Taciz, tecavüz ve şiddet kader değil!

Birkaç gündür Türkiye Siirt’teki tecavüz olaylarını tartışıyor.

İlk olarak yatılı ilköğretim bölge okulu (YİBO) öğrencisi, biri 14 diğeri 16 yaşlarında iki kız kardeşin 2 yıldır süregelen tecavüz olayları duyuldu. Suç duyurusuyla birlikte araştırıldıkça tecavüz ve taciz mağdurlarının aynı okulda okuyan ya da mezun aynı yaşlarda toplam 7 kız çocuğu olduğu anlaşıldı.

İlk iki mağdura tecavüz edenlerin sayısı 100’e çıktı. 16 kişi tutuklandı. Tecavüzcüler arasında okul müdür yardımcısı, din adamı, bakkal, kahvehane sahibi gibi çeşitli esnaf, polis, asker, sınıf arkadaşları ve son olarak ilçe belediye başkanı var. 2 yıl boyunca gizlenen ve mağdurlara yenileri eklenen olay tüm ilçe sakinlerince biliniyor ve müdahale edilmeden devam ediyor…

Bu olayı, iki yıl boyunca saklayan ve görmezden gelen herkesin suça ortak olduğu atlanamaz gerçek, üstelik taciz ve tecavüz mağdurları çocuk yaşta.

Devletin koruması altındaki 7 kız çocuğunun bu olayları yaşaması pek çok sorunun bir kez daha ortaya çıkmasına neden oldu. Devletin cinsiyetçi bakış açısı kadını, erkeğe bağımlı bir temelde kurgulamakta ve bedeni üzerinde baskı yaratmakta. Kadına yönelik şiddet, eğitim ve hukuk sistemi başta olmak üzere devletin tüm kurumlarınca beslenmekte. Okullarda, ders kitaplarında anlatılan kadınlık ve erkeklik rolleri ayrımcılığı körüklemektedir. Kadın bedeni ailenin ya da toplumun hakimiyeti altında metalaşmaktadır. Toplumun, dinin de etkisiyle oluşan gerici tutumu kadını ikinci sınıf yapmakta ve şiddeti sistematik hale getirmektedir.

Diğer bir olay yine Siirt’te geçen yıl yaşanmıştır

YİBO öğrencisi 13-14 yaşlarında 8 çocuk 2 ve 3 yaşlarındaki 2 çocuğa tecavüz etmiş, birini öldürmüş diğerini öldü sanıp dere kenarında bırakmıştır. Olay, 15 yaşında, aynı okulda okuyan bir kızın çıplak fotoğrafını çeken ve fotoğrafları ailesine vermekle tehdit eden 8 çocuğun 3-4 yaşlarında iki çocuk getirmesini istemesiyle başlıyor. Tehdit edildiğinden kız, biri kız, diğeri erkek iki kuzenini çocuklara verip olayı saklıyor.

Olayın üzerinden bir yıl geçmesine rağmen faillerle ilgili yasal hiç bir işleme gidilmemiş, bu çocukları dönüştürebilecek rehabilite çalışmaları yapılmamıştır. Devlet yetkilileri bu olayın ortaya çıkmasından rahatsız olduklarını belirtmiş “biz bu olayı kendi aramızda halletmiştik” diye basına isyan etmiştir. Çocuk suçluların sayısındaki artış, yalnızca bireylerin sapkınlıklarıyla değil, sosyo-ekonomik yapıyla ve bunun aile yapısı, eğitim sistemi ve toplumsal çevre yollu belirleyiciliğiyle açıklanabilir. Erkek egemen cinsiyet algısıyla yetişmeleri ve medya dâhil olmak üzere kışkırtılan şiddet böylesi bir olayın perde arkasını oluşturmaktadır.

İki olayın da Siirt’te yaşanmış olması yalnızca ortaya çıkmalarıyla ve basının ilgisiyle alakalıdır. Türkiye’nin her yerinde ve dünyanın pek çok yerinde aynı tip tecavüz, taciz ve şiddet olayları yaşanmaktadır. Fakat kurbanlar toplumun ve devletin yargısından korktuklarından ya şikâyet edememekte ya da çok küçük yaşta olduklarından kendilerini ifade edememektedir. Üstelik şikâyet edenler de polisin ve savcıların tepkisiyle ve aldırmazlığıyla yine ve yine mağdur olmaktadır. Bir süre önce Hüseyin Üzmez tarafından taciz ve tecavüze uğrayan 13-14 yaşlarındaki kız çocuğuna Adli Tıp Kurumu tarafından verilen “psikolojik sorunu yoktur” raporu, durumun ne kadar vahim olduğunu gözler önüne sermedi mi sizce de?

Artık olağanlaşan ve görmezden gelinen taciz, tecavüz ve şiddetin önlenebilmesi ancak toplumun cinsiyetçi bakış açısının değişmesiyle mümkündür

-Eğitim müfredatı derhal eşitlikçi bir anlayışla düzenlenmelidir.

-Hukuk sistemindeki kadına yönelik şiddeti ve cinsel istismarı meşrulaştıran “haksız tahrik indirimi” gibi yasaların kaldırılması; suçu önlemeye yönelik yasaların çıkarılması şarttır.

-Çocuk mahkemeleri yeniden düzenlenmeli, çocuk suçluların rehabilite çalışmaları uzmanlar kontrolünde yürütülmeli, cezai işlemleri suçun önlenmesine yönelik bir temelde kurgulanmalıdır.

-Şiddet mağduru kadın ve çocukların tıbbi ve psikolojik tedavilerinin yapılması ve bu kişilerin tekrar topluma kazandırılmasını amaçlayan cinsel şiddet kriz merkezlerinin yapılandırılması sağlanmalıdır.

-Kadın sığınma evlerinin uzman sağlık ekibi ve denetlenebilirliğini sağlayacak bağımsız kadınlardan oluşan bir ekiple düzenlenmesi, sayısının artırılması gereklidir.

Kadına ve çocuğa yönelik şiddeti önlemek yukarıda da bahsettiğimiz yasal uygulamaların hayata geçirilmesiyle ancak azaltılabilir. Fakat sorunun asıl çözümü topyekûn bir değişim ve dönüşümle mümkün. Bugün kadın ve erkek eşitsizliğini yaratan çarpık yapılanma, burjuva devletin zeminini oluşturmakta. Eşitsizlik toplumun en küçük yapı taşı olan aile kurumunda sistemli ve politik bir şekilde varlığını sürdürmekte. Cinsiyetçi işbölümünü değiştirmek, eşitliği sağlamak ve sağlıklı bir toplumsal düzeni oluşturmak, erkek egemen kapitalizmin lağvedilmesi anlamına gelmektedir. Sınıfsız bir toplumu kurmak, kadına ve erkeğe düşen toplumsal rolleri eşitlik üzerinden kurgulamak, bireysel özgürlüğün ve barışçıl bir toplumun temelini atmaktır.

Ve unutmamalıyız ki “Eşitlik Ütopya Değildir!”

Yazan: Damla Tezcan, 3 Mayıs 2010

Yorumlar kapalıdır.