Yüce divan oylaması ne anlatıyor?
AKP-Cemaat çatışmasının geçtiğimiz 14 Aralık’ta AKP’nin yargı, polis aracılığıyla gerçekleştirdiği misilleme hamlesiyle de görünür olduğu üzere yeni bir duruma doğru evrilmekte olduğunu belirtmiştik.
AKP tahakkümünün daha da sertleşmesi, cemaatin aktif siyasal pozisyon alabileceği hareket alanı bulamaması ve ekonomik, siyasal istikrarsızlık korkusu ile AKP’nin neoliberal programa göbekten bağlığı dolayımıyla kurulan güvenin bileşimi olarak burjuvazinin ana sektörleri ile AKP arasındaki çatışmanın düşük yoğunluğa çekilmesi ara sonuçlar olarak okunabilir. Bununla birlikte bu durum sadece konjonktürel uzlaşmalara dayanıyor ve rejimi belirleyen ekonomi dahil tüm etmenlerin kırılganlığı bir bütün olarak burjuvaziyi krizi sürecek, hükmetme problemlerini noktalayamamış bir toplama dönüştürüyor. Yolsuzluk operasyonları sermaye klikleri arasındaki savaşımın bir parçası olarak gündeme taşınmıştı ve AKP tahakkümünün sertleşmesinin bir parçası olarak en ufak hesap kaygısına düşülmeden üstü kapatılıyor. Mevcut durum, sınıf mücadelesindeki göreli yükseliş ve yeni potansiyeller, olasılıklarla birlikte düşünüldüğünde, Türkiye siyasetini patronlar açısından güneşli günler beklemeyecek.
Burjuva sınıf içi dalaşta ortaya saçılan pislikler önce burjuva yargısı tarafından temize çıkarılmıştı. Onlarca yolsuzluk dosyası, rüşvet, sermayedarlar ve kirli çıkar gruplarıyla kurulan ilişkileri aklayan ikinci mecra ise burjuva parlamentosu oldu. Sermaye, kendi yasallığını işletmeye bile gerek duymadan burjuva demokratik alanın kurumlarını oldukça demokrasi dışı bir pislik örtme hamlesinin aracına dönüştürebildi. Yüce divan oylamasının hiçbir meşruiyeti yoktur. Baraj kısıtları, anti-demokratik seçim uygulamaları, sermaye ideolojisinin topluma zorunluluk bağlarından yararlanarak zerk edilmesi, TBMM’yi bir sermaye temsilcileri kuruluna dönüştürmüştür. Burjuva hükümetin bakanlarının yine aynı sınıfın temsilcileri eliyle aklandığı bir orta oyunu sergilenmiştir.
Öte yandan, yüce divan oylamasının sonuçları sermaye grupları arasındaki çatışmaya dair kimi fotoğrafları da ortaya serdi. İlkin, AKP kendi gövdesindeki yarılma olasılığı ve muhalefet partilerinin bloğuyla ortaya çıkan nicel çoğunluğu yitirme ihtimaline karşın bakanlarını yüce divan tehdidinden korumayı başardı. Süreçte de bir süredir benimseyegeldiği dümdüz gitme, muhalefet odakları üzerindeki baskıyı arttırma tarzını sürdürdü. Klikler arası savaşım, iç politikada da derin bir yıpranma sonucunu doğuran çökmüş dış politika, daralan demokratik alanın sonucu olarak Gezi’yle açığa çıkan taban öfkesi ve sefaletin yoğunlaştığı, eskisi gibi yaşamak ve yönetilmek istemeyen işçi sınıfının şimdilik sınırlı da olsa açığa çıkmaya başlayan hareketi altında terleyen AKP çözümü tahakkümü sertleştirmekte buluyor. Yolsuzluğun gölgelenmesi, muhalefetin her kanadına yönelik operasyonlar, metal grevinin hızla yasaklanması ve toplum üzerindeki muhafazakarlık baskısının yoğunlaşması bu siyaset tarzının parçaları. İkinci olarak ise, yüce divan oylamasında AKP’nin kendi milletvekilleri arasından gelen onlarca evet oyu çatışmanın parti içerisinde de var olduğunu, şimdilik sağlanmış gibi görünen parti içi kontrolün raydan çıkma olasılığının ortadan kalkmadığını göstermekte.
Yolsuzluk, kapitalizmin kusuru değil gerçekliğidir. Kapitalist sistem en yasal ve şeffaf işleyişinde bile sömürüye, işçilerin ürettiği değerin gaspına dayanmaktadır. Biriken tüm sermaye, patronların kontrolündeki tüm mallar haksız kazanç kapsamındadır. Kapitalist ekonomi temel işleyiş kuralları gereği pazar üzerindeki hakimiyeti ve bu dolayımla tekelleşmeyi, sermaye yoğunlaşmasını her şeyleştirir. Burjuva siyasal alan yine bu temel üzerine kuruludur ve sermaye grupları arasındaki pazar ilişkisinin ihtiyaçları dolayımıyla belirlenir. Yolsuzluklar, kimi sermayedarlar ve ekonomik fayda sürecini tamamlamak adına kurulan kirli iş ortaklıkları ile gerçekleştirilmiştir ve sermayenin yürütme kuruluna dönüşmüş hükümet üyelerinin doğasına uygundur. Yolsuzluklara karşı mücadele de yine bu gerçeklikten hareketle ancak antikapitalist bir temelde ele alınabilir. Bugün, işçi hareketi karşı karşıya kaldığı eşiği aşarken bir bütün olarak çürümüş sistemin yolsuzluklarına karşı mücadeleyi programının konusu haline getirecektir ve yolsuzluklara karşı somut kazanımlar elde etme olasılığı da ancak bu siyasallaşma başarılabildiği oranda gündeme gelecektir.
Yolsuzluktan arındırılmış kapitalizm beklentisi hayaldir. Ne patronlara ne onların siyasal temsilcilerine ne de sermaye hukukuna güveniyoruz. Tüm hesaplar ve kayıtlar, tüm bütçe verileri, kurulan çıkar ilişkilere dair tüm belgeler topluma açıklanmalıdır. Denetim ve yargı süreçlerinin gerçek anlamıyla yaratılabilmesi için sermaye kurumlarının elinden çekip alınması gerekmektedir. Ancak yaratılan zenginliğin öznesi işçi ve emekçilerden oluşan, herkesin denetimine açık kurullar eliyle hikayenin bütünü anlaşılabilir ve yine onların kontrolüyle pislik üreten sistemin yeniden inşası mümkün olabilir.
Yorumlar kapalıdır.