Geçtiğimiz günlerde Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi İran’a yeni yaptırımlar öngören karar tasarısını kabul etti. 15 üyeli konseyde, Türkiye ve Brezilya “Hayır” oyu kullanırken, ABD, İngiltere, Fransa, Rusya ve Çin ile geçici üyeler Avusturya, Japonya, Meksika, Uganda, Bosna-Hersek, Gabon ve Nijer ise tasarıya destek verdi.
BM’nin İran’a 4. yaptırım tasarısında, saldırı helikopterleri ve füzeler gibi bazı ağır silahların İran’a satışının engellenmesi, tüm ülkelerin İran’a nükleer silah yapımında kullanabilecek malzeme taşıyan gemileri denetlemeye teşvik edilmesi, nükleer faaliyetler ile bağlantısı olduğundan şüphe duyulan bankaların mali işlemlerini engelleme çağrısı yapılması gibi kararlar var. ABD, İngiltere, Fransa, Çin ve Rusya’nın yanı sıra Almanya tarafından hazırlanan bu tasarı, açıkça kendisine yönelik olası bir saldırı durumunda İran’ın elini kolunu bağlamayı amaçlayan emperyalist bir birleşmeyi işaret ediyor.
Stockholm Uluslararası Barış Araştırma Enstitüsünün 2009 yılı verilerine göre, ABD’nin stratejik nükleer savaş başlıklarının sayısı 2202, Rusya’nın aynı kapsamdaki savaş başlıklarının sayısıysa 2787. Ancak iki ülkenin taktik ve stratejik nükleer savaş başlıklarının sayısı (ellerinde bulundurdukları yedeklerle ve daha önceki anlaşmalar kapsamında 2022 yılına kadar sökeceklerini vaat edip halen depolarda beklettikleriyle birlikte) toplam 22.600. Tasarıyı hazırlayan bu devletlerin tümünün açıkça birer nükleer güç olmaları ve bu büyük nükleer güçler “dünya barışı”nı garanti ediyorken, İran’ın olası bir nükleer silahının, “dünya barışı” için en büyük tehdit olması tam da emperyalist bir akıl yürütmenin ürünü. BM’nin açıkça İran’ı Ortadoğu’nun en tehlikeli ülkesi ve olası bir savaşın baş aktörü olarak yansıtması ise aynı emperyalist mantığın başka bir yansıması. Zira İsrail’in tasarı kabul olmadan birkaç gün önce yardım gemilerine saldırması, uluslararası anlaşmaları ihlal ederek nükleer silahlara sahip olması ve hâlihazırda Filistin halkına yönelik katliamların sorumlusu olduğu halde tüm bunların “görmezden gelinmesi” emperyalistlerin çok da dünya barışını önemsemediğinin bir kanıtı. Karşıtında, başka uluslararası anlaşmalarla ABD’nin Hindistan ve Pakistan’ın nükleer güç haline getirilme çabası, kurulan diplomatik ve ticari ilişkilerin tümüyle mevcut emperyalist cephelerin çıkarlarına göre belirlendiğini açıkça gösteriyor. Emperyalist kampların doğası gereği, silahlanma sayesinde ettiği kârları kaybetmeyi göze alarak nükleer silahlara karşı olmaları veya barış elçiliğine soyunmaları kendilerinden beklenemez. Bu nedenle tasarıya “Hayır” oyu vermeleri ne Türkiye ve Brezilya’nın ne de İran’ın kendisini dünya barışı için bu rekabetin gerisine atacağı anlamına gelmiyor.
BM’nin tarafsızlığından söz edilebilir mi?
BM, sık sık büyük burjuvazi ve onun sözcüleri tarafından, olası savaş durumunda bir arabulucu ve tarafsız bir “barış gücü” olarak sunuluyor. Bu yanılsamayla, BM çoğu zaman bazı kesimler tarafından yeterince cesaretli olmadığı söylenerek göreve çağırılıyor. Oysa, IMF, BM gibi oluşumlar gerek açıkça yerel direnişleri bastırarak, gerekse ulusal burjuvazileri destekleyerek sömürü ve işgalleri daha rafine bir şekilde sürdürmeye yarıyorlar. BM’nin kararları, hiçbir zaman emperyalizmin çıkarlarıyla ters düşmemiştir, hatta emperyalizmin kirli savaşlarını diplomasinin karanlık perdesiyle örtmeye yaramıştır. BM, Filistin’in bölünme planını oylayarak bugün İsrail’in tüm savaş suçlarının ortağıdır! BM barış gücü adı altında Haiti’de, Kosova’da, Bosna’da emperyalizmin bekçiliğinden öte bir şey yapmamıştır. Afrika’da kışkırtılan etnik savaşların, emperyalist saldırganlıkların sorumlusu BM’nin ta kendisidir! Emperyalist ikiyüzlülüğe son!
Yazan: Canan Yılmaz, 30 Haziran 2010
Yorumlar kapalıdır.