IMF ve AB’nin, özel bankalara Yunan devlet tahvillerinden yüzde 50 zararı kabul ettirmesiyle birlikte hazırlanan, içinde Yunanistan’a yardım paketi barındıran anlaşmayı Papandreu, kasım başında sürpriz bir kararla referanduma götüreceğini açıklayarak başta Avrupa emperyalizmi olmak üzere tüm Yunan burjuvazisini karşısına aldı. Emperyalizmin Papandreu’yu gözden çıkarmasıyla birlikte, kendi partisinden de muhaliflerin belirmesiyle istifa eden Papandreu’nun ardından hükümet düştü.
Bu andan itibaren, o güne kadar birbirlerini yiyen, iktidardaki Panhelenik Sosyalist Hareket (PASOK) Partisi ile ana muhalefet partisi olan Yeni Demokrasi (ND) Partisi, bir günde ağız birliği yaparak,19 Şubat 2012’de yapılacak olan genel seçimlere kadar ülkeyi yönetmek için yeni milli birlik hükümetinin kurulmasında anlaşmaya vardıklarını AB’ye bildirdiler. Bu tabloyu fırsat bilen, daha önce hiçbir hükümette bulunamamış, faşist Halkçı Ortodoks Cephe (LAOS) Partisi, kendisinin olmadığı bir hükümetin kabul edilemeyeceğini söyleyerek koalisyon hükümetine girmek istedi. Siyasi ve ekonomik olarak sallanan Yunan burjuvazisi, vakit kaybetmeden Laos’u hükümete aldı. Böylece parlamentonun da güvenoyu verdiği, başında eski Avrupa Merkez Bankası Başkan Yardımcısı Lucas Papadimos’un bulunduğu teknokrat hükümet kurulmuş oldu. Hiçbir şekilde halkın seçmediği bu partiler ve kişiler, emperyalizm tarafından referanduma bile gidilmeden teknokrat hükümeti adı altında atandı. İşte Avrupa demokrasisi! İşte kriz döneminde demokrasi maskesi düşen, kapitalizm!
Yunanistan Komünist Partisinin Tutumu
Kendi yarattıkları krizi işçi sınıfına yüklemeleri yetmezmiş gibi, doğabilecek, hatta sistemi devirebilecek toplumsal olaylara karşı, kendi “demokrasi”lerini bir kenara koyup son derece anti-demokratik yöntemlerle faşizan partileri sivrilterek bu krizi çözmeye çalışıyorlar.
İçinde bulundukları çıkmaz ve var olan, tabiri caizse ayyuka çıkmış sınıf hareketliliği düşünüldüğünde Yunan burjuvazisinin korkusu daha iyi anlaşılabilir. Neyse ki onların içine su serpecek “komünist” partiler var.
19 Şubat’taki seçimlerin sonucu belirsizliğini korusa da, kesin olan Yunanistan’daki radikal solun tabanının yüzde 30’a vardığıdır. Chrysi Avyi ve Laos gibi küçümsenmeyecek faşist Yunan örgütleri de düşünüldüğünde, seçimler için devrimci partiler arasında bir seçim ittifakının oluşturulması önemini korumaktadır. Böyle bir tabloda Yunanistan Komünist Partisi’nin (YKP) herhangi bir ittifaka yanaşmaması, faşistler arasında bir memnuniyet yarattı. Öyle ki parlamentodaki Laos milletvekili Adonis Georgiadis, “Çok şükür YKP Genel Sekreteri Aleka Papariga, sol partilerin toplam oylarının %30’larda seyrettiği şu günlerde, diğerleriyle işbirliğine gitmiyor da, ülkenin anarşiye ve uçuruma sürüklenmesi kaygılarımız azalıyor”diyerek, YKP’ye teşekkür etti. Belirtmemiz gerekir ki YKP dışındaki devrimci partiler de sütten çıkmış ak kaşık değil. Kökeni YKP’ye dayanan SyRiza (radikal sol koalisyon) Partisi ve kendini Troçkist olarak tanımlayan Antarsya bir araya gelse de seçim için ortak talepler oluşturamadıkları gibi taktiksel ayrılıklara düşerek birleşmeyi de sonuçsuz bıraktılar. Elbette bu durum, Yunan parlamentosunda 21 milletvekili bulunan ve Yunanistan’ın üçüncü büyük partisi olan YKP’nin tutumu kadar sola zarar vermiyor.
Ne yapmalı?
Yunanistan’ın başbakanlığına atanan, ülkesinin Avro’ya girmesinde en çok pay sahibi olan ve borç kriziyle ilgili çarkların nasıl döndüğünü çok iyi bilen “teknokrat” Papadimos, anti-demokratik bir şekilde koltuğa oturduğu ilk gün AB ve IMF’nin istediği reformları gerçekleştireceğine söz vererek yeni bir vergilendirme sistemi kurulması gerektiğini söyledi. Papadimos’un Papandreu’nun bıraktığı yerden kemer sıkma politikalarına daha da şiddetli devam edeceği çok açık.
İtalya ve Yunanistan’da atanan teknokratların daha önceleri çalıştıkları bankaların borç krizinin en büyük sorumluları olduklarını ve bu insanların çalıştıkları dönem büyük bankalar adına milyonlarca Avroluk vergi kaçırdıklarını, Yunan işçi sınıfının bilmesi gerekmektedir.
İşte böyle seçime giderken, burjuvazinin çırpındığı bir ortamda, devrimci sol partilerin işçi sınıfının beklentileri doğrultusunda ortak paydalarla bir araya gelip gerçekleştireceği politika, Yunan işçi sınıfının önünde önemli bir yol açabilir.
Yorumlar kapalıdır.