İleri demokrasi mi?

03 Mayıs 2011 tarihli Resmi Gazete’de hükümete Kanun Hükmünde Kararname (KHK) çıkarma yetkisi verilmesine ilişkin yetki kanunu yayımlandı. 6 ay süreyle çıkarılabilecek olan KHK, yasama organının (meclisin) konu, süre ve gayeyi belirleyen bir yetki kanunu ile verdiği veya doğrudan anayasadan aldığı yetkiye dayanarak hükümetin çıkardığı kanun gücüne sahip kararnamedir. 1972 muhtırasında kullanılan bu düzenleme, 1980 darbesinden sonra iktidara gelen Özal’ın da sıklıkla başvurduğu bir yöntemdi. Özal da o dönemde özellikle kamunun örgüt yapısı ile personel mevzuatını değiştirebilmek için KHK’ları bolca kullandı. Asli görevleri başında Özal’ın yarım bıraktığı işi tamamlamak olan Erdoğan’ın da bu yöntemi seçmesine şaşmamalı!

Yetki kanunu ile hükümetin KHK ile değişiklik yapabileceği yasaların çok geniş bir alana yayıldığı görülüyor. Örneğin bakanlıklarla ilgili olarak; yeni bakanlıkların açılması, kimi bakanlıkların kapatılması, birleştirilmesi ve hiçbir eğitim ve kamu hizmeti önkoşulu aranmayan bakan yardımcılığı gibi bürokratik bir kademe getirilmesi söz konusu. Hatta KHK ile oluşturulan Çevre, Orman ve Şehircilik Bakanlığı 3 hafta sonra başka bir KHK ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile Orman ve Su İşleri Bakanlığı olarak iki ayrı bakanlığa bölündü.

Öte taraftan AKP’nin KHK’lar sayesinde çalışma hayatı ve İş Yasası’yla ilgili hemen her konuda değişiklik yapmasının önünde engel kalmadı. Daha önce bazı maddeleri eski cumhurbaşkanı Sezer tarafından kabul görmeyen Kamu Yönetimi Temel Kanunu ve Kamu Personel Rejimi yasasında eksik kalan maddeleri tamamlayan AKP, kamuyu gönül rahatlığıyla yeniden yapılandırıyor. KHK’lar aracılığıyla kamu emekçilerinin atanma, nakil, terfi, emekliye sevk edilme gibi konularında da yetkiyi eline alan hükümet, bir yandan kamudaki muhalif sesleri bastırırken bir yandan da siyasi kadrolaşmanın tamamen önünü açmış oluyor.

TÜBİTAK ve TÜBA gibi pek çok bağımsız üst kurulların kuruluş kanunlarında değişiklikler yaparak bu kurumları kendine bağlayan AKP, Danıştay’ın yürütmeyi durdurduğu konuları da KHK kapsamına alarak Danıştay’ı bypass etmiştir. Bu sayede HES’lerle ilgili daha fazla engelle karşılaşmak istemeyen hükümet, meslek örgütlerini -örneğin, TMMOB- bir şekilde etkisizleştirmeye çalışırken, kendi kurumlarını -örneğin TOKİ- güçlendiriyor.

Peki, 9 yıldır iktidarda olan bir hükümet neden meclis sürecini işletmeden kanun yapmayı tercih ediyor? Başka bir seçeneği yok muydu?

Yangından mal kaçırırcasına çıkarılan bu KHK’lar aslında ciddi bir dönüşüm sürecinin parçası. Örneğin, daha önce Torba Yasası Tasarısı’nı yasamaya sunan hükümet toplumsal muhalefetin baskısıyla bazı maddeleri geri çekmek zorunda kalmıştı. Gerek yasalar mecliste tartışılırken oluşabilecek basınçları engellemek, gerekse “vakit kaybettiren” yasal süreci atlamak için KHK çıkarma yolunu seçen AKP, meclise bile ihtiyaç duymadan devlet aygıtını yeniden şekillendiriyor. Meclis tatildeyken kamu hizmetinin tasfiye edilmesi ve piyasaya açılması tamamlanırken, yeni çalışma düzeni denen esnek, güvencesiz ve kuralsız çalışmaya geçişin önü açılıyor.

AKP’li yetkililer yeni anayasayı hazırlayacağı için TBMM’nin kurucu meclis iradesine sahip olduğunu söylüyor. Ancak yaz başından beri meclis sürecini işletmeden Kanun Hükmünde Kararname’lere imza atan hükümet, bu görüşle büyük bir tezatlık oluşturuyor. Toplumsal muhalefeti dinlemeye bile tahammülü olmadığını gösteren AKP, aslında toplumun tüm kesimlerinin katılımıyla oluşturulması gereken anayasayı ne şekilde hazırlayacağını belli ediyor.

O zaman şimdi soruyoruz: İleri demokrasi mi?

Yorumlar kapalıdır.