Susmak kolay da, ya susturmak…

Öyle bir adam ve zihniyet düşünün ki, kadınlarla ilgili her şeyi düşünmüş olsun. Bir kadının nasıl ve nerede yaşayacağını, evlenip evlenmeyeceğini, çalışıp çalışmayacağını, çalışırsa ne kadar ücret alacağını, çocuk doğurup doğurmayacağını, doğurursa kaç çocuk doğuracağı gibi birçok konuda fikir beyan etmiş ve düzenlemeler yapmış. Yani kadının emeğine kimliğine hata bedenine müdahale etmeyi kendine görev edinmiş bu adam ve zihniyeti, son dönemlerde kadınları nasıl ‘koruyup kolladığını’ Gezi eylemlerinde de gözler önüne serdi.

Gezi eylemlerinin önüne geçilemez kitleselliğine ve meşruluğuna karşılık can havliyle bir şeyler yapma çabası içerine giren bu adam ve zihniyeti, eylemlerde bile nasıl kadınların yanında durduğunu adeta haykırdı:

“Benim başörtülü kızlarıma

Benim başörtülü bacılarıma

Saldırdılar!”

Kimsenin bu saldırıdan haberi yoktu. Dediğimiz gibi o kadar ilgili ve hassas olacak ki, kimsenin görmediği bilmediği bir olayı ortaya çıkarttı adeta. Ondan başkasının bilmediği bu ‘saldırıya’ uğrayanlar, onun kızı ve onun bacısıydı. Yani o bir ağabeydi, bir babaydı. Çünkü kadını kendi erkek kimliğinin üzerinden tanımlayarak himayesi altına almayı bir borç bilmişti.

Yalnız geçtiğimiz günlerde bu sefer herkesin bildiği gözler önünde olan bir olay vardı.

Bingöl’de 16 Yaşındaki kız çocuğuna tecavüz eden dört uzman çavuş serbest bırakılmıştı!

E.A.’nın suç duyurusu ile ortaya çıkan olayla ilgili tutuklanan dört uzman çavuş, bir üst mahkemeye yapılan itiraz ile serbest bırakılırken, soruşturmada gizlilik kararı alınmıştı.

Yukarıda bahsettiğimiz aynı adam ve aynı zihniyet bu sefer inanılmaz bir sessizlik içerisine girmişti. Bundan daha açık bir suç, kadına yönelik daha bariz bir şiddet var mıydı? Bir kadının başörtüsünden, alacağa ücrete; doğuracağı çocuk sayısından doğum şekline kadar her şeye müdahil olanlar, şimdi neden sessiz kalmıştı? Herkesin bildiği bir olaydı. Gözler önündeydi. Adeta ödüllendirilmişçesine suçlular serbest bırakılmıştı.

Bu inanılmaz sessizliğin altında bir neden yatmalıydı. Belki konuşmadan önce bir ön araştırma yapıp bazı şeylerin kesinleşmesini bekliyorlardı.

Acaba tecavüzün yarım kalıp kalmadığını mı inceliyorlardı? Ya da tecavüze uğrayanın rızası olabilme ihtimalini mi değerlendiriyorlardı? E.A.’nın ruh sağlığının bozulup bozulmadığına dair bir emarenin peşine mi düşmüşlerdi yoksa? Ya da E.A’nın giyim tarzının nasıl olduğunu mu ortaya çıkarmak istediler? Hatta daha önce E.A’nın bir cinsel ilişkisinin olup olmadığını mı bilmek istediler?

Konuşmadan önce belki bu sorulara cevap vermek istemiş olabilirler. Çünkü bunların hepsi tecavüzler için daha önce uygulanan indirimlerdi.

Kim bilir bu sefer belki de hiç konuşmayacaktı. Susacaktı. Sustu. Sustular…

Kadınların emeğine, kimliğine ve bedenine dair her türlü ataerkil düzenlemede gürültüyle konuşanlar, tecavüz mevzu bahis olduğunda susuyorlar. Ama susmayanlar var. Çünkü onlar mücadele ediyorlar. Bingöl’deki tecavüze sessiz kalmayacaklar. Söylemleriyle, davranışlarıyla, politikalarıyla erkek şiddeti uygulayanlara karşı ne öfkeler dinecek ne de kavga bitecek.

Yorumlar kapalıdır.