Yoksayılan emeğimiz bedenimiz ve kimliğimizle 8 Mart’ta alanlara!

Bildirinin basılı halini (pdf) indirmek için tıklayın.

Yalnızca kadın olmanın öldürülmeye yetmesine, erkek şiddetinin normalleştirmesine, kadın olduğumuz için emeğimizin değersiz görülmesine, devletin tüm bunları kollamasına itirazımız var!

Erkek Vuruyor, Devlet Koruyor!

Dünyada her 15 saniyede bir kadının şiddet mağduru olduğu söyleniyor. Yani bu, yaşadığı yer, hayat koşulları, eğitim durumu ne olursa olsun nefes aldığımız her an onlarca kadının dayak yemesi, tacize uğraması, cinsel, duygusal, ekonomik şiddet mağduru olması demek. Kendimize dönüp soralım, yaşamının bir anında şiddet görmeyenimiz var mı?

Türkiye’de açıklanan resmi rakamlara göre, 2010 yılının yalnızca ilk 7 ayında 226 kadın öldürüldü. Taciz ve tecavüz gibi cinsel saldırı suçlarında, son beş yılda yüzde 30 artış meydana geldi. 2005-2010 yılları arasında, 100 binin üzerinde kadın cinsel saldırıdan mağdur oldu. Peki, kadınları kim öldürüyor? Kadınları en çok kocaları, sevgilileri ya da babaları öldürüyor. Öldürülme gerekçelerimizse, kocaya su vermemek, güzel yemek pişirmemek, kocayla birlikte olmak istememek vb…

Kadın cinayetlerinin bu denli arttığı bir dönemde dahi, hâlâ hiç bir önlem alınmış değil! Hatta devlet, can güvenliğim tehlikede diye şikâyette bulunan kadınlara bile koruma sağlamıyor. Hâkimlerse, katillere haksız tahrik ceza indirimi veriyor ya da şiddet gören kadını kocasının yanına yollayarak cinayetleri teşvik ediyor. Yani her durumda erkekler katlediyor, devlet kadın katillerini koruyor!

  • Kadın cinayetlerinde, nefret cinayetlerinde, taciz ve tecavüz davalarında var olan yasaların uygulanmasını, ceza indirimlerinin son bulmasını istiyoruz!
  • Cinsel şiddete yönelik kriz merkezleri açılsın!
  • Her mahalleye/ ilçeye nitelikli sığınma evleri istiyoruz!

Esnek, düşük ücretli, güvencesiz işlerde çalışıyoruz! Evde, işte, çifte mesai yapıyoruz!

Hayatımız boyunca yaşamı yeniden üretiyor, ev işlerini yapıyor; çocukların, yaşlıların bakım yükünü üzerimizde taşıyoruz. Ev içinde harcadığımız emeğin adı konmuyor. Oysa ev işleri yalnızca kadının işi değildir, bu cinsiyetçi işbölümü doğallaştırılıyor. Üstelik, ev emeğinin görünmüyor oluşu; hem ücretli çalışmamızı engelliyor hem de çalışsak dahi emeğimiz niteliksiz, vasıfsız görülüyor. Erkeklerle aynı işi yapmamıza rağmen, onlardan daha düşük ücret alıyoruz. Eve bakma zorunluluğumuz kimi zaman işten çıkarılma, kimi zaman düşük ücret alma bahanesi oluyor. Ücretimiz eve ‘katkı’ olarak görülüyor, yani ihtiyaç olmadığında ‘asıl’ yerimiz olan eve gönderilmekle tehdit ediliyoruz.

Biz, devletten bu yükü üzerimizden almasını istiyoruz! Devletin her mahalleye toplu yemekhaneler, çamaşırhaneler, kreşler açmasını ve bu işlerin ‘kadın işi’ olmaktan çıkarılmasını, erkekler tarafından da yapılmasını istiyoruz!

Bütün bunlarla birlikte hükümet de, önce SSGSS yasası ile ev emeğimizi görmezden gelerek, sağlığı paralı hale getirdi; bu bizim için baba ya da kocanın sağlık sigortasına bağlı yaşamak anlamına geliyor. Torba Yasa taslağında açıkça ortaya koyduğu gibi cinsiyetçi istihdam politikalarının bir parçası olarak çağrıya dayalı, esnek ve güvencesiz çalışmayı yasallaştırmaya çalışıyor. Bu yasayla bizi istihdam eden patronlar, işe alımda pozitif ayrımcılık ve eşdeğer işe eşit ücret koşullarını yerine getirmedikleri halde, işsizlik fonuyla ödüllendiriyor!

  • Esnek değil, yarı zamanlı değil; güvenceli, eşdeğer işe eşit ücret ödenen işlerde çalışmak istiyoruz!
  • Çifte mesaimiz için erken emeklilik hakkı!
  • Hasta, yaşlılara ücretsiz bakımevleri, işyerlerine, mahallelere ücretsiz kreşler açılsın!
  • Küçük ölçekli işyerlerinde ise kreş yardımı verilsin!
  • Babadan ve kocadan bağımsız sağlık sigortası güvencesi ve işsizlik ödeneği!

Kimliğime Dokunma!

Yeri geldiğinde gözyaşlarımız bile kutsanıyor, analık halesi içine alınıyoruz. Sanki sadece anneyiz! Evde fedakâr ana ve ev kadını, işte becerikli, itaatkâr, sokakta iffetli, isyan etmeyen, ses çıkarmaması bekleneniz. Savaşın şiddetine, yoksulluğuna ve yoksunluğuna maruz kalan, barış isteyen Kürt kadınlarıyız… Üstelik bütün bunları reddedip, var olmak için isyan ettiğimizde, her türlü baskı ve zulmü hak etmiş oluyoruz. Biz bu hayatta kadın olmak için var olma savaşı veriyoruz; tek başına ve mücadele etmeden hayatta kalamayacağımızı biliyoruz!

1800’lerden bugüne dek kurtuluşları için mücadele eden kadınların kazanımları olan bir günde, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde taleplerimizi haykırmak, “emeğimiz, kimliğimiz, bedenimiz bizimdir” demek için alanlardayız!

Tarih: 5 Mart 2011, Cumartesi

Yer: Tepe Nautilus’tan Kadıköy Meydanı

Toplanma saati: 13.00

İşçi Cephesi’nden Kadınlar

Bildirinin basılı halini (pdf) indirmek için tıklayın.

Yorumlar kapalıdır.