TÜSİAD: “Sermaye tektir, bölünemez!”
Referandum sürecinde Başbakan Erdoğan’ın, TÜSİAD’ı tutum almaya çağıran ve “Taraf olmayan, bertaraf olur!” açıklamasına, sermayeyi “İstanbul” ve “Anadolu” sermayesi olarak ikiye ayırarak, “sermayenin el değiştirdiği” tespiti eklenince; sermaye-hükümet ilişkileri, sermaye içi mücadele konusu, bir kez daha basında geniş yer buldu.
AKP hükümeti ve TÜSİAD köprüleri atıyor muydu? MÜSİAD, TÜSİAD’ın yerini mi alacaktı? Bir yandan bu gibi sorular ortalığa dökülürken, öte yandan, burjuvazi içinde “ölümcül bir iç savaş” yaşandığı tespiti yapanlar, bu tartışmalarda tezlerinin sağlamasını bulacaklardı.
Oysa biz, referandum sürecinden sonra oluşan politik atmosferin, bu tartışmalar için yeterli yanıtı barındırdığı kanısındayız. Öncelikle, referandum sürecinden AKP hükümetinin “güvenoyu” alarak ve burjuvazinin politik istikrarını yeniden tesis ederek çıkması, bütün sermaye çevrelerini memnun eden bir gelişme oldu. Uluslararası ve yerli bütün sermaye çevreleri, EVET’in kazanmasından duydukları memnuniyeti dile getirmişlerdir. AKP mevcut durumda, sermayenin sınıfsal çıkarlarını temsil edecek en uygun parti olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur.
AKP hükümetine MÜSİAD’ın koşulsuz, TÜSİAD’ınsa eleştirel desteği, sermaye içi kavgaların olmadığı ve olmayacağı anlamına da gelmiyor, şüphesiz. Hele ki dünya ekonomik krizinin içinden geçerken, sermaye içi çatışmalar şiddetlenecek ve yeni politik altüst oluşlara neden olabilecektir. Fakat, bugünkü duruma damgasını vuran olgu, burjuvazinin bir “iç savaşı” mıdır, yoksa burjuvazinin çatışmalar ve uzlaşmalarla dolu bir süreçte, neoliberal yeniden yapılandırma sürecini ilerletmesi midir?
“EVET de HAYIR da birdi,” diyen hâlâ var mı?
Biz ikinci şıktan yanayız ve bu konuda yapılacak doğru bir analizin, doğru politik talep ve sloganlar oluşturulması için de belirleyici olduğunu düşünüyoruz. Referandum süreci ve sonrasında yaşananların da, bu analizleri önemli bir sınava tabi tuttuğu kanaatindeyiz. Örneğin, referandum öncesinde, TÜSİAD’ın ve ABD’nin AKP’nin ipini kestiği ve ufukta bir CHP iktidarı göründüğünden, EVET AKP’ye, HAYIR CHP’ye yarar deyip boykotu savunanlar, veya kinik bir apolitizmle EVET de HAYIR da burjuvaziye yarar diyenler, referandum sonrası oluşan atmosferle, geriye dönüp tespitlerini gözden geçirme ihtiyacı duyuyorlar mı acaba? 12 Eylül’den sonra estirilen bir “toplumsal barış” ve “uzlaşma” havası, demokratikleşme ve müzakere nidaları eşliğinde Kürt hareketine ve sosyalistlere dönük yeni saldırılar, planlandığı deşifre olan yeni ekonomik “reformlar”, vs. mevcut tabloya bakıp, “EVET de HAYIR da birdi,” diyen hâlâ var mı?
Sermaye boğazlaşmıyor, yol haritasını çiziyor…
Türkiye burjuvazisi dinamik bir dönüşüm içerisinde. Özellikle, “Anadolu” burjuvazisinin geçirdiği dönüşümü, “İstanbul” burjuvazisiyle yaşadığı çatışmaları ve bütünleşmeyi gözlemlemek ve çözümlemek oldukça önemli. Fakat bunu yaparken, süreci mekanik ve şematik şablonlara sıkıştırmak, hatalı politik tutumların alınmasını kaçınılmaz hale getiriyor. Yaşadığı çatışmalara karşın sermayenin halen tek cephe olduğunu, özellikle işçi sınıfına ve Kürt halkına karşı birleşik ve topyekun mücadele ettiğini unutmamalıyız. Kısacası ön planda olan, sermayenin rekabeti değil ittifakıdır. Sermaye boğazlaşmıyor, yol haritasını çiziyor…
Geçtiğimiz günlerde, TÜSİAD başkanı Ümit Boyner’in konuyla ilgili yaptığı açıklama ise epey manidar: “Sermaye taraflara bölünemez. İş dünyası olarak hepimiz, bu ülkenin gelişimi, kalkınması yolunda katma değeri yüksek, daha fazla istihdam yaratan, daha rekabetçi ekonomiye sahip olmak için çalışıyoruz”. TC devleti gibi tıpkı: sermaye tektir, bölünemez!
Yorumlar kapalıdır.