Maden kazası değil, bu bir cinayettir ve sorumlulardan hesap sorulmalıdır

Zonguldak’taki Türkiye Taşkömürü Kurumu Karadon Müessese Müdürlüğü maden ocağında bir patlama meydana geldi. Gelen son bilgilere göre, 30 taşeron işçiye tüm çalışmalara rağmen ulaşılamıyor. 30 işçi şu anda metan gazıyla dolu bir alanda, belki de bu yazının yazıldığı saatlerde son saatlerini geçiriyor. Onlar, bu düzene kurban giden ne ilk, ne de son maden işçisi olacaklar.

Türkiye’de 1848 yılından bu yana, dört bini aşkın madenci, maden ocaklarında meydana gelen göçük ve grizu patlamalarının yanı sıra karbon monoksit zehirlenmesi, metan gazı ve karbondioksit boğulması gibi kazalarda yaşamını yitirdi. Türkiye’de en büyük grizu faciası Türkiye Taşkömürü Kurumu’na (TTK) bağlı Kozlu Müessesesi’nde 1992 yılında meydana geldi, ve 263 madenci hayatını kaybetti.

Genel Maden-İş Sendikası tarafından hazırlanan rapora göre 1983-2009 yılları arasında meydana gelen büyük maden kazalarının yaşandığı yerler, nedenleri ve kazalarda yaşamını yitirenlerin sayısı şöyle:

İşyeri, kaza tarihi, kaza nedeni, ölü sayısı…

TTK Armutçuk, 7 Mart 1983, Grizu, 103

TTK Kozlu, 10 Nisan 1983, Grizu, 10

TTK Kozlu, 31 Ocak 1987, Göçük, 8

TTK Amasra, 31 Ocak 1990, Grizu, 5

TTK Kozlu, 3 Mart 1992, Grizu, 263

Yozgat-Sorgun-Madsan, 26 Mart 1995, Grizu, 37

Erzurum Aşkale, 8 Ağustos 2003, Göçük, 8

Karaman Ermenek, 22 Kasım 2003, Grizu, 10

Çorum Bayat, 9 Ağustos 2004, Grizu, 3

Kastamonu Küre, 8 Eylül 2004, Yanma, 19

Kütahya Gediz, 21 Nisan 2005, Grizu, 18

Balıkesir Dursunbey, 2 Haziran 2006, Grizu, 17

Bursa Mustafakemalpaşa, 10 Aralık 2009, Grizu, 19

Kütahya Tavşanlı, 13 Mayıs 2010, 2, ( rapor hazırlandıktan sonra meydana gelmiştir)

Yani toplamda 17 yıl içinde Türkiye’de 522 kişi grizu, yanma ve göçük sebebiyle madenlerde hayatını kaybetti. Türkiye son 20 yıl içerisinde maden kazalarında Dünya sıralamasında birinci sıraya yerleşmiştir. Bunun özelleştirme süreciyle birlikte, doğru orantılı olarak arttığını söylemek yerinde olacaktır. Türkiye’de son 15 yıllık süreçte kamunun payı gerilerken, özel sektörün payı artmıştır. Özel sektörün kömür madenciliğini ele geçirmesiyle birlikte işçiler devlet denetiminden uzak, işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinden yoksun biçimde, düşük ücretlerle, ağır çalışma koşulları altında madenlerde çalışmaya başlamıştır.

Tüm maden ocağındaki patlamalar incelendiğinde aynı sebep-sonuç ilişkisiyle karşılaşıyoruz. Özelleştirme, taşeronlaşma, rodövans gibi uygulamalar beraberinde ucuz işçiliği yani uzun saatler ağır çalışma koşullarında düşük ücretli işçiliği getirdi. Yoğun birikim ve deneyime sahip olan kurum ve kuruluşlar yerine üretimin, teknik ve alt yapı olarak yetersiz, deneyim ve uzmanlaşmanın olmadığı kişi ve şirketlere bırakılması maden kazalarının artmasına ve ölüm oranlarının da beraberinde artmasına neden oldu. Maliyetlerden kaçış amacıyla iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin hızla terk edilmesi ve yine maliyeti düşürmek amacıyla teknolojik gelişmeleri takip etmeyi bırakın, eksikliklerin giderilmemesi sebebiyle yine kazalar ve ölümler arttı. Devletin madenlerden elini çekmesi ile de kamusal denetim ve yaptırımlar yetersiz kalmıştır.

Zonguldak’taki Türkiye Taşkömürü Kurumu Karadon Müessese Müdürlüğü maden ocağında meydana gelen patlamada Zonguldak Valiliği’nden yapılan açıklamaya göre “Maden ocağının eksi 540 kodunda çalışan taşeron firmanın 30 işçisine henüz ulaşılamadığı” açıklanmıştır. Bu 30 taşeron işçisi galeri açma çalışması yürütmektedir. Belki de bu 30 taşeron işçisi çalışması için gerekli olan en basit ekipmanlara, gaz ölçücü aletlerine bile sahip değildi. Belki de işçiler mühendisler eşliğinde çalışmaları gerekirken yalnız çalışıyorlardı. Belki de maden herhangi bir göçüğe hazırlıklı bir biçimde ölçülmemişti. Kaldı ki daha önce yaşanan patlamalarda kaza sonrası hazırlanan tüm raporlarda bu tip eksiklikler sebebiyle kazaların meydana geldiği açıklanmıştır.

Genel Maden-İş Sendikası tarafından hazırlanan raporda kazaların ve meslek hastalıklarının en azına indirgenmesi için alınması gerekli önlemler sıralanmıştır. Bu önlemler belki de bugüne kadar uygulanmış olsa idi, bu ölümler meydana gelmeyecekti. Bu önlemler uygulanmadığı sürece bu ölümler bir kaza sonucu değil bir cinayet sonucu meydana gelmiş olacaktır ve bu cinayette hepimizin payı olduğu da açıktır…

Rapora göre alınması gereken önlemlere gelince;

• İşletmecilik kurallarına uyulmalı.

• İki havalandırma grubu olmalı.

• Ocak içindeki makineler alev sızdırmaz (antigruzu) özellikte olmalı.

• Açılan boşluklara gerekli tahkimat yapılmalı.

• Yer altına giren tüm çalışanların ferdi kurtarıcı maskeleri olmalı.

• Ocak gazları kontrol altına alınmalı.

• Madencilik sektöründe denetim yeterince sağlanamamakta. Bu nedenle denetim elemanı sayıları artırılmalı. İşletmeciliğin her aşamasında etkin denetimler yapılarak madenlerde ana kuralların yerine getirilmesi sağlanmalı.

• Teknik nezaretçi işletme sahibine ücret yönüyle bağlıdır. Bu nedenle teknik nezaretçi ücretlerinin devlet tarafından (işletme sahibinden alınarak) verilmesi denetimin daha bağımsız olmasını sağlayacaktır.

• Her işletmede çalışan sayısına bakılmaksızın her vardiyada daimi nezaretçi bulundurulmalı.

• Kayıt dışı istihdam kayıt içine alınarak kaçak ocaklarla daha etkin mücadele edilmeli.

• Tüm çalışanlar olası risklere karşı eğitilerek bilgilendirilmeli.

• Tüm çalışanlar sigortalı, sendikalı ve iş güvenceli çalıştırılmalı, örgütlenmenin önündeki engeller kaldırılmalı.

• Her işçinin iş yeri hekiminden faydalandırılması sağlanmalı.

• Uluslararası Çalışma Örgütünün 176 sayılı Madenlerde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesi imzalanmalı

Bu yaşanan ölümler acil alınması gereken önlemler alınmadığı sürece ne ilk ne de son olacaktır. Bu cinayetlere ses çıkarmadığımız sürece bu ölümlerde hepimizin payı olduğunu unutmamamız gerekiyor. Bu nedenle devlet öncelikle iş sağlığı ve güvenliği mevzuatını ve madencilik uygulamalarını en kısa sürede yeniden düzenlemeli. Özelleştirmeler ve taşeronlaşmalar durdurulmalı, özelleştirilen işletmeler işçilerin denetiminde yeniden kamulaştırılmalı.

-Özelleştirme, taşeronlaşma, rodövans vb. gibi uygulamalara HAYIR!

-Sendikalaşmanın önündeki engeller kaldırılmalı!

-Herkese ücretsiz, eşit sağlık sistemi !

-Tüm çalışanlar sigortalı, sendikalı ve iş güvenceli olarak çalıştırılmalı!

-Tüm iş yerlerinde iş hekimi uygulaması yaygınlaşmalı!

Yazan: Av. Esra Ç., 18 Mayıs 2010

Yorumlar kapalıdır.