Çin Halk Cumhuriyeti, milyarı aşan nüfusuyla dünyanın fabrika bacası ve dünyadaki işçi sömürüsünün en yüksek olduğu ülkelerden biri olarak, son aylarda büyük grevlerle sarsılıyor.
Yüz milyonlarca emekçinin uluslararası şirketler için ürettiği değerle ekonomik büyümesini birincilikle sürdüren Çin’in bu büyümeyi daimi ve “istikrarlı” kılmak için yarattığı polis devletinin tüm baskılarına rağmen Çin işçi sınıfının, son yıllarda korkunç çalışma koşullarına karşı mücadele ivmesini yükselttiğini görüyoruz. Özellikle, ülke sanayisinin yoğun olduğu güney bölgesinde yükselen grev dalgası yeni değil. 2008 kriziyle birlikte her geçen yıl büyüme oranı düşen Çin, çareyi tüm kapitalist ülkeler gibi emekçilerin çalışma koşullarını kötüleştirmekte buldu. Çalışma saatlerinin 15-16 saate çıkarılıp, güvencesiz çalışmanın artırılmasıyla bizzat fabrikalarda intihar vakaları artıyor. Öyleki son 20 yıl içinde ülkedeki intihar oranları 100/100.000 iken günümüzde 500/100.000 oranına çıkarak beş kat artmış durumda.
2013 yılında Şenzen bölgesindeki elektronik işçilerinin grevi, 2014 yılında Dongguan bölgesindeki Tayvan sermayeli Yue Yuen ayakkabı işçilerinin büyük grevi başta olmak üzere birçok grev kazanımla sonuçlanmıştı. Artan mücadelelerin etkisiyle güney bölgelerinde asgari ücrete ve maaşlara yapılan zam göze çarpıyor.
Bu yılın başından beri ülkenin birçok bölgesinde grev dalgaları var. Nisan ve Mayıs aylarında ise bu dalgalar tepe noktasına ulaştı. Sadece Nisan’da meydana gelen yok kesme eylemleri: 19 Nisan 2015 inşaat işçileri Quanzhou Fujian’da ücret alacakları için yol kesti. 13 Nisan 2015 Zhejiang Shaoxing’de 200 fabrika işçisi ücret alacakları ödenmediği için fabrika girişini bloke etti. 8 Nisan 2015 Jilin Changchun’da devlete ait enerji sektörü şirketinin işçileri ücretleri ödenmediği için yol kesme eylemi yaptı. Bu eylemler sadece bildiklerimiz devletin yıldırması, baskısı ve kontrolü sonucu birçok grev ve kitlesel eylem haberlerine ulaşmakta zorlanıyoruz.
Mayıs ayında Honda ve Toyota fabrikalarında işçiler, ücretlerin artırılması, kötü muamele yapan yöneticilerin işten atılması ve devlet güdümündeki sendikanın tasfiye edilmesi talebiyle greve gitti. İşçiler asgari ücretin 900 yuan yani 132 dolar olduğunu söylüyor. Üstelik çalışma koşullarının ve baskının dayanılmaz boyutlara ulaştığından bahsediyorlar. Japon sermayesi ve metal sektörünün ağırlıkta olduğu Guangdong bölgesinde her yıl bir önceki yıla göre sınıf çatışmasında yüzde 30’luk bir artış gözüküyor.
Bir polis devleti olarak Çin, aslında patlamaya hazır bir bomba. Ekonominin yarısını kontrol eden devlet, işçi sınıfının ise tamamını kolluk güçleriyle kontrol etmeye çalşıyor. Karşılaştığımız sadece grev hareketleri değil. Ülkede her ay kitlesel eylemler ve halk hareketleri yaşanmakta. Mayıs ayının sonlarına doğru Çin’in güneybatısındaki Linshui şehrinde on binlerce insan, şehirlerinden geçmesini talep ettikleri demiryolu için yaklaşık 3 kilometre yürüyüş yaptı. Polis saldırısı ve bölgeye desteğe gelen protestocuların da katılımı ile polis şiddetine karşı direniş günlerce sürdü. Bu tip eylemlerin sayısında da artış var. Ülkede 2014 ile 2015’in ilk yarısında kayıtlı grev sayısı bini geçmiş durumda. Kazanımla sonuçlanan her grev, bir sonrakinin habercisi.
Çin ve Hindistan gibi dünya ekonomisinin içinde bulunduğu buhranda adeta katalizör görevi gören ülkeler uluslararası sermayenin yıllar boyunca kendilerine akmasını sağladı. Bu sermaye akışının en büyük sebeplerinden biri de işçi sınıfının sömürü oranı ve sınıf hareketinin otoriter rejimlerle baskı altında tutulabilmesiydi. Bu durumun sonucu olarak ucuz işgücüne sahip bu piyasaların son beş yılda dünya ekonomisindeki büyüme payı yüzde 75’e çıkmış durumda. Dolayısıyla başta Çin olmak üzere güney ve Güney Doğu Asya işçi sınıfnın ayağa kalkması dünya kapitalizminin temel direğini sarsacaktır. Bu sebeple Çin, uzun vadede uluslararası devrimci partinin inşasının en önemli sac ayaklarından birini oluşturmaktadır.
Yorumlar kapalıdır.