21. yüzyıl mültecilerinin trajedisi

Aylan Kürdi’nin ölümü ve mülteci krizinin dünya gündemine oturmasının ardından Mercedes Petit’nin Eylül ayında, İşçilerin Uluslararası Birliği – Dördüncü Enternasyonal (UIT-CI)’in yayın organı Uluslararası Haberleşme’de yayımlanan makalesi:

Mültecilerin korkunç durumlarını ortaya koyan fotoğraflar, bu trajedinin kapitalist hükümetler tarafından örtbas edilen insani bir felaket olduğunu gösteriyor. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’ne (UNHCR) göre mültecilerin ve yerinden edilmiş olanların sayısı 60 milyona ulaşıyor. Bu zulüm görmüş insanlar grubu dünyanın en kalabalık 24. ülkesini oluşturabilirdi. Bu durumun tek bir açıklaması var: kapitalist-emperyalist sistem tarafından tetiklenen açlığın ve savaşların artması.2. Dünya Savaşı’ndan beri en yüksek mülteci sayısına ulaşılmış durumda. Kapitalist ekonomik krizin milyonlarca işsiz, yeni kesinti planları ve dünya çapında bir yağmayla beraber yeni ve ileri bir aşamasına girildiği 2007-2008’den beri mültecilerin sayıları artmakta. Emperyalizmin ve çokuluslu şirketlerin askeri ve ekonomik faaliyetleri insanların acısını daha da artırdı.

Toplumsal eşitsizlik de artmaya devam ediyor. BM Kalkınma Programı’nın (UNDP) raporuna göre 1,2 milyar insanın yoksulluk sınırında, günlük 1,25 ABD Doları’yla yaşamakta olduğu kaydedildi. Bu sırada milyonerlerin sayısı ise artmakta. 2009-2013 arasında milyonerlerin sayısı 10 milyondan 13,7 milyona yükseldi (Clarin, Arjantin, 23 Kasım 2014). Dünya üzerinde tarıma elverişli arazilerin %60’ına sahip olan Afrika’da milyonlarca insan açlıktan muzdaripken bu arazilerin yalnızca %10’u üretimde ve çokuluslu şirketlerle yerel elitlerin elinde. Afrika, Orta Asya (Pakistan) ve Orta Amerika’da açlıktan ve yoksulluktan veya Irak ve Afganistan’da emperyalist savaşların yıkımından kaçan mülteciler, Suriye’deyse Esad’ın bombalarından kaçıyorlar.

2015 yılında Akdeniz’i geçmek için hayatını riske atan mültecilerin sayısında çok büyük bir artış mevcut. Veriler çok ciddi. 2014 boyunca 260.000 insanın Akdeniz’i geçtiği kaydedildi. Ağustos 2015’te bu sayı, yıl sonunda artma eğilimiyle 550.000 insana ulaştı. 2014’te boğulan insan sayısı 3.279 iken Eylül 2015’te yaklaşık 2.980’di. Tehlikeli lastik botlarla denizi geçmeye çalışan daha pek çok mülteci için risk hâlâ devam ediyor.

İstanbul’dan Atina’ya yasal bir uçak bileti 250-300 € iken binlerce mülteci, insan kaçakçılarına kişi başı 2000-3000 € ödeyerek hayatlarını riske atıyor. Peki neden? Talep edenlere sığınma hakkı vermeyi reddeden Avrupalı ve emperyalist hükümetlerin ceza politikası yüzünden. Aylan’ın ailesine olan da buydu. Sığınma istemek için İstanbul’daki Kanada Konsolosluğu’na giden aileden “oturma izni” belgesi istenmişti, gerici Erdoğan hükümetinin bu “belge”yi Suriyelilere vermeyi reddettiği bilindiği halde. Bu nedenle Aylan’ın Kobaneli Kürt ailesinin en kötü koşullarda ve illegal olarak denizi geçme riskini almaktan başka çaresi kalmamıştı. Üzücü sonuç ise ortada.

Mülteciler nereli? UNHCR’ye göre %43’ü Suriyeli, %12’si Afgan, %10’u Eritreli, %5’i Nijeryalı ve %3’ü Somalili. Kalan %27’yi Iraklılar, Libyalılar ve Pakistanlılar oluştururken şaşırtıcı bir şekilde Kosovalılar da (37.500) mülteciler arasına kaydedildi. Doğu Avrupa’da bulunan Kosova’da (eski Yugoslavya’nın bir parçasıydı) işsizlik oranı yaklaşık %35.

Türkiye’nin kıyısından binlerce insan Yunan adalarına gidiyor. Başlangıçta Almanya, Avusturya ve Fransa hükümeti mültecilerin dramatik ve trajik durumlarıyla yüzleşerek ve halklarının baskısıyla sınırlarını açmak zorunda kaldı. Ve aynı zamanda Macar polisinin mülteciler üstündeki baskısına ve sağcı hükümetinin, ülke sınırlarına dört metre uzunluğunda dikenli tel çekmesine geniş çapta karşı çıkılması nedeniyle. Avrupa halkları yüksek düzeyde dayanışma gösterdi ancak sınırların açılması kısa sürdü. 72 saat sonra Merkel ve Hollande sınırları ve AB’yi tekrar kapatmaya karar verdi. Merkel’in bu yıl 800.000 mülteciye sığınma hakkı verileceğinden bahsetmesine rağmen uzun görüşmelerin ardından iki yıl içinde 120.000 sığınmacı alınmasına karar verildi. Bu apaçık ikiyüzlülüktür. Üstüne üstlük kotaların dağıtılmasına karar verdiler ve buna göre 17.037 mülteciyle en fazla mülteci kabul edecek olan Almanya’yı 12.062 mülteciyle Fransa takip ediyor (AB Konseyi’nden alınan veri, El País, Madrid, 23 Eylül). Dahası AB’nin bu anlaşmalarının dışında olan Birleşik Krallık, İrlanda ve Danimarka mülteci almayı reddediyor.

Böyle bir dram söz konusuyken Avrupa ve dünya halklarının mültecileri ve Esad’a karşı ayaklanan Suriye halkını destekleyen seferberlikleri devam etmelidir. Savaşın neden olduğu bu ölüm trajedisine ve binlerce insanın toplu göçüne son vermek, Suriye’nin özgürleşmesiyle mümkün olacaktır. Aynı zamanda mültecileri savunan halkların mücadelesi, kapitalist hükümetlerden sınırlarını açmalarını ve koruma, gıda, barınma ve iş olanakları sağlamalarını talep ederek devam etmelidir.

Mercedes Petit, Eylül 2015

Yorumlar kapalıdır.