Fransa’da aylarca süren direniş ve mücadele ülke tarihi ve Fransa işçi sınıfı için olduğu kadar, dünya işçi sınıfı hareketleri için de önemliydi. Buna rağmen reformun onaylanması ve yürürlüğe girmesi birçok kesim tarafından mücadelenin tümden başarısız olduğu anlamına geliyormuş gibi yorumlandı.
Oysa ülkenin içinden geçtiği süreç, hem işçi sınıfının yeniden örgütlü hale gelmesi, mücadele biçimlerinin sorgulanması, sendikal bürokrasi ve burjuva-reformist sol partilerle yaşanan kopuşlar itibariyle, hem de dünya genelinde yarattığı etki ile birçok kazanımın olduğu bir süreçti. Elbette reformun kabul edilmiş olması dolayısıyla, bu sürecin sonucunu kısmi kayıp olarak tanımlayabiliriz. Ancak dediğimiz gibi bu kısmi kayıp kazanılanların önemini azaltmıyor.
Reformun onaylanması ile birlikte, zaten “daha iyi bir reform mümkün” sloganıyla işçi sınıfından tepki çeken ve burjuva karakterini açık etmiş olan Sosyalist Parti, 2012’de yapılacak seçimlerde kendilerinin kazanması durumunda reformu iptal edeceklerini duyurdu. Elbette herkes madem reforma karşılardı neden aylarca süren mücadelede yanımızda değillerdi diye sorguluyor. Sosyalist Parti’nin “çözüm”ünün bir çözüm olmayacağının şimdiden görüldüğü aşikar. Diğer reformist sol partiler de benzeri söylemler kurmaya ve 2012 seçimlerini hedef göstermeye başladılar. Oysa mücadeleye katılmış olan herkes bu söylemlerin samimiyetsizliğinin farkında ve seçimlerin bir şeyi değiştirmeyeceği, mücadelenin hedefinin seçimler olmadığı her tartışmada dile getiriliyor.
Sendikalar tabandan gelen baskılarla bir süre genel grev ve ekonominin blokajının tek çözüm olduğunu söylemişlerdi, ancak reformun onaylanmasından kısa bir süre sonra sürecin şimdilik sona erdiğine yönelik açıklamalar yaparak hareketin sonlanmasına destek oldular. Bu arada hala birçok yerde direniş sürüyordu fakat ne yazık ki sendikaların süreci bir kayıp olarak değerlendiriyor olmaları bu direnişlerin de kısa zamanda sona ermesine sebep oldu.
Bugünlerde Fransa’da mücadeleye katılmış olanlar, sol partileri ve sendikaları tartışıyorlar. Bu tartışmalar dahi bizce önemli bir kazanımdır. Dahası, Fransa’nın hemen ardından İngiltere’de başlayan öğrenci hareketinden birçok kişinin Fransa’daki hareketi örnek aldıklarını, bu kararlılığın onları harekete geçirdiğini söylemeleri, yaşananların yalnızca ülke sınırları içerisinde kalmadığının, mücadelenin enternasyonal karakterinin önemli bir göstergesi oldu. Hareketler İngiltere ile sınırlı kalmadı elbette. İtalya’da kitlesel öğrenci hareketi birkaç gündür işgaller ve çeşitli eylemlerle sesini duyurmaya devam ediyor. İrlanda’da kemer sıkma politikalarına karşı mücadele sürüyor. Portekiz 24 Kasım günü genel grev kararı ile sokaklara döküldü. Nepal’den Şili’den, Filipinler’den de çeşitli direniş haberleri geliyor. Kapitalizmin yapısal krizinin sona eremeyeceğini söylemiştik, görüyoruz ki enternasyonal direniş ve mücadele de sona ermeyecek. Fransa işçi sınıfı da bunun bir parçası olarak çok zorlu ve önemli bir sürecin başrolündeydi. Şimdi, bu süreçten kazanılanların ivedilikle değerlendirilmesi ve başarısızlığa sebep olanların tartışılıp yeni bir sürecin kapısının aralanması gerekiyor.
Yorumlar kapalıdır.