2011 yılının Ocak ayında iş, ekmek, özgürlük ve onurlu bir yaşam talepleriyle Tunus’ta başlayan ve hızla Kuzey Afrika ve Ortadoğu coğrafyasının birçok ülkesine yayılan Arap devrimci süreci altıncı yılına girdi. Kitlelerin kendiliğinden seferberliği sonucu Tunus ve Mısır’da diktatörler devrilirken, Suriye gibi rejimin iktidarını korumak adına kendi halkına karşı başlattığı katliam girişimi mevcut iç savaş sürecinin doğmasına neden oldu. Bugün gelinen noktada ise, bu ülkelerde, gerek mevcut rejimlere gerek emperyalizme gerekse de karşıdevrimci odaklara karşı direniş sürmekte.Tunus’ta Bin Ali ve Mısır’da Mübarek’in devrilmesinden sonra kitle hareketini kontrol altına alabilmek ve rejimleri ayakta tutabilmek adına ülke burjuvazileri ve emperyalizm, Müslüman Kardeşler kartını oynasa da bu partilerin uyguladığı neoliberal-baskıcı politikalar kitlelerin bu sefer de onlara karşı seferber olmasının yolunu açmıştı. Bunun ardından ise Tunus’ta eski-rejim artıkları ve laiklerin ittifakıyla, Mısır’da ise askeri darbe yöntemiyle seferberlikler sönümlendirilmeye çalışıldı. Bu demokratik-gerici yöntemler bir yandan kitle hareketlerinde bir geri çekilme yaratsa da ülkelerdeki ekonomik ve sosyal krize bir çözüm sunamamış, tersine bu krizin günden güne derinleşmesine neden olmuştur. Örneğin Tunus’ta 2011- 2015 verileri kıyaslandığında orta sınıfların alım gücü %40 oranında azalmışken resmi rakamlara göre de işsizlik %17,6 olarak ölçülüyor. Mısır’da ise ücret artışı ve insanca bir yaşam talepleri etrafında işçi sınıfı seferberlikleri sürüyor. Kısacası, iş ve ekmek halen güncel talepler olmayı sürdürüyor.
Öte taraftan, bu ekonomik ve sosyal çöküş, kitlelerin umutsuzluğundan beslenen IŞİD gibi karşıdevrimci şeriatçı hareketlerin güçlenebilmesinin de sosyal tabanını oluşturma potansiyeli taşıyor. IŞİD’in hızlı bir şekilde bölgenin hemen hemen her ülkesinde “şubeler” yaratmasının ardındaki en temel faktörlerden birisi de bu. Tabii bir de Esad rejimi var…
Suriye’de kendi iktidarına karşı başlayan kitlesel seferberliklere karşı katliam metotlarıyla cevap veren ve ülkede sadece bir mezhep savaşı olduğu reklamını yaratmaya çalışan rejim, bunu yaparken bir yandan hapisteki İslamcıları serbest bıraktı bir yandan da bugüne kadar IŞİD ile herhangi bir sıcak savaşa girmeyerek örgütle arasında örtülü bir uzlaşı gerçekleştirdi. Bölge ülkeler ve emperyalizmin de sürece dahil olarak halk hareketini yolundan çıkartma girişimleri bugünkü karmaşık tablonun oluşmasına neden oldu. Ancak bu üç tarafın da uzlaştığı tek bir konu var: Esad rejimine, radikal İslamcılara ve emperyalizmin müdahalesine karşı direnişini sürdüren odakları ezmek!
Arap devrimci süreci altıncı yılına girerken devrim ve karşıdevrim arasındaki çatışma derinleşiyor. Ülke burjuvazileri ve emperyalizm bölgede kontrollerini sağlamaya çalışsalar da, yeni bir evreye girmekte olan dünya ekonomik krizinin de etkisiyle, henüz rejimlerini konsolide edebilmiş değiller. Tunus ve Mısır’da reformist solun “diktatörü devirdik, o zaman eve dönebiliriz” perspektifi mevcut iktidarların devrimin demokratik kazanımlarına saldırmasının önünü açmakta. Bölge halkı ve emekçileri son beş senenin muazzam deneyimlerini hafızasında tutarken yaşam koşullarında bir iyileşmenin olmadığının da farkında ve buna karşın mücadelesini sürdürmekte.
Kuzey Afrika ve Ortadoğu 2016 yılında da dünya sınıflar mücadelesinin merkezi gündemi olmayı sürdürecek. Tunus ve Mısır’da ekonomik, sosyal ve demokratik dönüşümleri merkezine alan sınıfçı bir mücadele hattının inşası, Suriye’de ise rejime, radikal İslamcılara ve emperyalizmin müdahalesine karşı direnişini sürdüren halkın desteklenmesi ihtiyacıyla!
Yorumlar kapalıdır.