Kader değil, cinayet!

17 Mayıs’ta Zonguldak Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) Karadon Müessese Müdürlüğü maden ocağında grizu patlaması olmuş, 540 metre derinlikte çalışan 30 işçi hayatını kaybetmişti.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Teftiş Kurulu Başkanlığı’nın olaya ilişkin hazırladığı bilirkişi raporu tamamlandı. Olayın gerçekleştiği günlerde burjuva medya “Acaba ihmal mi var” diye sorarken, ülkenin Başbakanı ise, “Kaza ve ölümler bu işin kaderinde var” diyordu.

Bakalım gerçekten kader mi? İş Teftiş Kurulu Başkanlığının 36 sayfalık inceleme raporuna göre Türkiye Taşkömürü Kurumu yüzde 30, taşeron firma Yapı-Tek İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş. ise yüzde70 kusurlu bulundu! Rapora göre kaza günü 12.30- 13.30 saatleri arasında Merkezi Gaz İzleme İstasyonunda çalışan tekniker ve mühendis görev yerinden ayrılıyor. Görevli maden mühendisi ise metan gazının tehlikeli yükselişini gördüğü halde tuvalete gidiyor. Mühendisin alması gereken mesleki sertifika taşeron firma tarafından yetersiz bir eğitimle verilmiş. Patlamanın yaşandığı 540 kodundaki sesli ikaz sisteminin görevli kişilerce iptal edildiği ortaya çıktı. Kazada hayatını kaybeden 23 işçinin mesleki eğitim belgesi yoktu ve çalışanlar gaz yükselmesi durumunda ne yapacakları konusunda yeterince bilgilendirilmemişti. İşçilerin gaz maskesi de yoktu. Kullanılan ekipmanlar yeterli sayıda değildi ya da gazlı ortama uygun değildi. Peki, bu ocaklarda denetim yapılmıyor mu? Denetimi yapan kişi de işverenin bir çalışanı konumunda olduğu için herhangi bir yaptırım söz konusu olmuyor…

Türkiye’de son 20 yılda hızla artan maden cinayetlerinin, özelleştirme süreciyle doğru orantılı gittiğini görmek gerekir. Biliyoruz ki bütün bu “ihmallerin” sebebi sermayenin kâr hırsında yatıyor. Patronlar daha fazla kazanırken en temel hakkımız olan yaşam hakkımız dahi elimizden alınıyor. Bu kölelik düzeninde karnımızı doyurabilmek için bizden ölüme gitmemiz isteniyor. Her işyerinde iş sağlığı ve iş güvenliği önlemleri alınması gerekirken, maliyetleri düşürecekler diye gerekli önlemler terk ediliyor, bu durumda bizim canımız ucuza getiriliyor. Ve bu sadece patronların değil, devletin de işine geliyor.

Bu yüzden esnek/kuralsız çalışmayı, işçileri başka işverenlere kiralamayı, taşeronlaştırmayı yasal hale getiren; kıdem tazminatları, fazla mesai ücretleri ve sendikal hakları budayan 4857 sayılı iş yasası yerine, işçi örgütlerinin inisiyatifinde, iş güvencesi ve iş güvenliğinin birbirini tamamladığı, insan onuruna yakışır yeni bir yasa hazırlanmalıdır. Fakat bu yasanın hazırlanması işçi ve emekçilerin örgütlenip haklarını aramasından geçer.

Yazan: Dilçem Sarin, 1 Ağustos 2010

Yorumlar kapalıdır.