Pastayı büyütemiyoruz, yeniden paylaşalım!

Uluslararası emperyalist işbölümü ve ulus devlet aygıtının birbiriyle olan diyalektik ilişkisi son derece karmaşık ve bu ilişki ulus devlet perdesi arkasına gizlenmiş durumda.

Emperyalizmin birbiriyle ve diğer ülkerlerle olan ilişkisi bir ana çelişki etrafında gelişir. Basitçe anlatırsak dünya tek devlet olmadığı için hammadde, enerji, üretici güç ve işgücünün sınırlılığı bunları birbirleriyle paylaşmayı gerektiriyor. Fakat aynı zamanda kapitalizmin bir çelişkisi olarak ulusal burjuvazilerin çıkarları gereği her bir ülke, diğer tüm ülkelerin potansiyel düşmanı haline geliyor. Yani, hem üretim işbölümü gerektirdiğinden birlikte yaşamayı zorunlu kılıyor hem de yaşamak için rakibini yok etmeye itiyor. Hiçbir ülke tek başına dünyaya kafa tutacak güçte olmadığından “ortak çıkarlar” temelinde ittifak arayışları özellikle kriz dönemlerinde daha şeffaflaşıyor.

Petroldeki dalgalanma

İstatistiklere bakarak dünya ekonomisine dair enteresan veriler elde ediyoruz. 1 Aralık 2014 itibariyle petrolün varil fiyatı, son dört yılın en düşüğü olan 68 dolar seviyesine gerilemiş durumda. Oysa bu yılın Haziran ayında 115 dolar, Ekim’de ise 85 dolardı. Bu düşüşün sebeplerinden biri ekonomik, Arap devrimleriyle kapanan bazı rafinelerin tekrar çalışmaya başlaması (özellikle Libya’da), Avrupa ve Çin’in ekonomik krizle petrol ithalatını azaltması petrol arzının artmasına yol açtı. Bu da fiyatları aşağı çekiyor. Bir diğer sebep ise politik, petrol fiyatlarının düşmesi ekonomileri enerji ihracına dayalı Rusya, İran ve Venezuela gibi ülkeleri etkiliyor. Özellikle Ukrayna’da yaşananlar Rusya’nın hem Almanya ile hem de ABD ile arasını açtı. Karşılıklı ekonomik cezalandırmalar, Rusya’nın G8’den çıkarılması, G20’den erken ayrılması, Rusya’ya yönelik finansal yaptırımlar, askeri antlaşmaların iptal edilmesi (özellikle Fransa’nın Rusya’ya vermekten vazgeçtiği savaş gemileri gibi), Rusya’yı da karşı hamlelere zorluyor. Önümüzdeki 5-10 yıl içinde Asya’da ortak para birimine geçmek Rusya’nın en büyük hedeflerinden biri olarak önünde duruyor.

Rusya’nın ekonomisini büyütmesi için petrolün 90 doların üstünde olması gerek. Petrol fiyatlarının böyle gitmesi hatta daha da inmesi durumunda ülkenin 300 milyar dolarlık döviz rezervlerinin iki yılda biteceği tahmin ediliyor. Petrolün yönü böyle giderse 2015 yılında Rusya’nın küçüleceğine kesin gözüyle bakılıyor. Üstelik rublenin dolar karşısında düşüşü de hızlanmış durumda, yılbaşında 1 dolar = 32 ruble iken şimdi 1 dolar = 55 ruble. Dolar karşısında değersizleşen sadece ruble değil. Hindistan rubisi, Güney Afrika randı ve Brezilya reali de dolar karşısında 2014 yılında değersizleşen para birimleri. (Dikkat edilirse hepsi BRICS ülkesi!) Bu durum aslında doların değer kazanması anlamını taşıyor. Petrolün düşme sebeplerinden biri de bu.

Hegemonik emperyalist güç ABD

Dünyanın en büyük ekonomik, askeri ve politik gücü olarak ABD, kendi üzerinde başlayan krizi Avrupa’ya ve dünyanın geri kalanına ihraç edebilmesi, istediğinde karşılıksız para basarak piyasalara müdahale edebilme yeteneği ve dünya ticaretinde ortak para biriminin ABD doları olması ülkenin elini hasımlarına karşı güçlendiriyor. ABD’de ekonomik veriler göreli olarak iyileşirken Avrupa’nın durgunluğu devam ediyor. Japonya ise resesyona girdiğini duyurdu.

Sadece California’nın ekonomisinin Rusya’dan büyük olduğunu göz önüne alırsak farkı daha iyi anlarız. Aynı uçurum askeri yatırımlarda da mevcut. ABD 660 milyar küsür dolar ile dünyadaki askeri harcamaların tek başına %37’sini oluşturuyor. Ardından gelen Çin ve Rusya’nın asker harcamaları toplamı yaklaşık 200 milyar dolar civarında. Ayrıca enerjide de diğer emperyalist ülkelerin önüne geçebilecek bir teknolojiye sahip: kaya gazı. Kayalar arasına sıkışmış olan gazın su basıncı kullanarak yeryüzüne çıkarılması ile elde edilen kaya gazı Gazprom’um tekelini kırabilecek potansiyel taşıyor. ABD’nin son dört yılda ürettiği kaya gazı, 250 milyar metreküpün üzerine çıktı. Bu rakam, dünyanın en büyük gaz ihracatçısı olan Rusya’nın yıllık doğal gaz ihracatından fazla. Avrupa’nın enerji ihtiyacını karşılayan Gazprom kaya gazı çalışmalarından açıkça rahatsızlık duyuyor.

Ne yapmalı?

Emperyalizm, uzun süren daralmalar ve dünya ekonomisinin küçülmesi karşısında gidişatı tersçevirmek için hareket etmek zorunda. Bu da başta belirttiğimiz emperyalistler ve diğer ülkeler arasında kutuplaşmayı, hasımlara karşı önlem almayı gerektiriyor. Kutuplaşma sadece emperyalist ülkeler arasında değil, emperyalist olmayan fakat bağımsız ya da yarı bağımlı bolca hammadde, işgücü ve silah gücüne sahip ve nihayet emperyalistleşme arzusuyla hareket eden ülkeler arasında da kendini gösteriyor. Örneğin Hindistan ve Çin’in Asya’daki rekabeti, Pakistan’ın Çin tarafından nükleer silaha sahip olmasını beraberinde getirdi. Afrika’da özellikle Çin ve ABD sermayelerinin yarışması, Batı tarafından dışlanan Rusya’nın İran, Türkiye ve özellikle Çin ile hem ticari hem de askeri anlaşmalar içine girmesi halef-selef tablosunu daha da belirginleştiriyor. Kısacası pastayı büyütemeyen kapitalizm onu yeniden paylaşmak için ortam hazırlıyor. Kriz karşısında gerçekleşen devrim ve kitlesel hareketler kapitalizmi yıkmadığı sürece emperyalist rekabetin alanı hatta aktörü haline gelebilirler. Bu durum savaşların da fitilini ateşleyebilir. Örneğin; Ukrayna, Suriye, Tayland, Hong Kong ya da Afrika’da toplumsal patlamaların olduğu ülkelerden biri bu fitilin kendisi olabilir. (Daha önceki paylaşım savaşlarının çıkış sebeplerine bakınız!)

Felaket tellalı değiliz. Gerçekleri söylüyor ve tehlikeye işaret ediyoruz. Tarihin ilerlediğini ve devamlı iyi kötü ilerleyeceğini, nükleer silahların barış için anahtar bir role sahip olduğu palavralarını atan burjuva ideologların yalanlarını yüzlerine çarpmak ve dünya proleteryasına böyle bir tehlikeyi anlatmak zorundayız ki, o gün geldiğinde mantar bulutları altında yok olmayalım. Yapılması gereken ülkeler arasında taraf tutmak değil, sınıfa karşı sınıf ekseninde işçi sınıfından yani insanlıktan, doğadan, geleceği olan bir dünyadan yana yer almaktır. Bir dünya savaşı çıkması durumunda kapitalizm her halükarda uçurumdan yuvarlanacaktır. Ya insanlığı da peşinden sürükleyecek ya da dünya proleteryası tarafından aşağı itilecektir.

Yılda 2 trilyon doların insanları öldürmek için harcandığı bir dünyada çıkacak bir savaşın galibi olmayacaktır. Bildiğimiz tek şey savaşın öncekilerde olduğu gibi Avrupa değil Asya hatta Pasifik merkezli olacağı. Asıl önemli olan savaşın yıkımlarını yaşamadan dünya proleteryasının silahlarının namlularını kendi burjuvalarına ve generallerine çevirebilmesi. Bu durum sadece ulusal düzeyde büyük devrimci partiler inşa etmeyi değil güçlü ve devrimci bir Enternasyonal’in inşasını da gerektiriyor.

Yorumlar kapalıdır.