Soma katliamı ve sınıf sendikacılığı

Soma Madenleri’nde; taşeronlaştırma ve özelleştirme ile birlikte düşük maliyet ve yüksek kâr politikaları 300’den fazla insanın canını aldı! Üstelik bu maden sendikalaşmanın en yoğun olduğu işyerlerinden biriydi!

Devlete ait madenlerin özel sektöre kiralanmasıyla birlikte, üretim miktarında sınırlılık kaldırıldı ve devlet, üretilen tüm kömürü satın almaya başladı. Örneğin Soma’da ton başına üretim maliyeti ~140 dolardan, ~23 dolara düştü. Bunun yanı sıra üretimi artırmak için teknolojik yenilikler yapılmadı, üretim artışı yalnızca işçilerin üzerinden sağlandı. Peki; Türk İş’e bağlı Türkiye Maden İş Sendikası sendikasının örgütlü olduğu bir madende sendika üzerine düşeni yaptı mı?

Dayıbaşı sistemi denilen taşeron modeli ile performansa dayalı bir çalışma sistemi inşa edilirken sendika neredeydi?

Vardiya değişimlerinin ocağın içinde yapılmasına sendika neden karşı çıkmadı? Madenlerin güvenliği için bir yatırım (yaşam odaları, revir vb…) yapılmaması bir yana, alınan maskeler dahi kullanılamaz durumdayken sendika neden işi durdurmadı?

Üstelik, yangının ilk günlerinde işverenin hiçbir ihmali olmadığını söyleyerek resmen patron avukatlığına soyundu sendika başkanları. Sonraki günlerde madenden sağ olarak kurtulan işçilerin sendikaya isyanları üzerine sendika yöneticileri, işçileri yalan söylemekle itham etti! Neden mi? Çünkü işçiler sendika temsilcilerine defalarca iş güvenliği ile ilgili şikayette bulunduklarını ancak; hiçbir dönüş almadıklarını söyleyerek isyan etmişti.

Türkiye’de ortalama 2 günde 1 madencinin iş cinayetine kurban edildiğini, sakatlanmaların her gün yaşandığını biliyoruz. Buna karşın %21’lik oranla, sendikalaşmanın en yoğun olduğu sektör madencilik. En örgütlü sendika ise Türkiye Maden İşçileri Sendikası! Bu nasıl bir çelişki diye sormadan edemiyor insan!

Bu tablo; Türkiye’de sendikaların durumunu çok iyi gösteriyor. Türkiye’de sendikaların çoğu kapitalist sisteme ve devlete bağımlı durumda. Sendikaların devlet ile ve işverenlerle tüm bağlarını koparmadıkça işçileri temsil edemedikleri ortada.

Sendikalar bugün işçi özlerini kaybetmiş ve bürokratikleşmiştir. Hatta pek çok sendikanın yöneticilerini işverenler belirlemektedir. Çünkü, işçi demokrasisi sendikalarda uygulanmamaktadır. Peki, işçi demokrasisi nasıl uygulanır?

-İşyerlerinde, işçilerin öz yönetim organları yani “işyeri komiteleri” kurulmalı. Böylece işçilerin sendika yönetimine doğrudan katılması sağlanmalı.

-Toplu iş sözleşmeleri tüm işçilerin katılımı ve onayı ile imzalanmalıdır.

-Sendika yönetimi maksimum iki kez seçilmeli, işyeri temsilcileri görevlerini layıkıyla yapmazsa geri çağırabilmeli.

-Sendikadaki yönetici maaşları, o işkolundaki ortalama işçi ücretlerinden yüksek olmamalıdır.

Tüm bu düzenlemeler sendikalarda işçi demokrasisinin inşası anlamına gelir.

Yasal sınırlar içine hapsolmuş, işçilerin yegane güçlerini yani “üretimden gelen güçlerini” kullanmayı asla tercih etmeyen sendikal anlayış derhal terk edilmeli! Devrimci bir öze sahip sınıf sendikacılığı benimsenmelidir.

Sendika bürokrasisinin ihanetine karşı çıkan ve üretimden gelen gücünü kullanan maden işçilerinin mücadelesi mücadelemizdir. Mücadelemiz, tüm işbirlikçi sendikalar sınıf sendikalarına dönüşene; sendika bürokrasisinin yerini işçi demokrasisi alana dek devam edecektir.

Üye sayısından gurur duyduğunu her fırsatta söyleyen sendika başkanı, yöneticiler ve temsilciler de hükümet ve işveren gibi bu katliamın sorumlusudur.

Türkiye Maden İşçileri Sendikası ve Öz Maden İş Sendikası’nın yöneticileri görevlerinden alınmalı! Sendika örgütlenmesi tabandan başlayarak yeniden inşa edilmelidir!

ILO’nun 176 sayılı sözleşmesi derhal imzalanmalı. İşçi sağlığı ve güvenliği denetimleri işçilerin oluşturduğu komitelerce yapılmalıdır! Kiralık işçi ve esnek çalışmaya ilişkin düzenlenen yasa engellenmelidir!

Madenlerde taşeron ölümdür, yasaklanmalıdır. Madenler işçi denetiminde kamulaştırılmalıdır!

Yorumlar kapalıdır.