Rıfat: Sosyalizme kadar daima birlikte…
Sosyalizm mücadelesinin yılmaz, yorulmaz neferi Rıfat Ucur yoldaşımızı 1 Mart 2011 günü yitirdik. Henüz gençti ve önünde ailesine, dostlarına, işçi sınıfının ve emekçi halkın mücadelesine hasredebileceği onlarca yıl daha vardı. Üstelik epeyce bir süreden beri bedenini tehdit eden acımasız bir hastalığa karşı amansızca savaşmış ve yaşama tutunma hırsıyla galip bile çıkmıştı. Ama bu kez ölüm onu başka bir yerinden, kalbinden, kalbimizden vurdu, aramızdan çekip aldı.
Rıfat’la 1970’lerin ortalarında tanışmıştık. Bizi birbirimize yaklaştıran, devrimci Troçkist mücadelenin proletaryanın bağrına taşınması ihtiyacından kaynaklanan ortak görüşlerimiz olmuştu. Bu ortaklık sonucunda 1979 başında İşçi Cephesi‘nin kurulmasına ve geliştirilmesine birlikte katıldık. O dönemdeki heyecanını anımsıyorum şimdi. Grubun faaliyetlerinin örgütlenmesi ve gazetenin çıkarılabilmesi için sağa sola koşuşturmalarını, gazetenin ilk -ve 1980 cuntası öncesi tek- sayısı elimize geçtiğindeki sevincini, gizlilik kurallarına ilişkin bizlere verdiği dersleri ve öğütleri, bazı akşamlar Moda’da birlikte yaptığımız yürüyüşler sırasında kurduğumuz, çoğunun gerçekleşmeyeceğini bildiğimiz halde bizi yaşama bağlayan hayalleri…
Sonra diktatörlük ve cezaevi yılları girdi araya. Bütün devrimciler gibi onun için de zor ve zorlu yıllardı onlar. Sadece mücadeleyi yeniden nasıl ve nereden geliştirme kaygısıyla değil, ama aynı zamanda geçinebilme, ayakta kalma ve direnme savaşlarıyla dolu bir dönemdi. Tekrar birbirimize kavuştuğumuzda Rıfat biraz yorgun, ama yine dimdik ve sosyalizme olan tüm inancıyla ayaktaydı. Bir yandan da organizmasını sürekli rahatsız eden, nedense “zengin hastalığı” diye bilinip daha çok yoksulları vuran diyabet illetine karşı sürekli mücadele etmek zorundaydı. Kendisine “kod adı” olarak “Şekerim” lakabını uygun görmemize de sadece gülümserdi…
Rıfat’la sadece sınıf mücadelesinde ve politikada birlikte olmadık. Çocuklarımızı da birlikte parka götürdük, onların ergenlik çağı tuhaflıklarından, hayattan ve İstanbul’dan birlikte dert yandık, birlikte nargile içip birlikte uzun uzun sustuk. Kahvelerimizi alıp (o kahveyi sade içmek zorundaydı, benim ise şeker kullanmamam gereken bir dönemde çayıma kahveme Sakarin koymama kızar, “bırak şunu, kanserojen bir ilaç” diye uyarırdı beni) karşılıklı oturduğumuzda onun Osmanlı tarihine ilişkin uzun anlatılarını dinlemek ne büyük keyifti. Hayret ederdim bu kadar şeyi nasıl bilebiliyor, hafızasına nasıl kaydedebiliyor diye. İttihat Terakki’nin saray entrikalarını, Teşkilatı Mahsusiye’nin dalaverelerini, Almanların Osmanlı toprakları üzerinde oynadıkları oyunları, Ermeni komitacıların İttihatçılarca nasıl aldatıldıklarını, Yahudilerin mallarına hangi düzmecelerle el konulduğunu bir bir anlatır, hatta ezberletirdi.
Sonra aramıza coğrafi uzaklıklar girdi, ama her telefon görüşmemizde, her buluşmamızda, dostluğumuzdan yoldaşlığımızdan bir şey kaybetmediğimizi bana hissettirirdi. Ayrı örgütsel kulvarlarda yürüyorduk, ama bir gün aynı mücadele meydanında tekrar yan yana geleceğimizden emindik. Ama hain vakit… Buna imkân vermedi. Rıfat önce içine sızan alçak kanser belasına karşı yıllarca mücadele etmek zorunda kaldı. Kendisini, hepimizi hayran bırakacak şekilde biraz toparladığında partisine, İşçi Kardeşliği Partisi’ne gitme, yoldaşlarına el verme isteğiyle yanıp tutuştu, bunu istediği gibi yapamamaktan yakındı. Hep mücadele insanı olarak kaldı.
Ve bir sabah, hiç olmayacak bir vakitte telefonun zili çaldı… Oktay ve ardından Şadi, “Rıfat’ı yitirdik, başımız sağ olsun…” Ulan kahpe hayat, sırası mıydı şimdi bunun? Bu yapılır mı Rıfat’a? Rıfat mutlaka bir gece önce Arap devrimine ilişkin son haberleri okuyor, izliyor, ya da partisinin seçim taktiğinin ne olması gerektiği üzerine düşünüyordu. Biraz daha zamana ihtiyacı vardı, ama olmadı. 1 Mart sabahı ölüm bula bula onu buldu Moda’da.
Ailesi, yoldaşları, dostları güzel, mert bir insan yitirdiler. Ama onun yetiştirdiği, yetişmesine katkıda bulunduğu fidanlar onu anılarında ve mücadelelerinde yaşatacaklardır. Ben de çok özleyeceğim onu.
Rıfat yoldaş, seni yıldızlara emanet ediyoruz.
Muhittin Karkın
Barselona, 1 Mart 2011
Yorumlar kapalıdır.