Libya: Halk isyanı mı, komplo mu?

Muammer Kaddafi Libya’daki halk isyanının aslında El Kaide’nin bir kışkırtması ve onun peşinden giden 100 kadar(!) “uyuşturucu müptelası fare”nin eseri olduğunu söylüyor. Küba lideri Fidel Castro ve Venezüella devlet başkanı ise bunun Libya petrolüne konmak için ülkeyi işgal etmek isteyen ABD’nin bir komplosu olduğunu iddia ediyorlar. Belli ki birbirlerini telefonla arayıp aynı gerekçe üzerinde anlaşabilme fırsatı bulamamışlar.

Dolayısıyla, Libya’daki diktatörlük rejimi taraftarlarının iddialarının toplamından şöyle bir bileşim çıkıyor: Bin Laden ile Barack Obama, Kaddafi’yi birlikte yıkmak ve sonra da Libya petrolünü ve iktidarını aralarında pay etmek için anlaşmışlar. Türk ve dünya solu içinde, Castro’nun “Çin tipi kapitalist gelişme” politikasına ve Chavez’in kapitalist “21. yüzyıl sosyalizmi” idealine âşık olup bu tip komplo teorilerine sarılanlar yok değil. Küba ve Venezüella’daki Bonapartist diktatörlükleri petrolle beslediği için Kaddafi’nin ve onun zalim rejiminin gitmesini istemiyorlar.

Libya’da Kaddafi’nin iddia ettiği gibi iktidar halkın elinde idiyse, kimse halinden şikayet etmiyor ve liderlerini çok seviyor idiyse, hangi komplo on binlerce, yüz binlerce insanı bu tip bir isyana, ayaklanmaya ve devrime sürükleyebilir? Libya aslında diğer Kuzey Afrika ülkeleri kadar yoksul bir ülke değil. 42 milyar varil civarında petrol rezervine sahip ve günde 1,5 milyon varille Afrika’nın 4. büyük petrol üreticisi. İhracat gelirlerinin hemen tamamı petrolden ve bunun yüzde 85’ini Avrupa ülkelerine yapıyor. Yani, 6,5 milyonluk bir ülke olarak büyük bir gelire sahip; ticari bilançosu geçen yıl 27 milyar dolar fazla vermiş ve kişi başına yıllık gelir 12 bin dolara yükselmiş (85 milyonluk Mısır’dakinden altı kat daha yüksek). Ama her şey burada bitiyor, zira bu gelir düzeyi herkesin her yıl bu miktarda bir gelire sahip olduğu anlamına gelmiyor. Gerçek durum şu: Libya gıda maddelerinin yüzde 75’ini Avrupalı çokuluslu şirketlerin kontrolündeki pazarlardan ithal ediyor; işsizlik oranı yüzde 30’un üzerinde, her üç kişiden biri yoksulluk sınırının altında yaşamaya çalışıyor ve her beş kişiden birinin okuma yazması yok.

Yani devlet gelirlerinin aslan payı Kaddafi ailesinin, onun aşiretinin ileri gelenlerinin, rejimin kodamanlarının, bütün bunların çevresinde kümelenen burjuvaların kasalarına akıtılıyor. Bunun üzerine bir de devlet terörünü ekleyin; itiraz edeni sopayla döven, muhalif kesimleri baskı altında tutan, insanlara işkence eden, onları ifade ve örgütlenme haklarından yoksun kılıp sadece reisin “yeşil kitabını” okumaya mahkûm eden, göstericileri kurşunlayan, olmadı uçaklarla bombalayan; bütün bu işler için askeri, polisi, gizli istihbarat servisi, katil milisleri yetmiyormuş gibi başka Afrika ülkelerinden paralı katil sürüleri kiralayan bir rejim. Bu insanların isyan etmesi için komploya ihtiyaç var mı?

Kaddafi’nin, insana “bu adam çıldırmış” dedirtecek kıvamdaki böbürlenmelerine, Castro, Chavez ve Daniel Ortega’nın ve onların hayranlarının iddialarına inanacak olsak, Libya bağımsız bir ülke ve ABD ve AB emperyalizmleri bu yüzden Kaddafi’yi devirmeye çalışıyorlar. Oysa gerçek bambaşka. 1969’da darbeyle iktidarı aldıktan sonra, komünizm ile kapitalizmin dışında ve “sosyalizm ile İslam’ı birleştirdiğini” iddia eden bir “Üçüncü Yol” icat eden Kaddafi bir süre bağımsız politikalar izledikten sonra 1980’lerin sonlarından itibaren tamamen emperyalizmle işbirliğine yöneldi. Neoliberal ekonomik reçeteler uygulayarak petrol dâhil tüm sektörlerde özelleştirmelere girişti, ülke ekonomisini çokuluslu şirketlerin yağmasına açtı ve IMF’nin denetimi altına soktu. Son on beş yıl içinde emperyalist ülkelerle tam 13 “uyarlanma” anlaşması imzalayarak, BP, Royal Dutch Shell, Total, BSFA, Statoil, Repsol, ENI gibi uluslarötesi şirketlerin ülke kaynaklarına el koymasını olanaklı kıldı.

2002 yılında verdiği bir demeçte ülkesinin “devrimci tavrından vazgeçtiğini” ilan eden Kaddafi için, Bill Clinton “iyiliklerin adamı”ydı. Ertesi yıl ABD Irak’ı işgal ettiğinde, Libya’yı AB’nin ve şirketlerinin stratejik ortağı haline getirdi, Bush’un “dünya ölçeğinde terörizme karşı savaşını” destekledi, CIA ile işbirliği içinde Afrika kıtasında El Kaide’ye karşı savaşa girişti. Bütün bu hizmetleri karşılığında 2006’da ABD’nin “terörist devletler” listesinden çıkarıldı, Almanya, İtalya, İngiltere ve İspanya’dan milyarlarca dolarlık silah ve askeri araç satın almasına izin verildi. Bugün Çin ve Rus şirketleri de Libya’nın petrol zengini çöllerine doluşmuş durumdalar. Türk şirketler dahi Libya’nın zenginliklerinden yararlanıyorlar. Bu panorama içinde Kaddafi’yi yıkmak isteyecek başka bir “dış güç” kalıyor mu?

Her paranoyak diktatörlük rejimi gibi Kaddafi iktidarı da kitle isyanını dış güçlerin komplolarına bağlama çabasında. Oysa o “dış güçler”, yani emperyalizm, son ana kadar kendi adamları Kaddafi’yi desteklediler. Obama’sından Merkel’ine ve Berlusconi’sine kadar bütün emperyalist liderler günlerce Kaddafi’nin gösterileri bastırıp durumu “normale” döndürmesini beklediler. Ama sonunda Libyalı emekçi halk kitlelerinin ayaklanmasının devrime dönüştüğünü, devrimin orduyu bölüp dağıtmaya başladığını, çeşitli bölgelerde halk iktidarı organlarının doğduğunu görünce telaşlanarak Libya’daki şirketlerinin ve yatırımlarının geleceği telaşına düştüler. O andan itibaren de Libya’nın bir bütün olarak ellerinden kaçmasını engelleyebilmek için Kaddafi’yi kurban etmeye karar verdiler ve yeni doğacak liderliği “insani ve askeri yardım” vaatleriyle denetimleri altına almaya yöneldiler.

Bu gelişmeler kuşkusuz Libya devrimini bastırıp ülkenin kaynaklarını denetimlerinden kaçırmamak isteyecek olan emperyalizmin bir askeri müdahalesine yol açabilir. Ama sömürgecilik karşıtı bilinç Libya halkının hafızasından silinmiş değil. Bu nedenle de, isyancıların savaşını koordine eden Askeri Konsey, herhangi bir dış askeri müdahaleye karşı çıkıyor. Onların bu tutumunu desteklemek, Libya’ya karşı olası bir emperyalist müdahaleye karşı durmak, bu olasılığın gerçekleşmesi durumunda da, gerekirse Kaddafi ile aynı askeri cephede, müdahaleye karşı mücadele etmek devrimci Marksistlerin görevidir.

Yorumlar kapalıdır.