Suriye’nin Sahte Dostları İstanbul’da buluşuyor

“Suriye’nin Dostları” grubunun ikinci toplantısı 1 Nisan’da İstanbul’da gerçekleşiyor. Başını ABD, AB, Arap Birliği ve Türkiye’nin çektiği “Suriye’nin Dostları”, BM Güvenlik Konseyi’nde gündeme getirilen yaptırım kararının Rusya ve Çin tarafından veto edilmesinin ardından kuruldu ve ilk toplantısını geçtiğimiz ay Tunus’ta gerçekleştirdi.

“Suriye’nin Dostları” grubunu oluşturan emperyalist devletler ve onların işbirlikçisi rejimler, Arap Devlerimleri sürecine oldukça hazırlıksız yakalandılar. Devrimlerin patlak vermesinin ardından ilk aşamada, müttefikleri olan diktatörlerin arkasında duran bu devletler, diktatörlüklerin devrim karşısında dayanamayacaklarını anladıklarında, devrimleri destekler görünüp, gerçekte devrimleri düzen sınırları içerisinde tutma çabasına giriştiler. Suriye’deki süreç de bundan farklı gelişmedi. Suriye’de ayaklanmanın başlamasının ardından, Esad rejiminin devrimi denetim altına almasını beklediler.

Kendilerini “Suriye’nin Dostları” olarak tanıtan devletlerin temel amacı, katliamların durdurulması, insani yardım sağlanması gibi sloganlar altında, Suriye’de düzenin yeniden hüküm sürmeye başlamasını sağlamak ve devrimi kitlelerin elinden çalmaktır. Devrimden şeytan görmüş gibi korkan emperyalizmin ruh halini İngiltere Başbakanı David Cameron’un sözleri oldukça iyi özetlemektedir: “Suriye’de şiddeti sona erdirmenin en kısa yolu, alttan yukarı gelen bir devrimdense, Esad’ın görevi bıraktığı bir iktidar değişimidir.”

Mısır’da ve Yemen’de tipik örneklerini gördüğümüz bu “demokrasiye düzenli geçiş” stratejisi temelde, rejimin baskıcı karakterine dokunulmaksızın, rejimde yapılan ufak değişimlerle, devrimin sönümlendirilmesi amacını taşıyor. Nitekim bugün BM temsilcisi Kofi Annan, katil Esad rejimiyle altı noktalı bir anlaşmaya varmış durumdadır. Bu anlaşma ne Esad’ın iktidardan uzaklaşmasını ne de baskı rejimi sorumlularının cezalandırılmasını öngörmektedir. Anlaşma, emperyalizmin bir an önce devrime bir son verme amacının açık bir delilidir. Bugüne kadar Suriye’deki politik sürece askeri müdahalede bulunmak için emperyalizm adına uygun koşullar oluşmamıştır, ve buna karşın bir yıl sonra asıl amacının ne olduğu bütün çıplaklığıyla ortadadır: her ne pahasına olursa olsun devrimi durdurmak.

Konferansın düzenleyicisi Türkiye hükümeti, Suriye’deki gelişmelerin başından bu yana oldukça aktif bir tutum içinde. Ayaklanmanın öncesinde, Türkiye’nin Ortadoğu pazarına açılmasında ve bölgedeki siyasal hegemonyasını artırmasında Suriye ve Esad rejimi, Türkiye için stratejik bir konumdaydı. Bu nedenle, devrimin patlak vermesi, Ankara’da da alarm zillerinin çalmasına neden oldu ve ilk aşamada Türkiye hükümeti Esad’ın yanında yer alıp onun akıl hocalığına soyundu. Fakat, rejimin devrimi denetim altına alamayacağına ve diplomatik müdahalelerinin sonuçsuz kaldığına ikna olduktan sonra, emperyalizmin Esad’a açıktan çekilme çağrısı yapmasıyla birlikte, politikasında makas değiştirdi ve Esad-sonrası dönemde etkin bir rol alabilmek adına, rejimin devrilmesi için aktif bir çaba içerisine girdi.

Müslüman Kardeşler ve liberal eğilimlerin meydana getirdiği emperyalizm-yanlısı ve burjuva bir muhalefet koalisyonu olan Suriye Ulusal Konseyi Türkiye’nin denetimi altında kuruldu. Türkiye, Özgür Suriye Ordusu’nun (ÖSO) komutanlarına ev sahipliği yaptı ve hükümet resmi olarak reddetse de ÖSO’ya silah ve para yardımında bulundu. AKP hükümeti, Suriye’ye ekonomik yaptırımları destekledi ve Suriyeli sığınmacılara kapılarını ardına kadar açtı. Bütün bu müdahaleler, hükümetin Suriye’de insan hakları ve demokrasiden yana olduğu, zulme sessiz kalamayacağı söylemi altında gerçekleştiriliyordu. Aynı dönemde ise, Türkiye’de Kürt halkına yönelik baskı ve şiddet politikaları aralıksız bir biçimde uygulanmaya devam ediyor, binlerce politik aktivist, “terör suçlamasıyla” tutuklanmaya devam ediyordu. Demokrasinin gereklerini yerine getiremeyen bir devlet kimseye demokrasi dersi veremez. Verebileceği yegane ders, darbeci generallerle ve katillerle nasıl pazarlık edileceğine ilişkin olabilir. Erdoğan’ın Suriye’de örneğini verdiği ders işte budur.

Öte yandan, birinci yılını dolduran Suriye Devrimi zor bir dönemden geçiyor. Ağır bir devlet terörü altında mücadele eden kitleler, rejimin baskı ve katliam politikalarıyla devrimi ezme girişimini yenilgiye uğratmış olsa da, rejimi devirebilme noktasına da ulaşabilmiş değil. İşçi sınıfının politik arenaya henüz çıkmamış olmasının ve devrimci bir politik önderlik eksikliğinin sonucu ortaya çıkan mevcut “pat” durumunda, muhalefet arasında emperyalist bir müdahaleden medet umanların etkisi de giderek artıyor. Eğer Suriye’deki muhalefet BM ile katil Esad rejimi arasındaki anlaşma planını kabul ederse, bunun hakkında söylenebilecek yegane şey, bunun bir ihanet olduğudur.

Bu şartlarda işçi örgütlerinin ve uluslararası sosyalist hareketin Suriye Devrimi’yle dayanışma yükümlülüğü, giderek daha belirleyici bir önem kazanıyor. Bu bağlamda, uluslararası ölçekte, işçi örgütleri ve devrimci gruplar tarafından acilen Suriye Devrimi’yle dayanışma komitelerinin kurulması, bu komitelerin kitlelerin özözörgütlenmesi olan ve seferberliklerin başını çeken Yerel Koordinasyon Komiteleri’yle temasının sağlanması, devrimci güçlere silah, mühimmat ve sağlık malzemelerinin ulaştırılması; Suriye Devrimi’ne muazzam bir itilim sağlayacaktır.

Suriye’nin Sahte Dostlarının müdahalesini engellemek ve Suriye Devrimi’ni ilerletebilmek için, Suriye Devrimi’nin gerçek dostları sahneye çıkmalı!

Yorumlar kapalıdır.