Müjde! Yalnızca yüzde 16’mız yoksulmuş!
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) geçtiğimiz günlerde 2008 yılı Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırmasını yayınladı. Yayınlanan rapora göre gelir dağılımında bir önceki rapora göre bir değişiklik görülmemiş. Bu şu demek oluyor; zengin hep zengin, fakir hep fakir.
Araştırma verilerine göre yıllık ortalama 19 bin 559 TL kazanan en üst gelir grubunda bulunan yüzde 20’lik grup, toplam gelirin yüzde 46,7’sini alırken, yıllık ortalama 2 bin 426 TL kazanan en düşük gelir grubunda bulunan yüzde 20’lik grubun gelirden aldığı pay yüzde 5,8 düzeyinde kaldı. Yani en zengin yüzde 20 Türkiye’nin toplam gelirlerinin hemen hemen yarısını elinde bulundururken geriye kalan yüzde 80 gelirin diğer yarısını aldı. Üstelik bunlar resmi rakamlar ve bu araştırma ‘makyajlı’ bir araştırma. Gelir gruplarındaki yüzdelik dilimler geniş tutularak (yüzde 20) burjuvazinin gerçek sömürüsünün üstü kapatılmak isteniyor.
Türkiye’de yılık ortalama eşdeğer hane halkı kullanılabilir geliri (yetişkin başına düşen net gelir) 11 bin 881 TL ile İstanbul’da en yüksek iken en düşük bölge ortalama 4 bin 193 TL ile Güneydoğu Anadolu Bölgesi yani Kürt coğrafyası. Kürt coğrafyasında gelirin bu denli düşük olması hiç de şaşırtıcı değil ancak İstanbul’da yıllık gelirin bu kadar yüksek görünmesi oldukça şaşırtıcı. Bu da burjuvazinin kontrolündeki bilimin azizliği. Türkiye burjuvazisinin İstanbul’da ikamet etmesiyle ilgili olarak İstanbul’un gelir ortalaması yüksek çıkıyor. Oysa biz İstanbul’da yaşayan işçi ve emekçiler, yoksul Kürt halkı olarak biliyoruz ki bu rakamlar gerçeği yansıtmıyor.
Yine aynı rapora göre halkın yüzde 16,7’si yoksulluk sınırının altında. Bu bayların bilimsel metodlarına bir kez daha hayran kalmamak işten değil! Yoksulluğu, yemeye bir lokma ekmek bulmak ile mi tanımlıyorlar acaba? Yoksulluk yüzde 16,7 dedikten sonra şunları söylüyorlar; konutların yüzde 39’unda sızdıran çatı, nemli duvarlar, çürümüş pencere çerçevesi söz konusu. Konutların yüzde 38,5’inde izolasyon problemi yaşanıyor. Halkın yüzde 57,7’sinin konut alımı dışında taksit ve borçları bulunuyor ve yüzde 25’lik kesime bu borçlar çok ağır bir yük getiriyor. Halkın yüzde 88,8’i evden uzakta bir hafta tatil yapamıyor. Yine halkın yüzde 71’i beklenmedik harcamaları karşılayamıyor, yüzde 58,7’si ‘iki günde bir et, tavuk ya da balık içeren yemek’ yiyemiyor, yüzde 45,5’i yeni giysiler alamıyor. Araştırmayı yapan bilim adamlarına soruyoruz: Bir insan keyiften mi rutubetli evlerde oturur? Bir insan keyiften mi et yemez? Bir insan keyiften mi eski giysiler giyer? Yoksa yoksulluktan mı?
Aslında hepimize yetecek kadar et var, giysi var, zenginlik var ama istatistiklerin söylediği gibi bu zenginliğin yarısı yüzde 20’nin elinde. İşte o yüzde 20’yi başımızdan defettiğimiz gün, yani bu zenginliği üretenler; işçiler, emekçiler iktidara geldiği gün hepimiz insanca yaşama koşullarına ulaşacağız.
Yazan: İC – Haber, 2 Ağustos 2010
Yorumlar kapalıdır.