İşçi sınıfı ve Kürtler: Cephe mi, eylem birliği mi?

Emek ve Özgürlük Cephesi, Emekçilerin ve Ezilenlerin Boykot Cephesi, 3. Cephe, Seçim Cepheleri ve benzeri diğer cephe öneri ve girişimleri… Türkiye sosyalist hareketinin son 20 yılında politik-örgütsel varlığını böylesi bir inşa perspektifi üzerine kurmuş, bunu programlaştırmış çok sayıda çevre ve akım bulunmakta. Ve neredeyse bu cephe öneri ve girişimlerinin tamamı Kürt ulusal kurtuluş hareketinin dinamizmini kendine temel almakta… Daha açık bir ifadeyle bu cephe önerilerinin belirleyeni ve öznesi Kürt halkı…

Bu gerçek, bu tür cephe öneri ve girişimlerinin acil politik talep ve duyarlılıklarının eksenini de belirlemekte. Bunu kısmi Anayasa değişiklik paketiyle ilgili referandumda bir kez daha gördük. Boykot çağrısı yapan kimi kesimler -hiç bir yanlış anlamaya mahal vermeyecek şekilde- Kürt halkının boykotla somutlaşan iradesini desteklemek/dayanışmak için Boykot dediklerini ve demokrasi güçlerinin de böyle demesi gerektiğini ifade ettiler. Bir anlamda işçi sınıfının varlığını es geçerken bütün meseleyi devletle Kürtler arasındaki mücadeleye indirgemiş oldular.

Emekçilerin ve Ezilenlerin Boykot Cephesi ise “Amacımız, bütün ezilenleri ve emekçileri BOYKOT CEPHESİNDE birleştirerek mevcut düzene alternatif bir düzen için ortak mücadeleyi büyütmektir” şeklindeki açıklamalarıyla öngördükleri cephenin sınıfsal niteliğini (bütün ezilenler ve emekçiler), politik programını (mevcut düzene alternatif!), örgütsel formunu (cephe) ve gelecekteki muhtemel toplumsal düzen beklentilerini de ifade etmiş oldular. Görüldüğü üzere burada “cephe” denen şey devrimci bir partinin önüne koyduğu tüm görevleri kapsamakta hatta hacim ve kapasite itibariyle onu aşan bir politik-örgütsel forma karşılık gelmektedir. Diğer bir ifadeyle sadece referandum münasebetiyle alınmış bir tutumdan bahsetmiyoruz. İşçi sınıfını kendisine ait olmayan sınıf örgütlerine bağımlı kılacak ve onların içinde eritebilecek bir yönelimden bahsediyoruz. Kuşkusuz buradaki kilit nokta alınan boykot tutumu değildir. “Boykot, hayır, evet” tutumları belirli politik gerekçelerle alınabilir; bu haliyle doğru ya da yanlış da olabilir. Hayati nokta bu tutumları, -boykot örneğinde olduğu gibi- bir cephe formunda örgütlemiş/öngörmüş olmaktır. Eylem birliği, işbirliği, ittifak vs. olarak değil bir “cephe” olarak…

Girişte de belittiğimiz üzere uzunca bir süredir birçoklarının politik varlık nedeninin bu tür “cephe” öneri ve girişimleri üzerine kurulu olduğunu zaten biliyoruz. Kuşkusuz isteyen istediği tutumu alacak ve istediği politik programı savunacaktır, nitekim savunmaktadır da! Bu noktada bizim sözümüz Türkiye işçi sınıfının birliğini ve politik bağımsızlığını sağlamayı stratejik bir amaç olarak benimseyenlere yöneliktir. Bu anlamda muhatabımız işçi sınıfının politik ve örgütsel tam bağımsızlığını her ne olursa olsun sağlamak isteyenlerdir. Diğerleriyle bu anlamda tartışmayı gerektirecek ortak bir referanslar zemininde bulunmuyoruz.

Cephe nedir?

Kilit önemdeki kavramımız “cephe” olduğu için öncelikle bu kavram üzerinde duralım. Cephe nedir? Cephe herşeyden önce onu oluşturan örgütleri/çevreleri aşarak onların üzerinde ve kendine bağımlı kılan yeni bir örgüt yaratmaktır. Böylesi bir örgüt amaçları doğrultusunda görece sürekli organlar yaratır. Bu organların işleyişini sevk ve idare etmek için komiteler/birimler örgütler. Bir iç işleyiş oluşturur ve politik-pratik eylemlilik süreçlerini sağlar, kapsar. Cephelerin süresi uzun, yapıları sıkı ve amaçları geniştir. Bu anlamıyla cepheyi oluşturan örgütlerin mutlak bağımsızlığından bahsedilemez.

Dolayısıyla Emekçilerin ve Ezilenlerin Boykot Cephesi gibi bir cephe yarattığınızda bu, içinde işçi sınıfından olmayan çeşitli toplumsal kesimlerin/sınıfların da yer aldığı bir örgüt teşekkül etmek demektir. Öznesi işçi sınıfı olmayan böylesi bir örgüt formunun işçi sınıfının politik ve örgütsel bağımsızlığı önünde bir fren işlevi göreceği ise açıktır. Yukarıda da ifade ettiğimiz üzere farklı toplumsal kesimleri/sınıfları ortak bir örgüt formu içinde harmanlamak işçi sınıfını kendisine ait olmayan sınıf örgütlerine bağımlı kılacak ve onların içinde eritebilecek bir yönelim olabilecektir.

Oysa biz Troçkistler için tüm sömürülen insanların önderi işçi sınıfıdır. Ve şüphesiz işçi sınıfının öncüsü de işçilerin devrimci partisidir. Dolayısıyla bir örgüt formu olarak “cephe” ideolojik, politik, örgütsel olarak son derece dikkatli kullanılması gereken bir kavramdır. Nitekim Troçkistler bu nedenle “cephe” kavramını yerli yersiz kullanmaz; cephe türü oluşumlara işçi sınıfının politik ve örgütsel bağımsızlığını koruma adına son derece dikkatli yaklaşırlar.

Birleşik İşçi Cephesi

Her tür cepheye karşı mıyız? Kuşkusuz hayır! Örneğin temel amacı işçi sınıfının diğer sınıflara ve toplumsal kesimlere karşı politik ve örgütsel bağımsızlığını savunmak ve geliştirmek olan işçi cephesi yaşamsal önemdedir. İşçi cephesi, işçi sınıfını diğer toplumsal kesimler içinde harmanlayarak eritmez. Tam tersine işçi sınıfını diğer sınıf ve toplumsal kesimlerden ayrıştırarak tam bağımsızlığını sağlar. Lakin birleşik işçi cephesi bile her an çağrısı yapılacak, uygulanacak bir taktik değildir. İşçi sınıfının hayat standartlarına yönelik vahşi bir saldırı söz konusuysa, Bonapartist ya da faşist bir darbe tehlikesi mevcutsa ancak bu şartlar da birleşik bir cephe taktiği gerekli hale gelir. Böylesi bir cephenin esas kıymeti de açıktır; cephe kurulabilirse işçi sınıfının muazzam bir eylem birliği sağlanmış olur, kurulamazsa buna yanaşmayan diğer işçi önderliklerinin eleştiri ve teşhiri mümkün hale gelir.

Bütün bu süreçlerde kilit sözcük öznedir! İşçi sınıfının özne olmadığı cepheler halk cephesinin çeşitli türevlerinden ibarettir. Unutulmamalıdır ki belirli koşullar altında ve belli süreler dâhilinde bu tür cepheler ilerici gibi görünen roller üstlenseler de eninde sonunda tarihsel olarak burjuvaziye hizmet ederler. Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de geçmişte ve bugün çeşitli ad ve ihtiyaçlar altında kurulan cephelere baktığımızda bu gerçeği görürüz. Anti-emperyalist cephelerden demokrasi cephelerine, insan hakları cephelerinden feminist cephelere dek kurulan bu örgütsel yapılar bir dizi demokratik-özgürlükçü konuda olumlu gelişmelere vesile olsa da toplumsal dönüşümün öznesi işçi sınıfını silikleştirdiği ölçüde sistemin kendini yeniden üretmesine yol açmaktadır.

Tam da bu nedenle Dördüncü Enternasyonal’in ve devrimci işçi partilerinin en büyük görevi işçi sınıfını politik ve örgütsel olarak bağımsız kılmaktır, diyoruz. Bu temel görev nedeniyle işçi sınıfının, işçi sınıfından olmayan kesimler ve sınıflarla sürekli bir işbirliğine karşı çıkıyoruz. Bu kesim ve sınıflar karşısında işçi sınıfının bağımsızlığını birincil görüyoruz.

Eylem Birliği

Bu söylediklerimiz işçi sınıfının toplumun diğer ezilen ve sömürülen kesimlerinin hak ve özgürlük sorunlarına duyarsız kalması anlamına gelmemektedir. Sömürülen tüm insanlığın önderi olarak işçi sınıfının tüm toplumsal sorunları kucaklaması kaçınılmazdır ve savunuyoruz.

Kadınların erkek egemen şiddete ve sisteme karşı tüm mücadelelerini destekliyoruz ve bunu işçi sınıfı mücadelesinin bir parçası olarak görüyoruz. Kadın cinayetlerine, tacize ve tecavüze, boşanma ve özgürce yaşama hakkına, giyinme ve kendini özgürce ifade etmeye, lgbtt bireylerin hak ve özgürlüklerine sonuna kadar sahip çıkmaktan yanayız. Bu çerçevede bu kesimlerle, bu duyarlılığa sahip diğer parti ve çevrelerle eylem birliğini destekliyoruz.

Benzer şekilde çevrenin tahribatına, tüm doğa canlılarının yaşama hakkının gaspına, doğal ve kültürel mirasın talan edilmesine karşı da eylem birliklerini savunuyoruz. Dilinden, dininden, cinsiyetinden kaynaklı nedenlerle kimsenin baskı ve şiddet görmesine taraf değiliz. Bu anlamda daima dayanışma ve eylem birliklerinden yanayız.

Karşı olduğumuz ve katılmadığımız nokta bütün bu sorunların belirli başlıklar altında birer cepheye dönüştürülmesidir. Demokrasi cephesi, seçim cephesi, feminist cephe, çevre hakları cephesi, kültürel haklar cephesi, boykot cephesi, hayır cephesi adı altında kurulan cephelere işçi sınıfının dâhil olması ve diğer kesimlerin içinde erimesi işçi sınıfının devrimci bir özne olarak hiçleşmesi anlamına gelecektir. Bu nedenle eylem birliklerine tamam, ama cephelere hayır diyoruz!

Kürtler ve kendi kaderini tayin hakkı!

Defalarca ifade ettik. Ezilen ulusların kendi kaderini tayin hakkını sonuna kadar savunuyoruz. Tüm dünyadaki ulusların olduğu gibi Kürtlerin de kendi sömürücüsüne karşı kaderini tayin hakkından yanayız. Fakat bu savunumuz bizim kendi politikalarımız olmadığı ve siyasi irademizi tamamen Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkına teslim ettiğimiz anlamına gelmemektedir. Bu iki durum birbirine karıştırılmamalıdır. Dolayısıyla Kürtler “boykot” dedi diyerek bize “sizde ‘boykot’ deyin” çağrısı yapanlara “eğer Kürtler ‘evet’ deseydi, bu kez de ‘evet’ dememizi mi isteyecektiniz” diye sormadan edemiyoruz!

Bir örnek vermek gerekirse, bugünlerde BDP anadilde eğitim hakkı talebini güçlü bir şekilde dile getirmekte. Kürt halkının ana dilde eğitim hakkı talebini biz de sonuna kadar savunuyoruz. Ama bu savunumuzun nedeni Kürtçenin dünyanın en güzel ve özel dili olması değildir. Bizim için Türkçe, Kürtçe, Ermenice ya da Lazca arasında bir önem/kıymet sıralaması yoktur. Bu düşüncemiz dünyadaki bütün diller için de geçerlidir.

Evet, Kürtlerin kendi
anadilinde eğitim hakkı talebini savunuyoruz çünkü Türkiye işçi sınıfının birliğini savunuyoruz.

Evet, Kürtlerin ayrılma hakkı dâhil tüm ulusal hakları önündeki engellerin kaldırılmasından yanayız. Ama bu, bizim Kürtlerin ayrılmasını istediğimiz, bundan yana olduğumuz anlamına gelmemektedir. Tam tersine biz Troçkistler, mevcut ulus devletlerin parçalanarak Balkanlaştırılmasına karşıyız. Tarihsel bir ilerleme olarak gördüğümüz ulus devletlerin işçi sınıfının önderliğinde yeniden inşasından ve daha büyük ulusal birliklere gidilmesinden yanayız. Bu nedenle sosyalist devletler federasyonunu savunuyoruz. Tam da bu anlamda bir haktan yana olmak, onu savunmak ayrı bir tutumdur, onun için savaşmak tamamen ayrı bir durumdur.

Dolayısıyla tekrar ifade edersek, kendi kaderini tayin hakkını savunuyoruz, tüm ulusal hakların sahiplerine teslim edilmesinden yanayız ama bu uğurda mücadele edenlere olan desteğimiz de “eleştirel bir destektir”. Çünkü bizim programımız ve ufkumuz ulusal kurtuluşla sınırlanmış değil, toplumsal kurtuluşu hedefliyoruz; yani işçi sınıfının en geniş birliğinden yanayız.

Bu anlamda sınıf mücadelesini geliştirecek, temel hak ve özgürlükler alanına ait ya da insana ve doğaya dair konularda eylem birliklerine evet derken öznesi işçi sınıfı olmayan hiçbir cephe öneri ve girişimine evet demiyoruz; bunu kategorik olarak reddediyoruz.

Yorumlar kapalıdır.