerle işbaşına gelen PT yönetimi, Brezilya tarihinde hiçbir hükümetin ödemediği oranda dış borç ödemesi gerçekleştirdi.
2004 yılında Brezilya ekonomisinin yüzde 5 büyümesine yol açan spekülatif köpük dünya ölçeğinde yaşanan derin krizin etkisiyle dağılma noktasına gelmiş bulunuyor. Ülkenin ekonomik büyüme hızının aksi yöndeki umutlara karşın düşüş eğilimine girdiği ortada. Serbest piyasa politikaları sayesinde ülkenin ucuz Asya sınaî mallarıyla dolmasıyla imalat sanayi duraklamaya giriyor. Öte yandan ülke birkaç yıldır hız kesmeyen yolsuzluk skandallarıyla çalkalanıyor. Bu noktada 2010 başkanlık seçimleri açısından kilit bir anlam taşıyan şu soruyla karşı karşıya kalıyoruz; işçi sınıfının bağrından çıkmış Lula hükümeti gerçekte kimin hükümeti?
Geride kalan yıllar boyunca kongrede engelsizce hayata geçirilen ve bizzat PT tabanını derin bir hayal kırıklığına uğratan neoliberal politikalar, Lula hükümetinin Haiti işgalinde oynadığı rolde kristalize olan emperyalizmle içli dışlı siyaseti, kuşkuya yer vermeyecek şekilde bu hükümetin bir burjuva hükümeti olduğunu ortaya koyuyor.
Öte yandan, Lula hükümetinin ülkenin maliyesini tamamen finans dünyasının adamlarına emanet etmiş olması gerçeği bu nesnel gerçekliğin bir başka sağlaması. Lula ülke maliyesini, ABD’deki Fleet Boston Finans grubunun eski üst yöneticilerinden Henrique Meirelles ile birlikte genç neoliberallerden oluşan bir ekibe emanet etmiş durumda.
Brezilya’nın büyük şirketleri ve bankaları, Lula yönetiminin iktidardan uzaklaştırılmasından yana değil. Büyük basın kuruluşları kritik seçimlerin arifesinde Lula’nın serbest piyasa yanlısı politikalarını övmeye devam ederken, bir yandan da kendisine, “‘yolsuzluklara göz yummaktaki sorumluluğunu daha fazla kabullenmesi” ve derinleşen ekonomik krizin etkileri karşısında “istikrar sağlayıcı bir program çerçevesinde hükümeti yeniden düzenlemesi” yönünde öğüt veriyor.
Seçimlerde işçi sınıfı alternatifsiz değil!
Emperyalizm ve uluslararası finans kuruluşları Lula yönetimindeki Brezilya mucizesini bir ekonomik kriz reçetesi olarak parlatadursunlar, gerçeklik bambaşka bir tablo çiziyor. Kriz bahanesiyle işten çıkarmalar korkunç bir boyut kazanıyor, orta sınıf süratle çözülerek proleterleşme eğilimi kazanıyor, PT’nin başlıca destekçilerinden MST (Topraksız Köylü Hareketi) kazandığı tüm mevzileri PT’nin işbirliğini elde etmiş büyük toprak sahipleri karşısında bir bir yitiriyor.
Seçim sürecinin şu ana kadar açığa çıkmış unsurlarına gelince; halen büyük burjuvazinin desteğini arkasına almış görünen PT yönetimi ve Lula, Dilma Rausef etrafında bir kampanya başlatmış durumda. Ülkede bugüne dek geleneksel sağ ve liberal politikaları savuna gelmiş burjuva kesimler ise alternatif arayışını Sao Paolo valisi Jose Serra üzerinden somutluyor. Diğer yandan gözler PT’nin yarattığı derin hayal kırıklığı üzerine bu partiden koparak bir dinamik yaratan PSOL’e çevriliyor.
Uzun bir süredir LIT-CI (Uluslararası İşçi Birliği-Dördüncü Enternasyonal) Brezilya seksiyonu PSTU’nun (Birleşik Sosyalist İşçi Partisi) sınıf eksenli bir seçim cephesi oluşturma çağrılarını yanıtsız bırakan PSOL yönetimi, geçen seçimlerde olduğu gibi Heloisa Helena’nın adaylığında PSTU ile bir sınıf alternatifi oluşturmak niyetinde değil. Kuşkusuz geçen süreçte sol liberal bir eğilimin hâkim hale geldiği PSOL bu kritik viraja tümüyle hazırlıksız ve dağınık yakalanmış durumda. Parti içindeki kopmaları engelleyemezken, 2010 seçimlerinde programı tümüyle burjuva karakterli PV’nin (Yeşiller Partisi) adayı Marina Silva’yı desteklemeyi tartışıyor.
PSTU, 2010 seçimlerinde yukarıdaki manzaranın, Brezilya işçi sınıfını tümüyle devrimci bir alternatiften yoksun bırakacağını öngörerek, Brezilya’daki askeri diktatörlüğü alaşağı eden devasa işçi seferberliklerinin yaratıcılarından, sınıf mücadeleci çizginin sembol ismi Ze Maria Almeida etrafında bir bağımsız kampanyaya girişmiş durumda.
Ze Maria’nın adaylığı, işçi sınıfının kaderini belirleyecek bu kırılgan dönemde seçimlerin burjuvazinin çeşitli kanatları arasındaki bir tiyatro oyununa dönüşmemesi ve işçi sınıfı alternatifinin ülke gündeminde yer bulabilmesi açısından son derece önemli. Şu an itibarıyla tek işçi aday Ze Maria. Onun adaylığı, yalnızca burjuva programın değişik temsilcileri karşısında sınıf mücadeleci solun temsilcisi olmasından ötürü değil, aynı zamanda enternasyonalist ve devrimci kutbu temsil edecek olmasından dolayı da büyük önem taşıyor.
Yazan: Murat Yakın, 25 Aralık 2009
Yorumlar kapalıdır.