Suriye halkının Baas diktatörlüğüne karşı kahramanca mücadelesi ve rejimin devrimi kanla bastırma çabası, durmaksızın sürüyor. Her gün ölüm haberlerinin geldiği ve son dönemde bu sayının giderek tırmandığı ülkede, Mart ayından bu yana hayatını kaybedenlerin sayısının 5 bini aştığı tahmin ediliyor. Rejimin bütün bastırma girişimlerine karşın, mücadele yeni biçimlere bürünerek yaygınlaşıyor; devrim rejimi yıkma noktasına ulaşamamış olsa da, diktatörlüğün temellerini her geçen gün biraz daha zayıflatıyor.
Aralık ayı içerisinde Yerel Koordinasyon Komiteleri’nin yaptığı genel grev çağrısı, mücadelenin büründüğü yeni biçimlerden biriydi. Genel grev çağrısı sonucunda, sokaklar boşalır ve dükkânlar kepenk kapatırken, okullarda ders yapılamadı, ulaşım araçları çalışmadı ve birçok atölyede işbaşı yapılmadı. Grev çağrısı sanayinin kilit sektörlerini ve büyük fabrikalardaki isçileri kapsamaktan aciz kalsa da, çağrının Şam ve Halep’te de yankı bulması devrim adına önemli bir ilerlemeyi gösteriyor. Devrim başladığından bu yana süreçten kısmen yalıtık kalan ülkenin iki belirleyici kenti Şam ve Halep’in devrim surecine dahil olması, devrimin kaderi acısından belirleyici bir önem taşıyor. Öte yandan, ordudan firarların giderek artması ve ordudan ayrılan askerlerin kurduğu Özgür Suriye Ordusu ile sıradan insanların silahlanarak oluşturduğu milislerin giderek güçlenmesi, bir diğer önemli noktayı oluşturuyor. Silahlı milisler, mahallelerini rejimin çetelerine (Şabiha) ve güvenlik güçlerine karsı korumak için daha fazla inisiyatif alıyor ve rejimin güvenlik birimlerine karşı, giderek daha cüretkar eylemlere girişiyor. Silahlı milislerin varlığı, kitlelerin öz-savunmasını gerçekleştirebilmesi adına hayati önem taşırken, bu kesimlerin sekter ve kitlelerden yalıtık eylemlere girişmesi devrimi yozlaştıracak bir etkene de dönüşebilir. Özellikle, Sünni eksenli, mezhepçi bir damar barındırdığı bilinen Özgür Suriye Ordusu’nun izleyeceği çizgi, bu noktada kilit bir önem taşıyor.
İsçi sınıfının kendi yöntemleriyle (grevler, fabrika işgalleri) sahneye çıkmadığı ve bu nedenle devrimin rejimi henüz devirme kapasitesine ulaşamadığı noktada ise, emperyalizm sürece giderek daha fazla müdahil olmaya çalışıyor. Emperyalizmin, Suriye’ye yönelik bir askeri müdahale kapasitesinin oldukça sınırlı olduğu bu dönemde, en çok tartışılan ihtimallerden biri ise, Türkiye sınırında bir ‘tampon bölge’ oluşturmak. Arap devrimci sürecini ‘fırsata’ çevirme noktasında oldukça hevesli davranan AKP hükümeti, bir yandan son Şırnak örneğinde olduğu gibi, kendi halkını katletmekte beis görmezken, bir yandan da büyük bir pişkinlikle, Suriye’deki sürece, demokrasi ve insan hakları söylemiyle müdahil olmakta. Türkiye’nin bölgedeki nüfuzunu artırmak adına emperyalizmle işbirliği içerisinde Suriye’ye yönelik olası bir müdahalesini engelleme görevi ise, Türkiye devrimcilerinin ve isçi sınıfının omuzlarında duruyor.
İsçi sınıfının ‘kendisi için’ henüz sahneye çıkmadığı, devrimci önderlik boşluğunun bulunduğu, devrimin rejimi henüz yıkmayı başaramadığı ve her gün onlarca ölünün verildiği bir dönemde, “akan kanın durdurulması” adına, emperyalist müdahale yanlısı sesler Suriye’de giderek daha fazla yankı buluyor. Emperyalizm-yanlısı ve burjuva karakterli Suriye Ulusal Konseyi, askeri müdahale talebini açıkça dile getiremese de, Birleşmiş Milletler’den ‘güvenli bölge’ oluşturulmasını ve Suriye hava sahasının kapatılmasını talep ediyor. Suriye Devrimi’nin önünde Baas diktatörlüğü kadar büyük bir tehlike oluşturan emperyalist müdahale ihtimaline karşı, enternasyonalistlerin görevi, Suriye devrimcileri ve isçi sınıfıyla dayanışmanın yollarını aramak olmalı.
Yorumlar kapalıdır.