Açlığın dini yoksulluğun vatanı olmaz

Merhaba ben daha önce, birçok farklı işyerinde ve çeşitli sektörlerde çalışmıştım. Bir süre işsiz kaldıktan sonra geçen ay bir tekstil atölyesine ütücü olarak işbaşı yaptım. İşyerinin bodrumda, havasız bir ortamda olması, yoğun çalışma saatleri bir yana dursun sizlere başka bir olaydan bahsetmek istiyorum. İşe ilk başladığım günlerde iki kadın arkadaş arasında şöyle bir diyaloğa tanık oldum.

Arkadaşların biri Tokat’lı biri de Sivas’lıydı. Bu arkadaşlar şaka yollu birbirine takılırken Tokat’lı olan Sivas’lı arkadaşa, “size güven olmaz, siz değil miydiniz canlı canlı insanları yakan?” (2 Temmuz 1993’te olan Sivas Katliamını kastediyor) deyince, Sivas’lı arkadaş da övünerek “biz uslu durmayanları yakıyoruz” deyince, ben de bir Alevi olarak böyle utanç verici bir olayı sahiplenmesine sinirlenerek arkadaşla tartıştım. Bu tartışmaya atölyedeki herkes şahit oldu haliyle. Bu olaydan sonra, haklı olan ben olduğum halde, şefler ve ustalar bu çıkışımdan rahatsız olmuş olsa gerek, üzerimde müthiş bir psikolojik baskı kurmaya başladılar. İşimle alakası olmayan her şeyi bana yaptırmaktan tutun da, önüme işleri yığıp dakika tutarak, şu kadar dakikada bu işler ütülenecek diye baskılar devam etti. Amaçları psikolojik baskı yaparak (mobbing) işi kendi isteğimle bırakmamı sağlamaktı. Ben de genel anlamda iş koşullarından zaten memnun olmadığım için, üzerine bir de bu baskılar eklenince işi bıraktım. Ama paramı alamamıştım, paramı almak için yaklaşık bir ay sonra gittiğimde müdür paramı verdikten sonra, “senin burada çalışmaya devam etmeni istiyorum” dedi. Meğer ben işten ayrıldıktan sonra bizim tartışmamız patrona kadar yansımış ve müdür bunun üzerine işçileri toplayarak, “biz burada bir aile gibiyiz bu tür konular hakkında tartışmak doğru değil, bir daha böyle şeylerle karşılaşmak istemiyorum” diye uyarmış. Ben de işe geri dönmeyi kabul ettim. Tabii patron ve müdürün kaygısının farklı olduğunu bilerek, onlar bizim aramızdaki sürtüşmelerin üretime yansıyacağını ve üretimi düşürecegini düşündükleri için kaygı duyuyorlar, tüm çırpınışları bu yüzden. Çünkü aynı patron, biz hakkımızı aramak için biraraya geldiğimizde, bizleri Kürt-Türk, Alevi-Sünni gibi kimliğimiz, dinimiz, mezhebimiz üzerinden bizi bölerek hakkımızı almamızın önüne geçmeye çalışıyor. Umarım bu olaydan sonra atölyedeki tüm işçi arkadaşlar, bu tür olayların patronun ekmeğine yağ sürmekten başka bir işe yaramayacağını anlamıştır. Dinimiz-kimliğimiz farklı bile olsa aynı çatı altında çalışıp, aynı sorunları paylaştığımız unutulmamalı. Biz işçiler için din ve kimliğin üzerinde bizi saran ve aynı kılan bir şey var; o da aynı sınıfın üyeleri olmamız, yani işçi sınıfının.

Yorumlar kapalıdır.