Sultanahmet katliamının sorumlusu hükümetin maceracı dış politikasıdır!

12 Ocak günü saat 10.15’te Sultanahmet’teki canlı bomba saldırısı sonucunda 10 kişi öldü ve 15 kişi yaralandı. Sultan Ahmet Meydanı tarihteki en kanlı meydanlarından birisidir. Buna rağmen bu nitelikte bir saldırı Cumhuriyet tarihinden bu yana ilk kez yaşanırken saldırının IŞİD tarafından organize dildiğine de kesin gözüyle bakılıyor.Suruç ve Ankara katliamının ardından yaşanan yeni bir katliam ile karşı karşıyayız. Sultanahmet saldırısının sorumluluğu diğer katliamların sorumluları ile aynıdır!

Hükümetin 2015’te sarf ettiği güvenlik harcamaları kendi tarihsel rekorunu daha 2015’in Ekim ayında kırmıştı. Haziran ayından itibaren Diyarbakır, Suruç ve Ankara’da yaşanan katliamlarda toplam 143 kişi hayatını kaybetti. Hükümet rekor düzeydeki güvenlik harcamalarına rağmen geliyorum diyen bu katliamları nasıl olmuş da durduramamıştır? Süreci Tahir Elçi suikastının “engellenememesi” ile birlikte düşünecek olursak iki ihtimal vardır. Hükümet ya görülmemiş bir beceriksizlik sergileyerek yüzlerce insanın vahşice öldürülmesine sebep olmaktadır, ya da dökümünü bilemediğimiz tüm bu güvenlik harcamaları sorunun daha da büyümesi için kullanılmaktadır.

Saldırıda Alman turistlerin yaşamını yitirmesi Alman basınında Almanya’yı Suriye’de daha güçlü inisiyatif alması için zorlamaya yönelik bir mesaj olarak okunuyor. Bu spekülasyonun doğruluğunu belgelerle ölçme şansımız yok. Ancak saldırının Türkiye’de olması hükümetin maceracı dış politikasının sonuçlarını İstanbul’un göbeğine kadar taşıdığını göstermektedir. Tüm bedeller de emekçilerin canları ve katmerlenen yoksullukları ile ödenmektedir.

Basit bir burjuva demokrasisinde olsaydık bunca katliamın ardından içişleri bakanı, MİT müsteşarı, valilik ve güvenlik güçlerinin istifaları ile karşılaşırdık. Ancak Ankara katliamının ardından gülenlerin ve “Canlı bombaların listesi elimizde ama eylem yapmadan tutuklayamayız.” diyenlerin aymazlıklarını biliyoruz. Hükümetin dış politikalarının sonucu olarak Türkiye’de can güvenliğinin ne işyerinde (işçi cinayetleri), ne eylemlerde (Suruç ve Ankara katliamları), ne de evimizde (sokağa çıkma yasaklarında evinde katledilenler) kalmadığı gibi sokakta da kalmadığını görmüş bulunuyoruz.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ise AKP’nin rezil dış politikası sonucu yaşanan bu katliama dair ciddiye alınır bir laf sarf etmiyor. Üstüne üstlük 1128 akademisyeni kendisine hedef seçmesi de hükümetin sorunu çözmek gibi bir niyete sahip olmadığını, aksine gerilimi tırmandırarak ayakta kalmaya çabaladığını gösteriyor.

Hükümetin tavrı daha da karanlık günlerin gelebileceğinin habercisidir. Bu sebeple, başta hükümet olmak üzere önlem almayan, maceracı politikaları ile sorunun kaynağı olan tüm görevlilerin istifasını istiyoruz! Tehlikeyi Suriye macerası ile başımıza saranların, tehlikeyi sonlandıramayıp daha da büyüteceklerini görüyoruz. Bunun yanı sıra katliama rağmen hedef gösterilen akademisyenler gibi mücadelenin içerisinde yer alan ve baskıya uğrayan her kesimle dayanışma içerisinde olduğumuzu ilan ediyoruz.

Yorumlar kapalıdır.