Esenyurt’ta direnen işçilerle dayanışma!
Hazırlıkları günlerdir sürdürülen direnişteki Esenyurt işçileriyle dayanışma etkinliği, 15 Mayıs Cumartesi günü, Esenyurt Yorum Düğün Salonu’nda gerçekleşti. Direnişin 272. gününde gerçekleşen etkinliğe, direnişteki UPS, TEKEL, İtfaiye ve İSKİ işçileri de katılarak destek oldular.
Etkinlik, Esenyurt direniş sürecini aktaran bir sinevizyon gösterimiyle başladı. Ardından, etkinliği düzenleyen Belediye-İş 2 No’lu Şube’nin Başkanı Hasan Gülüm ve direnişteki işçiler adına Fatih Albayrak direnişte gelinen aşamayı ve işçilerin taleplerini aktardılar. Etkinlik, Mehmet Ekici ve Tolga Sağ’ın söylediği türkülerle devam etti. Dayanışma gecesine yaklaşık 300 kişi katıldı.
Etkinliğin genel bir değerlendirmesini yaparsak özellikle üç noktanın altının çizilmesinde yarar görüyoruz:
1)Direnişteki işçilerin kararlılıklarını etkinlik boyunca bir kez daha gördük. İşçiler bu kararlılıklarını; “Direne direne kazanacağız”, “Birleşe birleşe kazanacağız” gibi sloganlarla ifade ettiler. Mücadeleye teşvik sağlayan bu sloganlar kuşkusuz önemli. Lakin yeterli değil çünkü bu ve benzeri sloganlar direnişin nedeni ve çözümü hakkında çoğunlukla bir şey anlatmamakta.
Esenyurt işçileri neden direnişteler? İşten atıldılar, onun için! Neden işten atıldılar? Sendikalı oldukları ve sendikalı olmaya devam etmekte ısrar ettikleri için! Görüldüğü üzere işçilerin sorunu işten atılmış olmalarıdır. İşçilerin iş güvenceleri yoktur. İşçilerin sendikalaşmaları ve örgütlenmeleri engellenmektedir. Bu durumda işçilerin öne çıkan talebinin ve dolayısıyla sloganlarının; işten atmalar yasaklansın/engellensin; bütün işçiler için iş güvencesi ve sendikalaşma hakkı olması gerekmez mi?
Öyleyse Esenyurt Belediye işçilerinin seslerini duyurmak için düzenlediği dayanışma gecesinde neden bu ve benzeri bir tek slogan dile getirilmez? Sendikanın şube başkanı ya da Direnişteki İşçiler Platformu’nun orada bulunan temsilcileri bu taleplerin ön plana çıkarılmasının hayati öneminden neden bahsetmez?
Kuşkusuz bu sorun sadece Esenyurt belediyesi direnişinde değil hâlihazırda sürmekte olan tüm işçi direnişlerindeki ortak sorundur. Direnmemizin, birleşmemizin, dayanışmamızın, öfkemizin bir nedeni var: çünkü işten atıldık, ekmeğimiz elimizden alınmak isteniyor, örgütsüz kılınmak isteniyoruz…
Mücadele etmemizin nedenlerini talepleştirdiğimiz ölçüde diğer işçi kardeşlerimize ve toplumun emekçi kesimlerine hem mağduriyetimizi anlatabiliriz hem de aslında sorunlarımızın ortak olduğunu gösterebiliriz.
2)Etkinliğin bir diğer önemli noktası sendika bürokrasisine karşı atılan sloganlar oldu. İşçi direnişlerinin kazanmasının önündeki en büyük engellerden birinin sendika ağaları olduğu gerçeğinin altı çizildi. Bu tespit ve sloganlar doğrudur. Sendika bürokrasisi işçi sınıfının mücadelesi önündeki en büyük engellerden biridir.
Lakin sendika bürokrasisi eşittir sendika değildir. Sendikalar işçi sınıfının sınıf örgütleridir. Üstelik kriz ve başka bahanelerle özellikle sendikalı işçiler işten atılmak istenmektedir. Nitekim Esenyurt Belediye işçileri de sendikalı oldukları ve bunda ısrar ettikleri için işten atılmıştır. Bu durumda işçileri sendikalarından soğutacak, sendikalara karşı güvenmez duruma getirecek davranışlardan uzak durmak gerekir.
Etkinlikte sık sık, “Kahrolsun sendika ağaları” sloganları atıldı. Bu slogan özünde haklı bir talep içermektedir ve doğrudur; ama böyle denerek bürokrasinin kahrolmayacağı da bir gerçektir. Bunu sağlayacak tek yol sendikaların mücadeleci sınıf örgütleri haline gelmesidir. Sendikaların mücadeleci sınıf örgütleri haline gelmesinin yolu ise sınıf bilinçli mücadeleci işçilerin kararlılıkla sendikalarda tabanın sesi olmalarıdır. Diğer bir ifadeyle, sendikalarda işçi demokrasisini işler hale getirmektir. Bu konudaki en büyük görev ve sorumluluk -içinde bulunduğumuz aşamada- Direnen İşçiler Platformu başta olmak üzere devam eden direnişlerdeki öncü işçilere düşmektedir.
3)Tam bu noktada şu çıplak gerçekle karşılaşıyoruz. Esenyurt Belediye işçileri biri DİSK’e bağlı Genel-İş, diğeri Türk-İş’e bağlı Belediye-İş olmak üzere iki ayrı sendikada örgütlenmiş durumdalar. Şu an işten atılan ve direnişte olan işçiler Belediye-İş üyesi olan işçiler. Daha önce Genel-İş üyesi 50 işçi bu sendikadan ayrılarak Belediye-İş’e üye olmuşlardı. Sonuçta iki sendikanın toplam üye sayısı çalışanların yüzde 51’inden fazla durumda.
Eğer Esenyurt Belediyesi’nde tek sendika örgütlü olsaydı o sendika toplu sözleşme yapma yetkisini alabilecekti. Bugün ise işyerinde iki sendika var ve her iki sendika da işyerinde yüzde 51’lik üye sayısına sahip olmadığı için yetki alamaz durumda.
Genel-İş sendikasının direnişin desteklenmesine yönelik somut bir tutumunun olmaması ise mücadelenin neden birleşemediğinin en somut örneklerinden birini göstermekte.
Evet, Esenyurt Belediye işçileri 272 gündür direnişteler. Bu onların kararlılıklarını gösteriyor. Ama aynı zamanda direnişin 272 gündür sonuçlanamaması aynı işyerinde örgütlü diğer sendika ve üyesi işçilerin bu direnişle bütünleşememelerinin de bir sonucudur… Bunu da görmek gerekiyor…
Aynı işyerinde çalışan işçiler bile işten çıkarmaya karşı iş güvencesi için bir araya gelemezse işçiler nasıl kazanacak? Bu soru ve sorun, sınıf hareketinin içinde bulunduğumuz parçalanmışlığını ve elbette ihtiyacının ne olduğunu göstermektedir…
Yazan: İC – Haber, 16 Mayıs 2010
Yorumlar kapalıdır.