Akademisyenlere dönük başlatılan ‘cadı avı’nın arkasında, muktedirin duyduğu derin korku yatıyor!

Barış İçin Akademisyenler girişiminin 1128 akademisyenin imzasıyla yayımladığı “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisinin ardından, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın imzacı akademisyenleri “hain”, “mandacı” ve “cahil” ilan etmesiyle birlikte, imzacı akademisyenlere dönük yoğun bir ‘cadı avı’ başlatılmış durumda. Erdoğan’ın akademisyenleri hedef göstermenin ardından önce YÖK metnin “terörü desteklediğini” belirtip akademisyenler için “gereğinin yapılacağını” açıkladı. Ardından iktidarın tetikçisi olarak hareket etmeye başlayan mafya lideri Sedat Peker, “oluk oluk kan akıtacaklarını” ve akademisyenlerin “akan kanlarında duş alacaklarını” duyurdu. Erdoğan’ın ve YÖK’ün emirlerini yerine getirmek için kolları sıvayan birçok rektör ise, imzacı öğretim elemanlarına idari soruşturma başlatırken, pek çok üniversite senatosu, “terörü destekleyen” akademisyenleri kınadı ve “devletinin ve milletinin” yanında olduğunu bildirdi.

Aynı zamanda, cumhuriyet savcıları da, “devletinin ve milletinin yanında olduğunu göstermek için olsa gerek”, durumdan vazife çıkararak, imzacı akademisyenler için “Terör örgütü propagandası yapmak”, “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik etme veya aşağılama” ve “Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti devletini, devletin kurum ve organlarını alenen aşağılamak” suçlamalarıyla cezai soruşturmalar başlattı. Bu çerçevede, Düzce Üniversitesi, metne imza atan öğretim üyesini soruşturma tamamlanana dek görevden uzaklaştırırken, Hakkari’de bir okutman soruşturma kapsamında gözaltına alındı. Bu sabah ise, Kocaeli Üniversitesi’nden 14, Bolu’dan 3 öğretim elemanı terör soruşturması adı altında gözaltına alındılar. Özel üniversitelerde de imzacı akademisyenlere dönük soruşturmalar başlatıldı ve şimdiden bazı öğretim elemanlarının işlerine son verildi.

Devletin Kürt illerinde uyguladığı ağır baskı politikalarını reddeden, “müzakere ve barış” çağrısında bulunan metnin “terörü desteklemediğinin” muktedirler de apaçık farkındalar. Ne var ki, başkanlık projesini ve iktidarını sağlamlaştırma çabasını Kürtlerle savaş üzerine kuran Erdoğan, bu konuda en küçük bir eleştiriye dahi tahammül edemez durumda. Şehirlerin bombalanması, sivil halka dönük en vahşi baskı politikaları “terörle savaş” adı altında kutsanırken, bu yanılsamayı ortadan kaldırabilecek en küçük bir ses dahi siyasi iktidarın görkemli çöküşüne giden yolu açabileceğinin bilincindeler. Dolayısıyla, Erdoğan’ın ve AKP’nin Kürt politikası bugün iktidarın yumuşak karnını oluşturmakta. Bu nedenle de, Beyaz Show’da Ayşe Öğretmen’in “çocuklar ölmesin” dileği, akademisyenlerin barış çağrısı, Terörle Mücadele (TEM)’nin kapsama alanına dâhil olmakta.

Baskıyla, şiddetle, korkutma çabalarıyla ülkenin üzerine kâbus gibi çökmeye çalışsalar da, gerçeklerin üzerini örtemeyecekleri, ellerindeki tüm baskı araçlarına rağmen, arzuladıkları teslimiyet ortamına kavuşamayacakları giderek daha fazla açığa çıkıyor. Başlatılan cadı avının ardından, akademisyenlerin yanında ve savaş politikalarının karşısında durduklarını açıklayan binlerce yeni kişi, sendikalar ve pek çok kurum bunun en açık göstergesi. Siyasi iktidarın savaş, baskı ve ekonomik yıkım politikalarının yenilgiye uğratılması, bu seslerin yaygınlaşmasından ve emekçilerin, gençliğin, tüm ezilen ve sömürülen kitlelerin bu doğrultudaki seferberliğinden geçiyor. Bu bir kez başarıldığında, yargılanma sırası bu kez, bu savaş ve yıkım politikalarının sorumlularına gelecek. Kral çıplak! Ve bunun en fazla farkında olanlar, herkesten önce kendileri!

Yorumlar kapalıdır.