İspanya’da genel grev: İşçi sınıfı “Artık Yeter” dedi

İspanya proletaryası, sosyalist Zapatero hükümetinin kapitalist krizle birlikte yoğunlaşan emek düşmanı saldırılarına 29 Eylül günü 24 saatlik bir genel grevle yanıt verdi. Özellikle sanayi kesiminde yüzde 90’lar düzeyine ulaşan katılım, otomobil sektöründe yüzde 100 oldu. Enerji üretiminin yüzde 20 oranında düştüğü grev günü boyunca 150 kentte temizlik işçileri sokaklara çıkmadı, şoförler otobüslere binmedi, metro ve tren işlemedi. Çoğu TV kanalı gün boyunca sadece film yayınlamakla yetinirken gazeteler sayfa sayısını yarı yarıya azaltmak zorunda kaldılar.

Sosyalist hükümet iki yıl kadar önce patlak veren kapitalist ve mali kriz karşısında “çareyi” banka ve sanayi sektörüne yüz milyonlarca avroluk kurtarma yardımlarında aramıştı. Kamu bütçesinden çıkan bu dev yardımların yol açtığı bütçe açığını kapatmak için ise şimdi sosyal harcamaları sınırlamaya, devlet yatırımlarını kesmeye, kamu görevlilerinin ücretlerinde kesinti yapmaya, emekli maaşlarını dondurmaya, emeklilik yaşını yükseltmeye, işten çıkarmaları kolaylaştırmaya, kıdem tazminatı ödentilerini en aza indirmeye girişmiş durumda. Kısacası emekçilere karşı tüm cephelerden bir neoliberal saldırı söz konusu.

Krizin ilk döneminde, işsizliğin ve yoksullaşmanın öncelikli kurbanları iki milyon civarındaki göçmen işçi olmuştu. Bir anda işlerini yitiren göçmen emekçiler, ipoteklerini ödeyemedikleri için konutlarından da olmuş, pek çoğu yoksulluk yardımıyla geçinmek zorunda kalmış, bazıları sokaklarda gecelemek durumuna düşmüş, bir bölümü de -hükümetin de teşvikiyle- ülkelerine geri dönme eğilimine girmişlerdi. Ama kriz göçmen işçileri yutmakla kalmadı, dalga dalga genişleyip tüm emekçileri sarmaladı. İşsizlik oranı yüzde 20’ye, işsiz sayısı 4 milyonun üzerine yükseldi. Bunun üzerine hükümet bu kez büyük ağır sanayi kuruluşlarında yıllardan beri sabit sözleşmelerle çalışan kıdemli işçilere yöneldi. Sendika yöneticilerinin de dahil olduğu bu kesimin ücretlerine, kıdem tazminatlarına ve emeklilik haklarına saldırmaya girişti. İşte o noktadan itibaren sendikalar tepki vermeye başladı.

Aslında UGT (Genel İş Birliği) ve CC.OO. (İşçi Komisyonları) gibi çoğunluk sendikalarının yönetimleri sosyalist hükümetin saldırılarına daha krizin başında yanıt vermek durumundaydılar. Ne var ki bu konfederasyonların bürokrasileri hükümetin proletaryanın alt kesimlerini cezalandırarak krizi aşmasını bekledi. Oysa göremedikleri, kapitalist krizin dönemsel değil yapısal olduğuydu. Dolayısıyla da krizin etkisi ancak sınıfın üst katmanlarına yayıldığında, yani bir buçuk yıllık bir gecikmeyle harekete geçtiler. Şimdi bu sendika yönetimleri hükümetin politikasını düzeltmesini ve kendileriyle pazarlık masasına oturmasını talep ediyorlar.

İspanyol sanayi proletaryasının kendisini ön plana çıkardığı bu genel grev, sadece hükümete değil, aynı zamanda sendika bürokrasilerine de yöneltilmiş bir uyarı niteliği taşıyor. Pek çok işçi greve çıkarken “çok geç kalındı” diye düşünüyordu, ve şimdi genel grev mücadelesinin başka yöntemlerle de olsa sürdürülmemesi halinde havaya sıkılmış bir kurşun olarak kalacağını dile getiriyor. Dolayısıyla bugünkü soru, “bundan sonra ne yapılmalı”.

Genel grev günü tüm sanayi poligonlarına, hizmet sektörü alanlarına, kent meydanlarına ve sokaklarına dağılan örgütlü grev gözcülerinin tüm emekçileri, işletmeleri ve sıradan yurttaşları grevden “haberdar etme” etkinlikleri, işçi sınıfının militan yöntemlerinin tekrar gündeme girmekte olduğuna işaret ediyordu. Buna karşılık grev komiteleri bağımsız örgütlenmelere yönelip mücadelenin merkezileştirilmesine girişmedi; yani alternatif örgütlenmeler doğmadı ve grev yönetimi idari bir protokol biçiminde sendika bürokrasilerinin elinde kaldı. Bu açıdan, genel grev mücadelesinin sürekliliği henüz sendikalar içindeki öncü kesimlerin bürokrasi üzerindeki basıncına bağlı durumda.

Uluslararası Birlik Komitesi İspanya bileşeni Enternasyonalist Mücadele, grev öncesi günlerde ve genel grev boyunca, sendika bürokrasisinin yetersizliklerine ilişkin eleştirilerini sürdürmekle birlikte, tüm gücünü grevin başarısına hasretti. Grev gözcüleri eylemliliklerine, çeşitli bölgelerde oluşturulan genel işçi toplantılarına, gösteri ve mitinglere katıldı; buralarda mücadelenin sürekliliğine ilişkin görüşlerini, önerilerini dile getirdi. Avrupa’da doğmakta olan yeni bir mücadele dalgasının ilk işaretlerinden biri olarak bu genel grevin politik plandaki somutlanması için, yani devrimci partinin inşası için uğraş verdi.

Yorumlar kapalıdır.