Demagoji AKP’yi kurtarabilir mi?
Burjuva medya ve siyasetçiler ne kadar yalanlamaya çalışsa da, dünyada ekonomik krizin giderek derinleştiği bir sürecin içindeyiz. Türkiye’de ise burjuva siyaset, yeni bir krizin eşiğinde bulunuyor.
Anayasa Mahkemesi, anayasa değişikliği paketini ister kabul etsin, isterse iptal; yaklaşan referandum ve/ya erken seçim öncesi, burjuva bloklar arasındaki çatışmanın yeniden şiddetleneceği bir döneme giriyoruz.
AKP hükümeti ise bir süredir, birçok faktörün basıncı altında bir sıkışma içine girmiş durumda. Bu faktörlerin başında, ekonomik krizin etkisiyle artı-değer pastasının küçülmesi geliyor. Bu durum burjuvazi-içi çatışmayı şiddetlendirirken, AKP’nin meşruiyet zeminini de giderek daraltıyor. Diğer bir faktörse, “açılım” sürecinde bugün gelinen nokta!
Bundan yaklaşık bir yıl evvel Kürt sorununun “çözümü” vaadiyle ilan edilen “açılım” süreci, mevcut durumda, 8 yıllık AKP hükümeti döneminde savaşın hiç olmadığı kadar şiddetlendiği bir evrede. Bu noktada Kürt halkına dağıtılan sahte umutlar, hükümete yönelik kin ve nefrete tahvil olurken; Batı’da Türk milliyetçiliğinin etkisi altındaki kesimlerde ise, çatışmaların da şiddetlenmesiyle birlikte “açılım” sürecinde, Türk şovenizminin iradesi güçlendi, CHP ve MHP’nin etkisi arttı. Buna bir de, CHP’de yapılan operasyon sonucunda Kılıçdaroğlu CHP’sinin, AKP’ye alternatif olarak parlatılmasını da eklersek; AKP’yi tehdit eden tablo berraklaşır.
Son dönemde yaşadığı sıkışmayı AKP, dış politikadaki salvolarıyla göğüslemeye çalıştı. Özellikle, İsrail’in Gazze yardım filosuna saldırmasının ardından, Filistin’de çözümün hamiliği rolüne soyunan AKP; sürdürdüğü diğer politikalarla birlikte, bölgede bir “barış elçisi”, bir bölgesel büyük güç imajı yaratma çabasına girişti. Bu noktada Erdoğan’ın kullandığı kimi söylemler özellikle dikkat çekici oldu.
Batı emperyalizminin “terör örgütü” olarak tanımladığı Hamas’ın, aslında bir direniş örgütü olduğunu belirten Erdoğan, Hamas’ın milyonların oyunu arkasına aldığını, haklı bir davanın savunucusu olduğunu açıkladı. Kadın, çocuk demeden insan öldüren İsrail’in, caniyane bir politika uyguladığını belirtti.
Dönemsel çıkarları gereği İsrail-karşıtı bir söylem tutturmuş olan AKP hükümeti, esasında meseleyi kendisi açısından epey tehlikeli bir noktaya çekmiş oldu. Erdoğan bilinçli ya da bilinçsiz olarak “yadsımanın yadsınmasını” gerçekleştiriyordu. Milyonların oyunu alan Kürt Ulusal Kurtuluş Hareketi’ni muhatap almayan, onu terörist ilan eden ve kadın, çocuk, yaşlı demeden insanlar ölmeye devam ederken; Filistin ulusal sorununu ve direnişini tanıyarak, Kürt ulusal sorununda inkâr ve imha politikası güttüğünü, kendi ağzından itiraf etmiş oluyordu.
Demagojiyle yeni meşruluk zeminleri yaratmaya çalışsa da, AKP’nin dört başı mamur güzel günleri artık geride kalmış görünüyor. Ekonomik kriz, şiddetlenen çatışmalar, artan sefalet ve yoksulluk, faturayı kesmek üzere muhatap arıyor.
İşçi hareketi ve sosyalist sol açısından asıl sorun ise, AKP hükümetinin yitirdiği, yitireceği meşruiyet zemininin kimler tarafından, nasıl doldurulacağı? Burjuvazinin farklı sektörlerine yedeklenmeyen bağımsız bir politik hat, burjuvazi-içi çatışmanın yaratacağı çatlaklardan da yararlanarak, işçi hareketi ve sosyalist sola yeni fırsatlar sunabilir. Ne var ki, liberal ve/ya ulusalcı politikaların sosyalist sola bugünkü gibi hâkim olduğu bir ortamda; burjuvazinin farklı biçimlerde ama hegemonyasını yeniden tesis etmesi çok da zor olmayacak. Dünya ekonomik krizinin ortasında, sınıf mücadelesinin sertleşeceği, fırsatlar ve tehlikelerle dolu yeni bir dönem bizleri bekliyor.
Yazan: Atakan Çiftçi, 2 Temmuz 2010
Yorumlar kapalıdır.