Türkiye’de öğrencileri temsil eden ÖTK’ları vardı!

Avrupa’da Bologna sürecinin hızlanmasıyla üniversite işgalleri ve hareketlilik artarken Türkiye’ye bu hareketlerin sıçramasından korkan burjuva hükümet ardarda “öğrenci temsilcileri” ile görüşmeler yapıyor. Peki, bu görüşmelere Jaguar marka otomobiliyle giden, seçildikleri meçhul ÖTK (öğrenci temsilcileri konseyi) temsilcileri gerçekten biz öğrencileri temsil ediyor mu?

Son dönem Bologna sürecini hızlandırmaya çalışan İtalya ve İngiltere’de, harçlara yapılan yüzde 300 oranındaki artışlara ve eğitime ayrılan bütçenin azalmasına karşı gerçekleştirilen eylemlere ve işgallere tanık olduk. Aynı sürecin mağduru olan Türkiye’deki öğrenciler de bu hattı izliyor. Bizde de üniversite işgalleri ve özyönetim biçimleri oluşmasa da Bologna sürecinin işleticisi olan AKP hükümetine karşı protestolar artıyor. Erdoğan’ın Boğaziçi Üniversitesi ziyaretinde öğrencilerin gaz bombası yemesiyle başlayan gösteriler Dolmabahçe’de kamuoyunun büyük tepkisini çeken “orantısız güç” kullanımıyla devam etti. Eylemler ne yazık ki büyük öğrenci kitlelerine ulaşabilmiş değil. Yine de burada dikkati çeken, haklı taleplerini duyurmaya çalışan öğrencilerin daha ağızlarını açamadan gaz bombalarına boğulmaları.

Avrupa’daki öğrenci ve eğitim emekçilerinin hareketinin Türkiye’ye sıçramasından korkan AKP hükümeti kolluk kuvvetleri aracılığıyla sesleri bastıramayınca eylemlerin kitleselleşmemesi ve sahte demokratik kimliğine zeval gelmemesi için ikna yollarını kullanmaya başladı. Bunun ilk ayağı ise 19 Ocak’ta Yusuf Ziya Özcan’ın YÖK binasında 40 üniversiteden gelen ÖTK temsilcileri ile görüşmesiyle başladı.

Peki, bu ÖTK’lar bizi gerçekten temsil ediyor mu?

Yusuf Ziya Özcan’la ÖTK temsilcilerinin görüşmesinden medyaya arda kalan, görüşmeye Jaguarı ile gelen temsilci olmuştu. Oysa biz YÖK tarafından kurulan ÖTK’ların içlerinin ne kadar boş olduğunu, seçimlerin demokratik olmadığını, çoğu seçimin hiç haber verilmediğini ve son gün yapıldığını, okulların yönetime yakın isimleri seçtiklerini, temsilcilerin “seçildikten” sonra tek bir öğrenciyle sorunlarına ilişkin muhatap olmadıklarını, ÖTK’ların hiçbir yetkisi olmadığı halde görünürde öğrencilerin de üniversite yönetiminde söz hakkı olduğu izlenimi yaratmak için kurulduğunu ve bununla öğrenci seferberliklerinin hiçbir yetkisi olmayan ÖTK’lar çerçevesine hapsedilerek, öğrenci seferberliklerini sönümlendirmeye çalışıldığını biliyoruz. Tabii ki gerçekten seçilen ve bir şeyler yapmaya çalışan az sayıdaki temsilcileri bu genellemenin dışında tutmak gerekiyor. Eğer sözlerimiz farazi kaldıysa YÖK’ün yönetmeliklerinde yer alan ÖTK ile maddeler bize durumu açıklayacaktır.

“… ilgili birim yöneticisinin daveti üzerine öğrencileri temsilen oy hakkı olmaksızın katılır. Öğrencilerle ilgili konuların bitiminde toplantıdan ayrılır. ” (madde 31)

ÖTK temsilcileri sadece kendilerini ilgilendiren konularda davet üzerine toplantılara katılabilir ama hiçbir söz ve oy yetkileri olmadan. Yani sadece göstermelik… Ayrıca öğrenci temsilcileri istenildiği anda toplantılardan çıkarılabilir.(madde31).Üniversite Öğrenci Konseyinin ihtiyaçları için gerekli bütçe Üniversite Yönetim Kurulunca elirlenir” (madde 37). ÖTK hangi paraya sahip olacağına kendisi karar veremeyecek, çalışma raporunu elinde olmayan paraya göre şekillendirecektir.ÖTK seçildiği dönemde yaptıklarını veya yapamadıklarını (yapmayı planladıklarını) anlatan çalışma raporunu Rektörlük Makamına sunmakla yükümlüdür” (madde 36)

ÖTK’lar bu raporu öğrencilerle beraber hazırlamadıkları gibi, rapor öğrencilere de sunulmaz.

Temsilci adayı olmak isteyen öğrencilerin belli bir not ortalamasına sahip olması ve hiç soruşturma geçirmemiş olması gerekmektedir. Bu şartlara uymayan adaylar seçilme hakkına sahip değildir” ( madde 15). En ufak bir protestoda bile okuldan uzaklaştırmalar yaşanırken, adli davalar açılırken ÖTK temsilciliğine gerçekten öğrenci haklarını savunan bir öğrencinin gelmesinin önü kapatılıyor. Dolayısıyla, bu örnekler dahi, ÖTK’ların gerçek niteliğini gözler önüne seriyor.

ODTÜ ÖTK deneyimi

1975’te ODTÜ’de faşist saldırılara karşı yurt ve kantinde başlayan 1. boykot’tan sonra ortaya çıkan ve bugünkü ÖTK’lara isim veren, sol harekete yönelik baskıların arttığı ve kutuplaşmaların yaşandığı bir dönemde kitlesel ve demokratik bir öğrenci örgütlenmesidir. Bir diğer özelliği ise siyaset yapılmasına karşın öğrencilerin gündelik hayatının sorunları ile yoğrulmasıdır. Sınıf, bölüm, fakülte, yurt temsilcileri konseyi birimleri acil durumlar dışında alınan bütün kararlarda tartışmalara katılmış ve kararlarda etkili olmuştur. Toplanan aidatları birimler kendileri kullanabildiği gibi ihtiyacı olan öğrencilere burs olarak verilmiştir. Güvenlik güçleri işlevsizleştirilerek okuldan ayrılmaları sağlanmıştır. Sınavlardan, kafeteryaya ve politik sorunlara kadar her alanda etkindi ÖTK. Örneğin tüm politik grupların afişlerini asabildiği duvarlar vardı ve buraların tüm denetim ve sorumluluğu ÖTK’deydi. 2. boykot döneminde sadece derslere girmemek değil herkesin katıldığı turnuvalar düzenlenmiş, öğrenciler ders programını belirlemeye kadar etkinliklerini sürdürmüşlerdir. Tarihe geçen Hasan Tan direnişi ise ODTÜ’ye atanan ülkücü rektör Hasan Tan’ın istifa etmesi ile sonuçlanmıştır.

YÖK’ün ÖTK’lerine karşı anlamlı bir örnek olarak, ODTÜ ÖTK deneyimi Türkiye’de yaşanan en kitlesel, demokratik ve güçlü öğrenci örgütlülüklerinden biridir. Bizim de hedefimiz bu deneyimin ışığında öğrenci seferberlikleri içinde bu tarz özyönetim organları oluşturmaya çalışmak olmalıdır.

Yorumlar kapalıdır.