2020 Türkiye Olimpiyatları: “fatura halka”

Olimpiyatlar evrensel barışın, sporla buluştuğu bir şölen, gösteri olmalı. Ama bunun böyle olmadığını Londra olimpiyatlarında gördük. İnsanların zorla yaşadığı yerlerden tahliye edildiği, sermayenin kâr adına her yeri dönüştürdüğü, olimpiyatlar yüzünden turistler için yalıtılmış alanların oluşturulduğu ve sözde güvenlik zaaflarını bahane ederek halka karşı baskı araçlarının, barışı ve üstün spor anlayışını savunan olimpiyatlar tarafından İngiltere, Londra’ya geldiğini, getirildiğini görüyoruz.

Bu ürkütücü tablonun dört yıl sonra Rio De Janeiro’da veya 2020 olimpiyatlarına aday Türkiye’de gerçekleşeceğini görmek hayalcilik olmaz. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Londra’da Uluslararası Olimpiyat Komitesi (UOK) başkanı Jacques Rogge ile yaptığı görüşmede, İstanbul’un kuzeyine kurulacak yeni yerleşim alanın bir milyon nüfuslu olacağını, bunun yanında özel olarak Olimpiyat köyünün tahsis edileceğinin garantisini verdi. Bu dostlar alışverişte görsün pazarlığı, yalıtılmış kentsel dönüşüm ile birlikte isteklerini gerçekleştirecekler için “mükemmel bir atlayış”; peki bunun sonucunda orada yaşayan halka ne olacak ya da doğanın bu dönüşümler sonucunda katledilmesinin hesabını kim verecek? Onlara göre bunların pazarlığı dahi kabul edilemez, alelacele başlayan üçüncü köprü inşaatı buna çok güzel bir örnek. Ayrıca geçtiğimiz yıllarda inşa edilmiş ve ölü bir yatırım haline dönüşen Olimpiyat Stadı için, Başakşehir’de yaşayanlar zorla uzaklaştırılmıştı. Olimpiyat stadının devlete maliyeti 130 milyon TL ve Başakşehir’in rantsal dönüşüme sokulmasında önemli bir araç haline gelmiş durumda. Bu anlattıklarımızın daha fazlası ve etkilisi geçtiğimiz aylarda İngiltere’de, “Medeniyetlerin Beşiğinde” gerçekleşti.

Olimpiyat sürecinde, İngiltere’de sıkıyönetim dönemini aratmayacak uygulamalara tanık olduk. Thames Nehri’ne, Londra’nın kalbine, aylar öncesinden yerleştirilmiş savaş gemileri, evlerin çatısına yerleştirilmiş savunma sistemleri ve sokaklarda sivil halktan daha çok güvenlik görevlisi ile asker! Buna benzer baskı, en son ’84-85 yıllarındaki maden işçileri grevine karşı uygulanmıştı. Şu an benzeri bir sıkıyönetimi Londra ve İngiltere çapında görmemiz şaşırtıcı değil. Hükümet kriz ortamında baskı araçlarını göstermekten çekinmiyor, krizin derinleşmesiyle gelişebilecek grevlere ve toplu gösterilere karşı aslında bir gözdağı!

Ekonomik krizi bahane ederek, eğitime ayrılan bütçede bir milyar sterlin kesintiye gidileceği İngiliz hükümetince açıklandı. Krizin faturası halka kesilirken, Olimpiyatlar için bütçeden 13 milyar sterlin bir harcama aynı hükümet tarafından gerçekleştirildi. Bu aslında, 2020 yılında Türkiye’nin adaylığın neye karşı ve hangi amaçlar doğrultusunda yapılacağının güzel bir örneği; fatura halka, “Evrensel Barış” patronlara, zenginlere…

Pekiyi, Londra Olimpiyatları sürecinde, halk olimpiyatların neresindeydi? Sokağa çıkamadığı için, olimpiyatları televizyon başında izlemek zorunda bırakılan ya da olimpiyatlar için evinden atılıp, sığınma yerlerinde yaşamaya çalışan, zor koşullarda “Evrensel Barışı” kutlayan bir tablo çizdi. Yani olimpiyatın nimetlerinden yararlanabilecek birikimi olmayanlar, kendi yaşadığı bölgede yabancı konumuna düştü, güvenlik ve ticari kaygılar nedeniyle.

Olimpiyat Komitesi ise, “Evrensel Barış” ortamını kendi sponsorları için çok iyi bir biçimde yarattı. Hindistan’da 25 bin insanın ölümünden sorumlu ve Vietnam’daki Napalm bombalarının tedarikçisi Dow Chemical’ı, Meksika Körfezi’ndeki felaketin sorumlusu BP’yi ve obezite gibi sağlık sorunlarına neden olan fast food’un baş tedarikçisi McDonalds gibi firmaları sponsor olarak kabul etmekte hiçbir sıkıntı görmedi. Ayrıca UOK’un kendi içinde yaşadığı zıtlığı, Paralimpiyat oyunlarının en önemli sponsoru Atos teknoloji firmasına verdiği destekte görebiliriz. Atos engellilerin “gerçekten” devlet yardımına ihtiyacı olmadığına dair bir rapor hazırlayarak, İngiliz hükümetince milyonlarca engelli vatandaşa verilen yardımın kesilmesine neden olan bir süreci başlattı. Olimpiyatların ticari kaygılar gözetilerek, olimpiyat oyunları için seçilecek şehrin, sponsorların dolaylı yoldan dahil olduğu bir komite tarafından belirlenmesi aslında şaşırtıcı bir tespit değil, o yüzden Başbakan olimpiyat için yapılan hazırlıkları anlatırken ranta açılmış ve açılacak kentsel dönüşüm bölgelerinden bahsetmesi dikkat çekici bir örnek.

Olimpiyatlar, antik dünyada temsil ettiği değerlerden öte, artık “evrensel barışı” değil bir zümrenin kendini gösterme ve kâr etme aracı haline gelmiş durumda. Sporcuların sağlıkları daha yüksek performans uğruna hiçe sayılırken, küçük yaştan itibaren sadece “başarıya” yönelik yetiştirilen insanların katılabileceği bir organizasyon haline gelmiştir. Kuşkusuz buradaki başarı “insanüstü sporcu”lar aracılığıyla sermayenin kendi çıkarları doğrultusunda kentleri dönüştürmesi, sporu sadece kâr odaklı bir organizasyon olarak pazarlaması anlamına geliyor. Oysa insanlığın ihtiyacı olan herkese eşit ve ulaşılabilir sporun sunulmasıdır. Böyle bir spor paraya, onun yarattığı rekabete ve acımasız zaferlere dayanmaz; kardeşliğin ve paylaşmanın egemen olduğu gerçek spor ruhuna dayanır… İhityacımız olan da budur…

Yorumlar kapalıdır.