Kişi başına düşen gelir miktarının yüzde 113’ü kadar borca sahip olan Yunanistan’da kriz, tüm yükü ile işçilerin üzerine yıkılmaya devam ediyor. Bir yandan işçilerin maaşlarında kesintiye gidilip, kamu harcamaları şimdiden kısıtlanmışken; emeklilik yaşının arttırılması, emekçilerin maaşlarının yeniden azaltılması ve vergi artışı planlarında bir netlik sağlanmış durumda.
Yunanistan krizinin önemi
Oldukça küçük bir ekonomiye sahip olmasına rağmen, Yunanistan krizinin bu denli önemli olmasının üç sebebi var. Birincisi, daha öncesinden Macaristan, Romanya ve Ukrayna gibi ciddi krizler yaşamış AB üyesi ülkeler Avro para birimlerini kullanmamaktaydılar. Bu yüzden bu ülkelerde yaşanan bir krizin Avro üzerinden diğer ülkeleri de etkilemesi söz konusu olamazdı. İkincisi, Avro bölgesi, özellikle de krizin derin etkilerinin yaşandığı İspanya gibi ülkeleri göz önünde bulunduracak olursak, ciddi krizlere gebedir. Bu yüzden de burjuvazi için acilen bir müdahale yönteminin geliştirilmesi gerekiyor. Üçüncüsü ise, Yunanistan’a yapılacak herhangi bir yardımda Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) da sürece dâhil olma çabası, Avrupa Birliği Merkez Bankası üzerinde IMF ve dolayısı ile ABD denetimini getirmiş ve güçlendirmiş olacak.
22 milyar Avroluk kredi onaylandı, fatura emekçilere
Bu tablo içerisinde Almanya’nın bastırmaları ile Yunanistan’a üçte birini IMF’nin karşılayacağı, kalan kısmını ise Avrupa Merkez Bankasının finanse edeceği 22 milyar Avroluk bir kredi onaylandı. Krizin derinliği ve kredinin geri ödemelerinin yükü düşünüldüğünde bu “yardım”ın ne denli işlevsel olacağı tartışılıyor olsa da, Avrupa kapitalizmi açısından örnek bir kriz reçetesi çıkmış durumda.
Kredi sayesinde, Yunan hükümetine ve Alman bankalarına soluklanma fırsatı sağlanacakken, öte yandan; Yunanistan’daki tüm emek gücünün yüzde yirmisi olan kamu çalışanlarının maaşlarındaki kesinti arttırılacak; emeklilik yaşı yükseltilecek; hastanelere ayrılan bütçede ciddi bir kesintiye gidilecek; iskân, petrol, tütün, alkol ve işçi maaşlarından alınan vergilerde genel bir artış olacak.
Böylece krizin tüm yükü Yunan işçi ve emekçileri üzerine yıkılmaya devam edecek.
Yunan emekçilerinin bu saldırılara karşı mücadelesi Avrupa’daki direnişler ile birleştikçe ve Avrupalı emekçilerin işçi düşmanı Papandreou hükümetine destek vermesini engellemek için harekete geçmeleri sağlandıkça Yunanistan işçi sınıfının gücü daha da artacak. Böylesi bir seferberlik hali ve böylesi bir program ise, Yunanistan’da devrimci bir işçi partisinin inşasının olanaklarını arttıracaktır.
Türk burjuva basınının Yunan işçisinden korkusu
Geçtiğimiz ay içerinde Yunanistan kitlesel 8 Mart eylemleri ve geniş katılımlı grevler ile sarsılmaya devam etti. Bu mitinglerin hemen tamamında Yunan işçileri Tekel işçilerine ve Türkiye işçi sınıfına selamlarını gönderdiler.
Bu tablo Türk burjuvazisini rahatsız etmiş olacak ki, Türk basını birdenbire yıllarca düşman gösterdiği Yunan hükümetinin ve Devlet Başkanı Papandreou’nun fedakârlıklarını överken (Papandreou kamudaki işçi maaşlarının azalmasına zemin hazırlamak için kendi maaşında da göstermelik indirimler yapmıştı) diğer yandan da Yunan halkının vurdumduymazlığı, krize rağmen tavernaları dolduruşu ve de aslında mitinglerinin de o denli kalabalık olmadığı yönünde düzenli olarak yazılar yazdı, haberler yaptı.
“Mirasyedi Yunanistan Krizde”, “Krediler Yetersiz” gibi manşetlerle aslında Türkiye burjuvazisi Yunan emekçilerinin mücadele azminin Türkiye’ye de sirayet etmesinden ve Yunan ve Türkiye emekçi sınıflarının mücadelelerini birleştirmesinden ne denli korkmuş olduğunu bir kez daha gösterdi.
Yazan: Sedat D., 30 Mart 2010
Yorumlar kapalıdır.