Küçük Aylan’ın bir Türk sahilindeki korkunç fotoğrafı, emperyalist ve kapitalist hükümetlerin gerçek şiddetini sakladığı ancak öngörülebilir bir gerçekliği milyarlarca insanın gözleri önüne serdi: Kapitalist sefaletin ve savaşlarının yıkımını, aynı Suriye’deki gibi. Yalnızca halklarının tepkisiyle Avrupa hükümetleri geçici olarak boyun eğmek zorunda kaldı. Mülteciler neden kaçıyor? Bu trajediye nasıl cevap vermeli?
Yazan: Miguel Sorans
Sınırların açılmasını sağlayan Merkel ve Papa değil, gerek gösteriler (Dresden, Almanya veya Viyana, Avusturya) gerekse de binlerce gönüllünün mültecilerle dayanışmalarını açıkladığı ve yardım ettiği halk seferberlikleriydi. Böylece Avrupa hükümetleri pes etmek zorunda kaldı ve Macaristan’da yoğunlaşmış olan mültecileri kabul etti. Bir yandan da dünyadaki milyonlarca insanın öfkesi bu seferberliklere eşlik etti. “Mülteci kamplarında” sığınmacıları kilitleyen Macaristan’daki sağcı hükümet dahi, boyun eğmek zorunda kaldı, mültecilere özgürlüğünü vererek onları Avusturya ve Almanya’ya gidecek trenlere ve otobüslere bindirdi.
Ancak bu uygulamalar baskı altında gerçekleşti ve kısa bir süreliğine devam edecek. Son günlerde Merkel hükümeti bir açıklama yaparak, halihazırda bunun bir acil önlem olduğunu ve tekrarlanamayacağını netleştirdi. Bavyera Eyaleti Başbakanı Horst Seehofer, “bu düzeltilmesi gereken yanlış bir uyarı” dedi (Clarin, 7 Eylül). Avusturya hükümeti iki gün içinde Almanya’ya serbest geçişlerin durdurulacağını duyurdu. Sonra da, Brüksel’de bulunan Avrupa Komisyonu halihazırda 300 bin göçmenin olmasına ve yıl sonunda da yaklaşık aynı miktarda insanın gelecek olmasına rağmen yalnızca 120 bin göçmeni ülkelere dağıtacak bir “kota” planını hayata geçirdi. Üstelik, Birleşik Krallık bu “kota” planına dahil değil ve mültecileri kabul etmiyor. Muhafazakar Cameron yüzünü çevirse de, mültecilere destek olmak isteyen Britanya halkının basıncı artıyor. İsrail de kendi katkısını sundu: soykırımcı Netanyahu, Suriyeli ve Afrikalı mültecilerin olası bir akınını önlemek için Ürdün sınırına yeni bir tel inşa edildiğini duyurdu.
Mülteci krizi yeni değil
Ülke içinde göç etmek zorunda kalmış insanlar veya yasadışı göçmenler krizi, Avrupa hükümetleri, Amerika Birleşik Devletleri ve Birleşmiş Milletler için bir sürpriz değil. Kapitalist sefaletin artışı ve Ortadoğu ile Afganistan’daki savaşlar üç yıldan beri mültecilerin sayısında korkunç bir artış yarattı. Derecesini belirtmek gerekirse, İkinci Dünya Savaşı’ndan beri en kötü mülteci krizi ile karşı karşıyayız. 2014’te, çoğunluğu Akdeniz’den geçen ve “kağıtsız” (kayıt altına alınmamış) olarak tanımlanan 260 bin mültecinin kayıt altına alınması “rekor” olarak belirtilmişti. 2015’teyse, Ağustos ayına kadar 300 bini kayıt altına alındı. Dahası, eşi benzeri görülmemiş sayılara ulaşana dek bu krizin sürmesi bekleniyor. 2014’te, 3279 kişi boğularak öldü. Bu yıl içinde de şimdiden en az 2643 ölüm yaşandı. Mültecilerin çoğunluğu Suriye’den, ama aynı zamanda Irak, Afganistan, Kuzey Afrika ve Ortadoğu’nun kalanından geliyor. Ama şaşırtıcı olan, Nisan ayında, Avrupa’nın orta yerinde, Kosova’daki toplumsal krizden kaçan 30 bin Kosovalı Macaristan’a geçti.
Binlerce insan, Sicilya adasına, İtalya’ya veya Yunan adalarına ulaşmak için hayatını tehlikeye atıyor. Birkaç ay öncesine kadar Afrikalı mülteciler çoğunluğu oluştururken, şimdi Yunanistan’a giden yollarda Suriyeli mülteciler çoğunlukta.
Mülteciler neden kaçıyor?
Mülteciler arasında yüksek sayılarda Irak ve Afganistan’dan gelenler mevcut. İki ülke de, ABD emperyalizminin kaos, sefalet ve ölüm getiren askeri müdahaleleri sonucu yerle bir edilmişti. Ama bu son dalgada, Avrupa’ya kaçan Suriyeli mülteciler baskın gelmeye başladı. Halihazırda, 4 milyondan fazla yerinden olmuş insan Türkiye, Ürdün ve Lübnan’da bulunuyor. Diktatör Beşşar Esad’ın iktidarını bırakmayı reddederek başlattığı iç savaştan kaçıyorlar. Onun sivil halk üzerindeki canice bombardımanlarından kaçıyorlar. Çoğunluğu Suriye ordusunun elinde, 300 binden fazla insan öldü. Daha günler önce, Suriye’nin başkenti Şam’a 15 km uzaklıkta bulunan Duma’da bir halk pazarı bombalandı. Bu olaydan sonra, Şam ve diğer kentsel bölgelerden kaçan mülteci sayısı arttı. Bu, mültecilerin arasında neden bu kadar çok uzman, teknisyen ve üniversite öğrencisi olduğunu açıklıyor. Aynı zamanda Suudi Arabistan, Türkiye ve Katar tarafından finanse edilen ve desteklenen karşıdevrimci ve İslamcı IŞİD’den kaçıyorlar. IŞİD, dostu olan petrol monarşilerinin isteklerine uygun başka bir diktatörlük dayatmak istiyor. IŞİD, 2011’de “Arap Baharı”nın demokratik bir dalgası olarak diktatör Esad’a karşı yükselen halk devrimini bölmek için ortaya çıktı. Pek çok insan Suriye’de hâlâ süren bir devrim veya ilerici bir mücadelenin olduğundan şüpheli. Bunlar, sürecin karşıdevrimci etkenler tarafından yozlaştırılması üzerine mantıklı şüpheler. Çok sayıda sol grup, Esad’ı “emperyalizm tarafından saldırılan” bir mağdur olarak savunarak kafa karışıklığı yaratıyor. Oysa, bugün ABD Esad diktatörlüğünün lehine, Türkiye ve NATO’nun desteği ile “IŞİD’i bombalarken”, aslında halkları, isyancı militanları ve Suriye Kürtlerini bombalıyor.
Diktatör Esad’a karşı bir mücadele var
Suriye’de hem Esad hem de IŞİD’e karşı birçok şehir ve bölgede mücadele eden üçüncü bir cephe var. Bunlar, yerel komiteler, devrimci konseyler ve sahadaki insani yardım grupları, Özgür Suriye Ordusu’nun bağımsız tugayları, Suriye solunun değişik sektörleri veya Kürt halkı ve Rojava’daki tugayları. Ülkenin geleceği onların ellerinde yatıyor. Bu gruplara, diktatörü devirmeleri ve IŞİD’i yenmeleri için destek verilmesi çağrısında bulunuyoruz. Suriye’nin özgürlüğü ile, ölümleri ve savaşın yol açtığı yüz binlerce mültecinin trajedisini durdurabiliriz. Bu kolay değil, ama Suriye gençliği ve Arap halkları için tek gerçek ve acil alternatif bu.
Bu arada, halkların seferberliği, işçilerin, Avrupalı halk örgütlerinin mültecileri savunusu ve korunma, yemek, barınma ve çalışma haklarına olan desteği, devam etmeli. Avrupa hükümetlerinden mültecilere karşı baskıcı ve yabancı düşmanı politikaları reddetmesi ve sınırları tamamen açması istenmelidir.
Yorumlar kapalıdır.