Şimdi TEK-EL olma zamanı
Tekel işçilerinin sürdürdüğü direniş ikinci ayını doldurdu. 15 Aralık günü işçilerin Ankara’da toplanmasıyla başlayan direniş, polisin saldırısı ve baskısıyla geçti. Tekel işçilerinin 4/C uygulamasına, güvencesiz çalışmaya ve özlük haklarının ellerinden alınmasına karşı başlattığı direniş hala devam ediyor.
Günlerdir Ankara sokaklarını eylem alanına çeviren Tekel işçileri “ÖLMEK VAR DÖNMEK YOK” diyerek direnişlerini ısrarla sürdürmeye devam ediyorlar. Bugüne kadar direnişte olan Tekel işçileri için birçok ilde eylemler, basın açıklamaları gerçekleştirildi. Yerellerde tekel işçileriyle ilgi dayanışma inisiyatifleri oluşturuldu ve eylemler emekçi mahallelerine kadar taşındı.
İşçi konfederasyonlarının, demokratik kitle örgütlerinin aldıkları kara doğrultusunda Ankara’da iki farklı eylem gerçekleştirildi. Bunlardan bir tanesi 17 Ocak eylemi diğeri ise 4 Şubat bir günlük dayanışma grevinin örgütlenmesi.
Peki ne değişti 17 Ocaktan 4 Şubata?
Direnişlerine farklı eylemliliklerle devam eden Tekel işçileri direnişlerinin 34. günü 17 Ocak’ta diğer illerden gelen işçiler ve emekçilerle birlikte Sıhhiye meydanında bir miting düzenlediler. Yaklaşık 70 bin işçinin katıldığı mitinge TÜRK-İŞ’e bağlı sendikaların katılımı yoğun oldu. Ancak DİSK, KESK VE TMMOB’un katılımları sınırlıydı. Eylemde “GENEL GREV GENEL DİRENİŞ” sloganının öne çıkması bugüne kadar hala bir somutluk kazanamadı. 17 Ocak eyleminde Tekel işçilerinin kürsüyü işgal etmesi ve ardından TÜRK-İŞ binasının basılması işçilerin sendika bürokrasine güvenmediğini göstermiştir. Eylemin arkasından ise bir grup işçi açlık grevine başlamıştır. Sendika bürokrasisi işçileri açlık grevine sokarak oyalamaktadır. Bu bizler tarafından bilinen bir gerçektir. Çünkü açlık grevleri nihayetinde işçi sınıfının doğasına aykırı bir eylem tarzıdır.
4 Şubatta Türkiye genelinde Tekel işçileriyle dayanışma amacıyla bir günlük iş bırakma eylemi gerçekleşti. Ancak 17 Ocakta ortaya konulan irade 4 Şubat dayanışma grevi eyleminde kendini gösterememiştir. Çünkü eylem öncesinde sendikalar örgütlü oldukları işyerlerinde hiçbir çalışma yapmamıştır. Buda 4 Şubat eyleminde kendini göstermiştir. Ankara ve İstanbul’da dayanışma grevi güdük kalmış kısmi olarak İzmir’de daha ileri bir boyutta kendini gösterebilmiştir. İşçi kentleri dediğimiz Kocaeli ve Bursa’da işçiler eyleme tam olarak destek verememiştir. 25 Kasım kamu emekçilerinin iş bırakma eyleminden sonra soruşturmalara maruz kalan demiryolu çalışanları dahi eyleme sınırlı katılmışlardır. Eylemin tarihinin ertelenmesi, sınıf içerisinde ve işyerlerinde çalışmanın yürütülmemesi bir kez daha sendika bürokrasisinin gerçek yüzünü göstermiştir.
15 Şubat’ta TÜRK-İŞ, DİSK, KESK ve KAMU-SEN genel sekreterlerinin katılımıyla yapılan toplantının ardından Tek-Gıda İş Genel Başkanı Mustafa Türkel’in yaptığı açıklama çok ilginçtir. Açıklama uyarınca alanda devrimcilere ait bayrak, pankart, flamaların kaldırılması ve sendikanın dışında oluşturulmuş olan işçi komitesi, dayanışma komitesindeki kişilerle yol arkadaşlığı bitirilmiştir. Buradan da anlaşılıyor ki sendika yönetimi yan çizmektedir, işçilerle devrimcileri birbirinden yalıtmakta ve tekel işçilerinin direnişini pasifize etmektedir. İşçilerinde belirttiği gibi direniş daralmaktadır ve konfederasyonlar yeterli bir mücadele hattında ilerlemektedir.
Tekel direnişi kritik bir döneme girmekte. Buda işçiler arasında moral bozukluğuna yol açmaktadır ve bireysel tepkiler olarak ortaya çıkmaktadır ve örgütlü bir tepkiye çevrilememektedir. Bugün “HER YER TEKEL HER YER DİRENİŞ” sloganının somutlaşabilmesi için direnişin işçi havzalarına, fabrikalara ve mahallelere yayılarak tekel işçileriyle dayanışma inisiyatifleri kurulmalıdır.
Mücadeleler Birleştirilmeli!
Tekel işçisinin en çok söylediği söylemlerden bir tanesi “tekel işçisi kazanırsa tüm işçiler kazanır, tekel işçileri kaybederse tüm işçiler kaybeder”dir. Bugün birçok ilde farklı direnişler devam etmektedir. İtfaiye işçileri, Çemen Tekstil, Marmaray işçileri, Esenyurt Belediye işçileri, Aka deri işçileri direnişlerine devam etmektedir. Hepsinin sorunu da aynıdır. Tüm bu direnişlerin temelinde yatan sebep güvencesiz çalışmaktır. Bunun gibi ortak sorunlar etrafında Tekel direnişinin ve diğer direnişlerin kazanımı için sınıf içinde “sınıf dayanışması” vurgusunu ön plana çıkarmalıyız. Ancak mücadeleler birleştirilirse bir kazanım elde ederiz.
Birleşen İşçiler Yenilmezler!
İşçi sınıfına yönelik saldırıların arttığı bir dönemden geçmekteyiz. Bir taraftan işçi çıkartmalar yaşanırken bir taraftan da dünyada ve Türkiye de direnişler ve grevler yaygınlaşmaktadır. İşçi sınıfı ulusal, bölgesel değil uluslar arası bir sınıftır. Mücadele de uluslar arası olmalıdır. Ancak işçi sınıfı dağınık ve örgütsüzdür. Bunu örgütlülüğe çevirecek devrimci bir önderlik eksikliği vardır. Bugün biz Devrimci Marksistlere düşen görev; krize, neoliberal saldırılara, güvencesiz ve esnek çalışmaya karşı taleplerimiz çerçevesinde mücadele bayrağını yükseltmektedir.
Yazan: Boran Ufuk Yılmaz, 23 Şubat 2010
Yorumlar kapalıdır.