İyerlerinden Mektuplar – Mart (2010)

İşçi Cephesi’nin Mart 2010 tarihli 15. sayısında yayımlanan okur mektupları:

Tekstil

Birileri bizi gözetliyor • Merhaba arkadaşlar, çalıştığım atölyede bugüne kadar mesai saatlerinde patron ve ustabaşı baskısı hissetmemiştik. Çünkü bugüne kadar bizim için belirlenen sayıda üretimi gerçekleştiriyorduk. Fakat üretimini yaptığımız gömleklerin modelleri değişti ve üretimi daha zor olan bu modellerin üretimi eskisi kadar seri olmuyordu. Bu nedenle patronlar son bir aydır, sürekli kendi aralarında üretimi nasıl arttırabiliriz diye konuşuyorlardı. Ama patronlar üretimin düşmesinin nedenini kaytarmamıza bağlıyorlardı. Bir de yurtdışındaki patron da gelen üretim adedini beğenmiyordu. Bu yüzden buradaki patronları arayarak üretimdeki düşüşün nedenini sordu. Bu görüşmeden sonra çözüm olarak atölyeye kameralı ses sistemi kurmaya karar verdiler. Bizim çalışma saatlerinde kaytardığımızı düşündüklerinden dolayı gözetleyerek üretim adedini yükseltmeyi planlıyorlardı. Ve bu plan gecikmeden devreye kondu, atölyeye herkesi gözetleyebilecek şekilde iki adet kamera yerleştirildi. Ben de bunun üzerine işçi arkadaşlara “bunlar kameralı sistemle bizim robot gibi çalışmamızı istiyorlar, bunlara boyun eğmeyelim, eski sistemimize devam edelim aksi takdirde bunların istekleri son bulmaz, sürekli daha fazlasını isterler” dedim. Ben yaklaşık iki yıldır buradayım ve ilk işe girdiğimde bana üretim adetinin en fazla 700 gömlek olması gerektiği söylenmişti sonra bu sayı adetini 1200’e çıkardılar en sonunda da adeti 2000’e çıkardılar.

Fakat sonraki dönemde adet sayısı 1800’e düşünce üretimi arttırmak için kameralı ses sistemini kurdular. Görüyoruz ki bu kapitalist sistemde patronların gözü hiçbir zaman doymuyor ve doymayacak da.

***

Hakkımızı patronun keyfiye bırakmayalım • İki yıldır ücretlerimize zam yapılmadı. Patronların bahanesi ise bildik, “kriz var”. Nasihatları da var, “Çalıştığınıza şükür edin, maaşları zamanında ödüyoruz” gibi… Biz işçiler bu iki yılı daha fazla yoksullaşarak geçirdik. Fabrikada ücret ortalaması asgari ücret ve 700 TL arasında değişiyor. Çıraklar asgari ücretle çalışırken diğer işçilerin ücretleri çalıştıkları makinaya göre değişiyor. Yani hepimiz açlık sınırı altında para alıyoruz. Ocak ayının başından itibaren arkadaşlarla zam konusunu konuşmaya başladık.

Bütün tüketim ürünlerine gelen zamlardan, ailemizde ya da çevremizde işten atılanlardan, patronların ücretleri aşağıya çekmelerinden, ücretlerini geç alan yakınlarımızdan bahsediyoruz; ama işyerinde ise herşey yolunda, patronun işleri yoğun. İhracat siparişleri her yıla oranla bu yıl daha da fazla. Böyle olunca da zam beklentimiz artıyor.

Şeflerin ağzı sıkı, “Bilmiyoruz, bir açıklama olursa sizin de haberiniz olur” diye cevap veriyorlar. Ay sonuna doğru zammın yüzde on yapılacağı söylendi; ama öyle olmadı, yüzde bir ila üç arasında yapıldı. Çıraklar zamdan yararlanamadı. Verilen zamdan memnun olunmasa da tepki verilmedi. “En azından üç beş kuruş da olsa zam yapıldı” diyen de vardı çünkü… “Bu zam geçen yılın zammı aslında” diyenler de oldu.

Fabrikada daha çok bireysel düşünülüyor ve işinden olma korkusu da yaygın; fakat ne olursa olsun bu patronlar bizim emeğimizi çalarak büyüyorlar. Bu gerçek gün gibi ortadadır. Hakkımızı patronların keyfine bırakmamak için birlik olmalıyız.

***

Patronlarda ayak oyunu çok • İşçi Cephesi’nin 14. sayısında parça başı üretimde çalıştığımdan söz etmiştim ve parça başı üretttiğimiz tekstil ürünlerinin fiyatının indirildiğini, buna itiraz edeceğimizi yazmıştım. Evet, itiraz ettik! Bütün makinacılar bir araya geldik.

Birlikte patrona gittik ve ücretlerin düşürülmesini kabul edemeyeceğimizi, bir şeyler yapmasını, bir çözüm bulmasını yoksa işi bırakacağımızı söyledik. Sosyal güvencemiz yok; sigortasız çalışıyoruz. Patron, “Mağaza sahibi ile konuşacağım” dedi. Bize, bir çözüm bulmak için çaba göstereceğini, kendisinin de durumdan rahatsızlık duyduğunu söyledi.

Bir hafta kadar zaman geçtikten sonra bizimle mesai bitiminde konuşmak istediğini söyledi. Akşam bekledik ve nihayet patron “Arkadaşlar, mağazanın sahibi ile konuştum. Onu ikna etmem zor oldu ama yine de biraz düzeltme yapmasını sağladım” dedi, yani yüzde 30’luk indirimi yüzde 15’e çektirdiğini, daha fazlasını yapamayacaklarını söyledi.

İşçi arkadaşlar durumdan biraz olsun memnun kaldı ve itirazlarını sürdürmediler. Yani hakkımızın bir kısmını iade etmeleri bile bize yetti. Patronlar işçinin ruh halini iyi biliyor. Şundan eminim ki; itirazımızı hesaplamış, yüzde 15’lik indirimi yüzde 30 açıklamış ve bizi yine uyutmuştu.

Bizim eksiğimiz durumu hesaplamamamız, böyle bir durumda plan yapmamamız ve hesap hatasına düşmemizdir. Bir dahaki sefere, daha hazırlıklı olarak hareket etme kararına vardık. Eşeğimizi kaybettik sonra da bulduk ama eşeğin semerini ağa yani patron çalmıştı.

***

Lojistik

Müşteri değil işçiyiz • İşyerine giriş çıkışımızı bilgisayar üzerinden takip etmek için ve yemek almak için turnikeden geçmemizi sağlayan, işyeri tarafından verilen elektronik kartlar bazen başımıza bela oluyor. Kartları alırken herhangi bir evraka imza atmadık, ama bazı arkadaşların bu kartı kaybetmesinden sonra, bir bedelinin olduğunu anladık. Meğerse bu kart kaybolduğunda 100 dolar işçiden alınıyormuş ve turnikeden geçemediği için yemek yemesi de yasakmış.

Yaklaşık iki hafta önce Yeşilköy şubesinde çalışan bir işçi arkadaş kartını kaybetmiş. Sabah işbaşı yapmış. Kartını cihaza okutmadığı için, insan kaynaklarından görevli neden kartını okutmadığını sormuş. Arkadaş da kartını kaybettiğini söylemiş ve çalışmaya devam etmiş. Öğlen yemeğini almak için yemekhaneye gitmiş, turnikenin yanından geçip yemeğini almış, tam oturup yemeğini yiyecekken, yemekhane görevlisi “neden kartını turnikeye okutmadan geçtin, yemek aldın?” diye sormuş. Arkadaş aynı cevabı ona da vermiş ama görevli kartın olmadan yemek yiyemezsin demiş, ve yemekhaneden dışarı çıkarmış. Arkadaş o günü tost yiyerek geçiştirmiş, aynı gün yeni kart çıkartmak için bilgi işlem departmanına başvurmuş ve yeni kartını almış, bilgi işlem görevlisi arkadaşa 100 dolar maaşından kesilecek demiş.

Bu olaydan sonra işçi arkadaş hem yemekhaneden atıldığı için hem de kartın paralı olmasını protesto etmek için işyerinden yemek yememe kararı almış. Bu karar yanlış, arkadaşla görüşme imkânım olmadı, ama bu türden sorunlarımızı işçi arkadaşlarımıza anlatıp, onların da desteğini alarak, sorunun ortadan kaldırılmasını istemeliyiz. Sorunları gurur meselesi yapmadan gerçekçi çözümler üreterek başka bir zamanda başka bir arkadaşımızın da başına geleceğini bilmeliyiz.

***

Hizmet

Tekel işçisinin kazanımı hepimizin kazanımıdır • Geçen hafta çalışırken aynı zamanda kadın arkadaşlardan biriyle sohbet ediyorduk. Tekel işçilerinin 4C’ye karşı direnişi gündemde olduğu için konu hakkında arkadaşımın fikrini merak ettim ve sordum “sen TEKEL işçilerinin direnişi hakkında ne düşünüyorsun” diye. Arkadaşım da “TEKEL işçileri 1500-2000 TL maaş alıyorlar, üstelik çalışmıyorlar da, yattıkları yerden alıyorlar bu parayı. Biz ise 500 TL maaşa akşama kadar durmadan çalışıyoruz ama geçinemiyoruz” dedi.

Arkadaşımın bu sözleri bana Başbakan’ın TEKEL işçileriyle ilgili sözlerini anımsattı. Başbakan’ın TEKEL işçilerinin direnişini karalamak için yaptığı politik manevralar sınıf bilinci olmayan arkadaşlarımızın da zihnini bulandırmış anlaşılan. Ben de arkadaşıma şu soruyu sordum; “sen çalışmadığında patron sana yattığın yerden para veriyor mu?” diye. Arkadaşım da “hayır vermiyor” dedi.

Bunun üzerine ben de “TEKEL işçilerine de vermiyorlar, onlar çalışıyorlar, üretiyorlar ve aldıkları para onların emeğinin karşılığıdır. TEKEL işçisinin bizden fazla maaş alması bizi rahatsız etmemeli, tüm sahip oldukları hakları kazanılmış haklarıdır. Biz işçiler olarak onların bizim kadar maaş almasını destekleyeceğimize, bizim onlar kadar maaş almamız gerektiğini savunmalıyız. Doğru olan budur, bunun
için mücadele etmeliyiz, TEKEL işçisinin kazanımı hepimizin kazanımıdır” dedim. Arkadaşım da konuşmamızdan sonra ikna olmuş olacak ki, “haklısın hepimiz o kadar maaş almalıyız ki geçim sıkıntımız olmasın” dedi.

***

METAL

Kriz bahane talan şahane • Merhaba, şubat ayı zam dönemi olmasından dolayı zam oranı merak ediliyordu. Çünkü kriz var bahanesiyle patron geçen sene bir dönem zam yapmadı, diğerini ise yüzde üç ile geçiştirdi. Ancak ilginçtir krizin fabrikaya hiçbir kötü yansımasını görmedik, üretim hiç aksamadan devam etti. Bu nedenle bazı arkadaşlarımız belki bu zam döneminde geçmiş dönemin telafisi yapılır diye beklenti içindeydiler.

Fakat hiç de öyle olmadı, belirlenen zam oranı yine yüzde üç oldu. Zam oranının düşük olmasını kriz koşullarına bağlayan patron, kriz çıktığından bu yana kendi ihtiyaçlarına çok yüksek harcamalar yapmaktan geri durmadı. Örnegin, oğluna üç milyon TL değerinde ev aldı, fabrikaya bir kamyon, kendine iki adet toplamda 350 bin TL değerinde lüks araç ve ikinci fabrikasının eksik inşaatını tamamlamaktan da, yan tarafındaki futbol sahası büyüklüğündeki arsayı satın almaktan da geri durmadı.

Bunlar yalnızca bizim bildiklerimiz, bu örnekler de gösteriyor ki; bize zam yapmayan patron bu paralarla kendi için gayet hayırlı işler yapıyor. Patron milletinin gözünün doymadığı ve doymayacağı açık, ne kadar susarsak o kadar sömürüleceğimiz de aşikâr. Bu nedenle işçiler olarak gözümüzün önünde meydana gelen bu talana bu adaletsizliğe dur demeliyiz. Sonumuz patronun insafına kalırsa açlıktan ölmek var işin sonunda.

Yorumlar kapalıdır.