AKP’nin kadına yönelik şiddete son balonu!
25 Kasım’da Taksim meydanını dolduran kadınların aklında bir balon kalmış olsa gerek: AKP’nin altına yığdığı polislerle koruduğu ve alanı dolduran yüzlerce kadının gözünde defalarca patlatılmış olan ‘kadına karşı şiddete son’ balonu… Aynı gün hükümet, Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesiyle İlgili Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nin altına imza atan ilk ülke oldu. Böylece semboller ve gerçeklik arasındaki mesafe biraz daha derinleşmiş oldu zihnimizde. Kolay değil; bir tarafta koskoca balonumuz ve yeni sözleşmemiz var; diğer tarafta Türkiye’de son yedi yılda yüzde 1400 artan kadın cinayetleri, taciz ve tecavüzdeki yüzde 38 artış, 26000 kadının maruz kaldığı yaralama, saldırı ve tehdit, 78488 kadına yönelik şiddet vakası, günde 138 olay, saatte 6 olay…
2011’in ilk sekiz ayında 143 kadın öldürüldü. 76 kadın cana kasteden saldırı sonucu yaralandı ve 82 tecavüz vakası yaşandı. Üstelik bunlar sadece mahkemelere intikal etmiş olan vakalar! Ve her 10 saniyede bir, kadına yönelik şiddet tekrarlanıyor.
Bizi kim öldürüyor peki? Medyadan okuduğumuz gibi psikopat erkekler, cahil babalar, kıskanç sevgililer, “eğitimsiz” Kürtler mi; yoksa erkek egemenliğini her türlü kanalıyla, baskı aygıtıyla meşrulaştırmaya çalışan, bundan kâr eden, daha vahimi bizim değer yargılarımızı belirleyen sistemin ideolojik ve somut varlığı mı?
‘Eğitim şart’ diye başlayıp yine aynı çözümle biten argümanların içi boşluğunu kim bilir kaçıncı kez yaşıyoruz hayatımızda. Kadına yönelik şiddet bunun en yoğun biçimiyle somutlandığı gerçekliklerden biri. Zira, üniversite mezunu kadınlar da medyadaki söylemlerin aksine erkek şiddetinden ve erkek egemen sistemin “adalet” anlayışından muaf olamıyor. Üniversite mezunu kadınlar, erkeklerden yüzde 20 daha az para kazanıyor, 10 yıl içerisinde bu fark yüzde 31’e çıkıyor. Yine bu eğitimli kadınların, yüzde 28.7’si şiddete maruz kalıyor.
Gerçek nedenleri göz ardı ederek üstünü kapatan cinsiyetçi burjuva hukuku, kadın cinayeti davalarında makarna pişirmek, cinsel ilişkiye girmeyi reddetmek, fazla banyo yapıyor olmak gibi gülünç nedenleri haksız tahrik indirimine gerekçe sayıyor. Yıllardır inkar ve imha politikalarını sürdürdüğü Kürt halkını bu meselede de ötekileştirip, Kürt kadınların maruz kaldığı şiddeti eğitimsizliğe, cehalete bağlarken, bunun ekonomik nedenlerinin üstünü de örtüyor. Burjuva adaletinin eksikliği, bireylerin eksikliğine indirgenmekle kalmayıp, şiddete gerekçe olarak sunuluyor.
Dünyada olanlar da ne bizim yaşadıklarımızdan farklı, ne de erkek egemen zihniyetin ve düzenin yaptırımlarından uzak. Dünyada her 3 kadından biri hayatının bir döneminde şiddete, 5 kadından biri tecavüze maruz kalıyor. Özgürlükler ülkesi Amerika’da her yıl 5 milyondan fazla kadın erkekler tarafından şiddete uğruyor, her gün 3 kadın öldürülüyor, her 90 saniyede bir kadın tecavüze uğruyor. Ekonomik gerekçeleri görmek açısından, istatistiklere bakmak da önemli. Çünkü dünyadaki tapuların sadece yüzde 1’i kadınlara ait, çünkü okuma yazma bilmeyen ve eğitim hakkından mahrum yetişkinlerin üçte ikisi kadın, çünkü mültecilerin yüzde 80’i kadın…
Hepimiz duvarların arasında kendimizi yalnız hissetmekle, erkek egemen sistemin ürettiği normlara uyum sağlayabilmek için uğraşmakla, emeğimizin değersizleştirilmesinerağmen sömürülmeye devam ediyoruz.;
Erkek egemen sistem, kapitalizmin can damarlarından biridir bu yüzden çözüm kadının özne olduğu örgütlü mücadeleden geçiyor. Aksi takdirde, aşkı kıskançlık, cinayeti bireysel akli sorun, şiddeti aile içi bir meseleolarak gösteren sistemde öldürülmeye, şiddet görmeye ve tecavüze uğramaya devam edeceğiz. Daha da ötesinde her an öldürülme, şiddet görme ve tecavüze uğrama korkusuyla yaşarken, sistemin sembollerine de geçit vermiş olacağız.
Bu yüzden, balonlar, imzalar değil; sığınma evlerini, haksız ceza indiriminin kaldırılmasını, eşit işe eşit ücret almayı talep ediyoruz!
Yorumlar kapalıdır.