Yunanistan: Dünyanın günah keçisi

2008’de açığa çıkan, içinde bulunduğumuz süreçte artarak devam eden, tarihin en büyük kapitalist krizinin faturası, burjuvazi tarafından başta Avrupa olmak üzere tüm dünya işçi sınıfına kesilmiş bulunmaktadır. Bu fatura kesimi, devletlerin bütçe açıklarını ve borçlarını kapatmak istemesiyle, halkın alım gücünün düşmesi, birçok üründe vergi artırımı, sosyal hakların kısıtlanması ya da tamamen ortadan kaldırılması şeklinde kendini gösteriyor. Bu durum karşısında “The Economist” gibi burjuvazinin sözcüsü ekonomi dergilerinin bile, “içinde bulunduğumuz küresel durumdan korkmamız gerekiyor” diye açıklama yapması durumun vahametini ortaya koyuyor.

Yunanistan’da son durum

Yukarıda saydığımız saldırılara iki buçuk yıldır maruz kalan Yunan halkı, Yunanistan’ın 357 milyar avro olan borcunun faizini bile ödemekte zorlandığını ve bu borcun, kendilerinin üzerine yıkıldığını anlamış bulunmakta.

Öncelikle şunu bilelim; Yunanistan çoktan iflas etti! Birçok memurun maaşlarını ödemeyecekleri gibi, Ekim ayı içinde 30 bin memurun işine son verilmesi ve maaşlarda yüzde 30-40 kesinti öngörülüyor. Sonuç: 4 Ekim 2011 günü sekiz bakanlık işgal edildi; hem de bizzat işçiler tarafından. Bu yazının yazıldığı sıradaysa ülkede, kamu ve özel sektör çalışanlarının genel grevi var. Greve, öğrencilerin de işçilerle birlikte katıldığı görülüyor. Son olarak hükümet, kemer sıkma önlemleri uygulansa bile, bütçe açığını önümüzdeki iki yıl boyunca kapatamayacağını dünyaya açıkladı.

Tüm bunlar olup biterken medyada, Yunanistan halkının ektiklerini biçtiği, yıllarca tembelliğe alışmış bu halkın, kriz durumunda çılgına döndüğü defalarca dillendirildi. Daha önce de söylediğimiz gibi, bu kapitalizmin temel işleyişinden kaynaklanan ve sistemin merkezini sallayan, büyük bir depresyondur. Fakat Yunanistan bu krizin günah keçisi olmaya devam ediyor. Nitekim, Arap coğrafyasındaki devrimlerden, İtalya, İspanya, Portekiz ve ABD’deki meydan eylemliliklerine kadar dünyanın birçok yerinde kitlelerin bu neoliberal saldırılara yani kemerleri sıkmaya karşı çıkması, bu krizin bir ülke krizi değil bir yapısal sistem krizi olduğunu ortaya koyuyor. Örneğin, ABD’nin borcu 14,3 trilyon dolarken, bütçe açığı 1,5 trilyon dolara dayanmış durumda. Bu veriler ışığında dahi ABD, gün geçtikçe borçlanmaya devam ediyor. Tablo ortada…

Nereye doğru?

Başta tüm Avrupa olmak üzere, İsrail’de ve ABD’de meydana genel isyanlar, İkinci Dünya Savaşı sonrası emperyalist egemenlik alanları genişleyen bu ülkelerin o dönem, halklarına verdiği göreli refah ortamının krizle birlikte tükenip, verdikleri en temel demokratik ve insani hakların çekip alınmak istenmesi sonucu doğmuştur. Eylemlere tüm kesimden insanların davet edilmesi, orta sınıf karakterli olması ve henüz sınıfsal refleks taşımaması bunun bir göstergesidir. Fakat bu durumdan Yunanistan’ı biraz ayırmak gerekiyor. Sendikal eylemliliklerin en üst noktada olduğu bu ülke, Avrupa emperyalizminin zayıf halkası olarak dünyanın gözünü korkutuyor. Avrupa emperyalizminin, belki de en büyük korkusu, Arap devrimleriyle birlikte bu halkanın kopma ihtimalinin olması.

Bakanlıkların, belediyelerin basıldığı ve her gün grevlerin olduğu bu ülkenin işçi sınıfının, uzun vadede başarıya ulaşabilmesi için, Avrupa’nın güçlü bir devrimci partiye ihtiyacı olduğunu unutmadan böyle bir partiyi inşa etmek, tüm Avrupalı devrimci Marksistlerin görevidir.

Yorumlar kapalıdır.